13 | MAVZER

7.1K 172 115
                                    

*Rolling Stone · Gert Taberner 
*Boy Epic, Scars. 

                                       🍁

Yaşadığımız her an, yaratıcıya şükretmemiz söylenirdi.  Eğer yaşadığımı hayal dahi edebilseydim, şükrederdim. Yapamıyordum. Bir ölü olmayı gerektiren her şey bedenimdeydi. Nefes alıyor olmam, yaşadığımı sanmama neden olamıyordu. Belki de bu yüzden şeytan omuzlarımdan inmiyordu. Belki de ben yaratanın şeytana bir hediyesiydim. Belki de ben şeytana aittim. 

Kapı hafif aralık olmasına rağmen nazikçe tıklatıldığında, gözlerimi aynadaki bedenimden çekip kapıya çevirdim.  Tüm düşünceler, omuzlarımdaki meleklerin üzerine oturan şeytanla birlikte kaybolup giderken Serpil koridorun ışığını arkasına alıp içeriye süzüldü. 

"Müsait misin?" 

Avuç içlerimi elbisenin kumaşında gezdirerek başımı salladım. "Gelsene." 

İçeriye girip, kapıyı ardından kapatırken ışığa uzanarak odayı aydınlığa kavuşturdu. Bedenimi baştan aşağı süzerken dudaklarına yayılan tebessümü engelleyemeyip elindeki maşayı ve beyaz poşeti küçük koltuğun üzerine bıraktı. Gözleri hala üzerimdeyken utançla etrafıma baktım. 

"Aceleye geldiğinden yakınıyordum ama bu kadar yakışacağını düşünememiştim," dedi doğrulurken. Dudaklarını birbirine bastırırken başını hafifçe salladı. "Güzel görünüyorsun." 

Yanaklarımın gerildiğini hissederken tebessüm ettiğimin farkına çok sonra vararak başımı öne eğerek yüzümü gizledim. "Teşekkür ederim." İltifat almayı bilmediğimden nasıl karşılık verileceğini de bilmeyişim içimde tedirginlik oluşturmuştu. 

"Pekala bana verilen emir elimizi çabuk tutmamız gerektiği yönündeydi." Uzanıp maşayı aldı ve aynanın yanındaki prize fişini takarak masaya bıraktı. Poşetin içindekileri teker teker dizerken konuşmaya devam etti. "Endişelenme, sadece ortama ayak uydurmak için hafif bir şeyler yapacağım. Bana güven." 

Aynanın önündeki sandalyeyi geriye çekerek oturmam için müsaade etti. Yavaşça geçip sandalyeye oturdum ve ellerimi kalçalarımın altına sıkıştırarak aynadan Serpil'i izledim. Maşanın sıcaklığını kontrol edip, ısındığından emin olduktan sonra saçlarımı parmaklarıyla ayırdı. 

"Nereye gideceğimizi biliyor musun?" 

Saçlarımı tutan elleri bir an duraksadı ve aynadan bakarak gözleriyle gözlerimi buldu. "Sana hiçbir şeyden bahsetmiyor, değil mi?" 

Yanaklarımın içini dişleyerek gözlerimi kaçırdım ve başımı olumsuzlukla iki yana salladım. 

"Bazen gerçekten anlaşılması zor bir insan olabiliyor." diyerek omuz silkti ve saçlarımla uğraşmaya devam etti. "Ben de bir davet olduğunu biliyorum yalnızca. Şu kemanla kafa ütüleyen, kürdanla yenilen şeylerin olduğu, şampanya markalarına sponsor olunan davetlerden biridir kesinlikle. Uras Tardu'nun smokiniyle başka herhangi bir davete katıldığını görmedim." Arada bir tepkilerimi görmek ister gibi aynadan bana göz attığında kaşlarımı çatarak baktım. "Aslında böyle yerlere bir kadınla gittiğine de hiç şahit olmamıştım."

"Yalnız mıydı hep?"

Dudak büzdü. "Öyle. Uras'ın bir evin içerisinde seninle birlikte yaşayabilmesi bile bana acayip tuhaf geliyor."

Derin bir nefes aldım ve ciğerlerim içinde onu hapsettim. "Bir başımıza kalmıyoruz. Çağkan ve Barlas sürekli bizimle."

İfadesi şimdi düşünceli bir hâl almıştı. "Çağkan ve Uras'ı ayrı görebileceğin tek zaman dilimi, ancak biri ölü olduğundadır. Senin için endişelenmiyor değilim. Bazen farklı bahanelerle arıyorum onu." Bir süre sessiz kaldı. Ardından maşayı kapatıp masanın üzerine geri koyarak bukleleri parmaklarıyla dağıtarak açmaya başladı. "Uras Tardu, Uras Tardu işte. Bir kadınla nasıl yaşanır, bilmez. Söylediklerini kulak ardı et, yaptıklarını düşünme. Senden istediklerini irdelemeden yaparsan, asla ters düşmezsin. Benden sana tavsiye."

KAYIPWhere stories live. Discover now