14 | AGZER

7K 131 221
                                    

 * I Hold You
*Hymn for the missing- Red

🍁

Pejmürde benliğimi de alıp, bu evin kapısından ikinci kez adımlamıştım. Eteklerinden tutup kaldırmak istedim o an. Sürüklenmesin, yaralanmasın daha fazla diye. Lakin zaten pejmürde...yırtık pırtık,perişan demekti, halimden hallice.

Barlas'ın arkasından girmemiz için yarım açık bıraktığı kapıdan içeri süzülürken içerideki yoğun koku, o an açlığımı hissetmeme sebep olmuştu. Barlas, elindeki anahtarı girişteki ayakkabılığa fırlatarak Serpil ve Çağkan'ın dikkatini çekmeyi başarmıştı.

"Ağabey? Geldiniz mi?"

Çağkan'ın sesi mutfaktan yükselirken birkaç demirin birbiri üzerine devriliş sesi yankılandı. Ardından Çağkan başını hafifçe mutfak tezgahının üzerinden uzatarak bize doğru baktı. Serpil, elindeki çatalı beyaz bir bezle silmeye devam ederken bulunduğu yerden çıkıp bize göründü. Uras'ın içeri girerek kapıyı kapatması sonrası içeri yayılan sıcaklık,soğuğun sırtıma vuran ağırlığının yerini hemen doldurmuştu.

Ercan'ın yanımızdan geçerek lavaboya ilerlediğini göz ucuyla görürken Serpil'in tebessüm eden yüzüne gülümsemeyle karşılık verdim.

"Bir pencere falan açsaydınız ne bu koku?" diyerek çıkardığı ceketini askılığa astı Barlas. Yoldayken de memnuniyetsizdi. Her soruya düşmanına cevao verir gibi yanıt veriyordu. Tuhaftı.

"Birader özel tarif, biraz ağır." Diye bağırarak konuştu Çağkan, içeriden.  "Birazdan çıkar koku. Size de koyayım mı?"

"Sanarsın amazon ormanlarında avlanıp getirdi hayvanı. Ben sana bir koyacağım, yerinde seksen tur döneceksin Çağkan."

Barlas'a dehşet içinde bakarken ayakkabıları ayağımdan çıkarıp ayakkabılıkta ki boş kutunun içine sıkıştırdım. Uras ise yavaş adımlarla Serpil'in kurmak üzere olduğu masaya doğru yürüdü. 

"Ne yükleniyorsun çocuğa be?" diye cırladı Serpil. "Senin aç karnını doyuracak, nankörlük etme."

"Senin de boş kalbini dolduracak, niye nankörlük ediyorsun o zaman?"

Uras'ın bize dönük sırtı aniden gövdesini aldığında hepimiz şok içinde Barlas'a bakıyorduk. Ercan elindeki peçeteyi ağır çekimde avucunda gezdirirken bir an Uras'la birbirlerine garip bakışlar atarak önlerine döndüler. Serpil'in elindeki çatalla havlunun hareketini  kesildiğini ve donakalıp kısık gözlerle Barlas'a baktığını net bir şekilde görebiliyordum. Korkutucuydu. Her an üzerine atlayabilirmiş gibi duruyordu.

"Ya ulan birader..." diye yakınmaya başlayacaktı Çağkan fakat Ercan açlıktan çok mahçubiyet hissediyormuşcasına onun lafını bölerek ortamdaki gerginliği azaltmaya çalıştı.

"Didişip durmayı bıraksanız mı?" dedi. "Konuşmamız gereken daha önemli hususlar var."

Barlas,hiç gecikmeden bu kez Ercan'a yöneltti oklarını.

"Hususlarmış. Sanarsın 50'lerde doğmuş."

"Derdin ne lan senin?" Ercan,bir an üzerine yürüyecek gibi olduğunda ani bir refleksle Barlas'ın önüne geçip onun kızgın yüzünden bakışlarımı kaçırarak herhangi bir şiddeti engelledim.

"Hiç.."dedi Barlas,omuz silkip kelimeyi uzatarak. "Genel."

Sonra arkamdan çıkıp yemek masasına yaslanarak alttan alttan bakan kardeşinin yanına oturarak bize sırtını döndü. "FesupanAllah."  Ercan, kısık sesle sabır dilendikten sonra bana dönüp usulca göz yumarak onların yanına geçip boş yere oturduğunda masada biraz daha atışmaya devam ettiler.

KAYIPWhere stories live. Discover now