2 | CÜFRE

8.1K 215 343
                                    

*Red- Faceless.

🍁

Aynanın tam karşısında, dizlerimi kendime çekmiş, kollarımı bacaklarıma sarmış bir şekilde oturuyordum. Baygınlıktan ne zaman ayıldığımı bilmiyordum ancak uyandığımda yabancı bir odadaydım. Üzerime kapalı olan kapıyı defalarca kez yumrukladım, avaz avaz bağırdım, her yolu denedim lakin sesimi kimseye duyuramadım. Usulca köşedeki uzun aynanın önüne oturdum ve dizlerimi karnıma çekerek kendimi izledim.

Başım, bedenimden daha ağır geliyordu. Bir kazanın içine atılmış çekirdek tanesi gibiydi. Yavaşça çenemi dizlerime dayadım. Aynanın sağ tarafında dumanlı bir görüntü belirdi. Siyah çizmeler, uzun koyu kahve bir kaban ve siyah uzun saçlar. Bu görüntü babamdan başkasına ait değildi. İçimde oluşan ani bir kıpırtıyla ayağı kalkmak istedim ancak babam eliyle bana oturmamı işaret etti. İtiraz etmedim, zaten halim de yoktu.

"Özür dilerim," dedim. Bu aralar pek fazla özür diler hâldeydim. Kafasını iki yana sallayıp gülümsedi.O ne zaman gülümsese hayallerimde, istemsizce dudaklarım kıvrılırdı yukarı. Biliyordum. Ona affedemeyeceği şeyler yapmıştım. Ama o benim babamdı ve beni tüm yaşattıklarıma rağmen affetmişti. En azından zihnimdeki varlığı öyle yapmıştı.

'Senin bir suçun yok.' dediğini işittim. Bacaklarım bağdaş halini alırken başımı hızla iki yana salladım.

"Mutluluğunu elinden aldım."

'Kendini suçlamak için vesile yaratma, evlat.'

Yavaşça kafasını onaylamaz bir biçimde iki yana salladı ve pantolonunu elleriyle yukarı kıvırıp olduğu yere çömeldi.

"Annemin bizi terk ettiği gece yanımda uyumasını, beni hiç yalnız bırakmamasını istemiştim. O gece gök gürültüsü ile uyandığımda yanımda değildi. Yanımda uyumamıştı ve bizi terk etmişti." Susuldan yanan gözlerime bastırdım elimin tersini. "Hep beni almaya gelen gök gürültüsünün onu kaçırdığını söylerdin." Güldüm. Bu şizofrenceydi. "Annem beni korurken o korkunç gök gürültüsünün onu nasıl kaçırdığını anlatırdın. O gece...o gece çocukluğumun üzerine toprak atılmıştı baba." Ona ruhsuzca bakıyordum. Bana hafif bir gülümsemeyle karşılık veriyordu. "Acıyla yaşamaya alışmaya çalışıyorum." Yüzündeki gülümseme düştü ve ifadesizliği altında oluşan kırıkların bıraktığı kesikleri kabimin üzerinde hissettim. Can kırıklarıydı. Kalbimi delip arkasındaki kafese ulaşmaya çalışıyordu. Çocukluğumu sakladığım o kafese. "Daha çocukken parçalara ayrılan kalbimi hâlâ toparlayamadım."

Acı ile burkuldu yüzü. Omuzlarını düşürerek gözlerini kapattı, öne eğdiği boynuyla bana olan mahçubiyetini gösterdi. Çocukluğumu zifiri karanlığa hapseden paylardan büyük bir kısmı Nejat Karan'a aitti. İçimde onu herkesleştiren buydu. Hiçbir zaman zarar görmeme izin vermeyecek olan babam, bana hayatımdaki en büyük zararı vermişti. Varlığıyla bir duman oldu ve yavaşça dalgalanarak süzülüp zaten karanlık olan odada dağılarak etrafta toz oldu.

Derin bir nefes verdim. Bu nefesle birlikte omuzlarım çöktü ve bir dakikalık sevincim çöken omuzlarımın altında kaldı.

"İyi ki yaşamıyorsun, baba."

Benim sorunum, kafatasımın içinde bir katil taşıyor olmamdı ve beni var eden ruhumun bir katil olmasıydı. Koca bir okyanus üzerindeki serçenin kalbi kadar ufak bir kayıkta ufka doğru kürek çekiyordum. Ufukta umut vardı lakin benim okyanusumun sonu yoktu. Beynimin bana karşı olan oyunları fazla ağırdı. Dıştan tam bir deli olarak göründüğümün farkındaydım ama onlara benimle konuştuklarını açıklayamazdım. Düşündükçe yanımda belirdiklerini, bana bir tek onların iyi geldiklerini anlatamazdım. Çünkü anlatsam da beni anlamazlardı.

KAYIPDonde viven las historias. Descúbrelo ahora