One.

19.2K 405 266
                                    

(Düzenlenmiştir.)

Of, nerede kaldı? Acaba gelmeyecek mi bugün? Hayır canım gelir sadece geç kaldı biraz. Trafikte kalmıştır kesin. Hiçbir zaman aksatmaz, tam saatinde burada olurdu. Ezberlemiştim artık geliş saatlerini. Biraz psikopatça olsa da elimdem bir şey gelmiyordu. Etkisi altına almıştı beni.

Niall'ın sesiyle düşüncelerimden ayrıldım:

"Geldi seninki," dedi muzipçe.

Kafamı kapıya çevirdiğimde orada olduğunu gördüm. Bakışları kafeyi bir süre taradıktan sonra beni buldu. Dudağının sağ kenarını yukarı kıvırarak boş bir masaya geçti.

"Nereden benimki oluyor canım?" dedim Niall'a dönerek.

Bir şey ima edermiş gibi gülümsedi. "Hadi hadi," dedi. Ardından ona baktı. "Her gün buraya gelip kendi masasıyla senin ilgilenmeni istiyor. Neden acaba?"

Ona cevap vermedim, sadece gözlerimi devirdim.

"Bakar mısınız?" Sesleniyordu. Bana doğru dönmüş, onunla ilgilenmem için sesleniyordu. Masaya doğru yavaş adımlarla gittim. Önlüğümün cebinden küçük not defterimi ve kalemi aldım. Bakışlarımı ona yönelttim. "Buyurun ne alırdınız?" Bana bakıp gülümsedikten sonra, karşısındaki menüye bakıp tekrar bana döndü. "Çikolatalı pasta ve sade kahve lütfen." Siparişlerini not defterine yazdıktan sonra, "Beş dakikaya geliyor, efendim," dedim. Bir şey söylemesine izin vermeden mutfağa doğru ilerledim.

Pasta ve kahve hazırladıktan sonra onları tepsiye koydum, masaya doğru ilerleyerek pasta ve kahveyi masaya bıraktım. Doğrulurken, yüzüme bakıp gülümsedi ve, "Teşekkürler," dedi. Ufak bir baş sallaması verdim ve yeni gelen müşterilerle ilgilenmek için yanından ayrıldım. Tepsiyi mutfağa bırakırken aklım yüzüne kondurduğu muhteşem gülümsemesindeydi. Müşterilerle ilgilenirken ara sıra bakışlarını yakalıyordum; ama bunlar saniyelik bakışlardı.

Yaklaşık yarım saat sonra hesabı istemek için bana tekrardan seslendi. Hesabı alıp, bırakırken bana baktı ve, "Louis. Adım Louis," deyip bugün bilmem kaçıncı kez gülümsedi. "Peki ya sen?" dedi ismimi merak ederek.

"Harry," dedim ve hesap kutusunu alıp masadan ayrıldım. Acaba çok mu soğuk davranmıştım, diye düşünmedim değil. Aman. Ne soğuk davranacağım canım. O benim sadece müşterim. Aslında "benim" bile değil. Kafeye gelen bir müşteri sadece. Kendisiyle ilgilenmem için beni istemiş olması bir şeyi değiştirmiyor. Kendimi bir şey sanmaya başlamadan diğer müşteriyle ilgilenmeye başladım.

*

Çıkış saatimde montumu giyip dışarı çıktım. Yağmur bardaktan boşalırcasına yağmaya devam ediyordu. Adımlarımı hızlandırıp evimin olduğu caddeye doğru yürüdüm. Dar pantolonum şimdiden ıslanmıştı. Ellerimi montumun içinde yumruk yaparak ısınmaya çalıştım.

Yağmur yavaş yavaş azalıyordu. Zaten bir saatten fazla yağıyordu, çıkış saatimde bittiği için şanslıydım.

Arkamdan gelen ayak sesleriyle arkama baktım. Üç tane, yirmi yaşlarında, yürümelerine bakılırsa sarhoş erkekler geliyordu. Adımlarımı daha da hızlandırdım. Ayak sesleri git gide yaklaşıyordu. Koşmaya hazırlaşıyordum ki birinin kolumdan tutmasıyla dengemi kaybettim.

"Bebeğim bizimle eğlenmeye ne dersin?" diye sordu aralarından biri. Sarhoş olduğu için konuşmasını zorlukla anlamıştım.

"Siktir git," dedim küfür ederek.

"O, küçük prensesimiz küfür biliyormuş." Bu sefer diğeri konuşmuştu. Diğer ikisi de kahkaha attı.

"Rahat bırakın beni!" diye bağırarak sesimin sokakta yankılanmasına izin verdim.

dangerous passion.  || larry.Wo Geschichten leben. Entdecke jetzt