BÖLÜM{3}

231 91 8
                                    

Alarmımın iç acıtan,gıcık sesiyle uyandım. Dün yaşadıklarımı düşünürken uyuyakalmışım.

Hadi herşeye eyvallah da Kıvanç bana bunu nasıl yapabilmişti?  O sevdiğim adam hiç mi beni düşünmemişti?

Aslıdan böyle birşey beklenirdi. Ama Aslı şehir dışındaydı ne ara buraya geri geldi? Antalyada kendine ev tutmuştu orda yaşıycaktı; şimdi niye burdaydı? Tamam Mine, yeter artık bitti Kıvanç. Zaten o seni hiç haketmemişti ki.



Gözlerimden, yaşadığım hayal kırıklığının acısı dökülüyordu. Engel olamıyorum işte gözyaşlarıma. Ne kadar kendime kızsam da, ona öfkelensem de, bir kaşık suda boğasım gelse de olmuyordu işte. Aldığım nefeslerde kalbime bir yumru oturuyordu. Değer verdiğim adamın beni silmesi, bana aşkını söylediği zamandan hemen sonra Aslı'ya gitmesi ve bunları düşünmek, nefesimin kesilmesini daha da kolaylaştırıyordu.




Ağlamama ve derin düşüncelerime Hazal'ın beni aramasıyla ara verdim;


"Efen.." dememe kalmadan Hazal arka arkaya soruları sıralamaya başladı;

" Nerdesin Mine ?.. Hani kafeye dün geliyordun?.. Ya kafe elden gidiyor! ..Babandan parayı istemedin mi ?.."

Sanırım sorulardan kurtulamıycaktım her cevap vermeye kalkışımda Hazal lafı ağzıma tıkıyodu.

"Ba.."

"Ya anlamıyorum Mine nasıl bu kadar rahatsın."

"Ya ama.."

"Ya Mine kafe diyorum. Bankadan adamlar gelicek şimdi. Eşyaları alıp götürücekler."

Hala konuşturtmadı!
"Beni bi dinle..."

"Niye bişey demiyosun hala ya?"

"Tamam geliyorum Hazal."

"Tamam acele et!"

Yataktan acele ile kalktım. Üstüme pembe bluz altıma da dar bi pantolon geçirdim saçımıda at kuyruğu yapıverdim. Aşağıya indim.  Ayşe teyzenin sorularına maruz kalmamak için uzaktan 'Günaydın.' diyip öpücük attım ve evden kazasız belasız çıktım.


Çok şükür dememe kalmadan babamla karşılaştım. Telefonda kimle konuştuysa artık yüzünde güller açıyodu. Babamı bu kadar güler yüzlü gördüğüm nadir hallerinden biriydi.


Hemen "Günaydın baba." diyip arabaya gittim.


Arkamdan "Günaydın." diyip
" Akşama misafirimiz var, eve erken gel " dedi.

Arkamı dönüp kim dermişçesine baktım ama cevap vermedi. Klasik babamdı işte ne bekliyordum ki?!

Arabaya bindim ve kafeye gittim. Hazal beni öldürmesin diye dua ediyodum ki kapıda karşılaştık.


"Günaydın Hazal" diyerek şirinlik yapiyim dedim işe yaramadı.


" Günaydın Mine!" Aşırı sert sesi ile,  kollarını birbirine bağlamış bi halde net bakarak cevap verdi.

Kesin sıçtım.
Hemen gardımı aldım ve kendimi savunmaya başladım " Hazal nolur bakma öyle, neler oldu bilemezsin valla bak Kıvanç beni aldattı Hazal."

Hem konuşuyordum hem de içeri girdim " Kiminle biliyor musun?  Aslıyla. Ya nasıl olur böyle bişey anlamıyorum çok mutsuzum Hazal.  Babamla da akşam konuşacağım söz." Dememle Hazala sarılmam ve ağlamam bir oldu.


Hazal benim liseden arkadaşımdı ve annesi önceleri bizim evde çalışıyormuş biz tanışmadan önce yani . Benim en iyi dostumdur. Ondan sonra da Bahar gelir.  Hemen beni teselli etmeye başladı.

"Kuzucum ağlama. Mine şişşşşt tamam boşver o soğuk bakan nevaleyi ya ! Aslıya da yazıklar olsun bunu sana nasıl yapar? tamam tamam ağlama canım benim.  "


Ağlamam biraz kesilmişti. Şimdi sıra kafe olayında;

Burnumu çeke çeke konuşmaya başladım;
"Hazal akşama parayı alırım yarın yatırsak olur di mi?"

"Olur canım ."

"Gül nerde?"Gül bizim mutfaktaki çalışanımızdı.

"Durumlardan dolayı izin verdim çıktı zaten şu günlerde gelen de yok."


"İyi yapmışsın. Zaten çok yoruluyordu. İhtiyacı vardı izne." Diyip geri Hazal'a döndüm;
"Ben acıktım."


"Dur sana bişeyler hazırliyim."diyip yanımdan kalktı.

Kapıdan ses geldi.  Bir  müşteri vardı galiba. Hazala söyliyimde baksın. Gözlerim kızarık zaten, benden korkmasınlar bir de diye  Hazala seslendim.


"Hazal müşteri var baksana."

Ses vermeyince iş başa düştü hesabı kalktım içeri geçtim.

Gelen tek bir kişiydi.
"Buyrun hoşgeldiniz, ne alırdınız?"dedim hemen  müşteriye.


Yüzünü hoşnutsuzca kımıldatıp, ellerini masanın üstüne yerleştirip, ters ters bakarak konuşmaya başladı;

" Hiç hoş gelmedim hanımefendi kaç saattir burdayım. Bi insan bu kadar bekletilmez." Diye cevap verince kızdım ama bi yandan da haklılık payı olduğunda karar kılıp sakince yaklaşmaya çalıştım. E sonuçta , ki maalesef 'Müşteri herzaman haklıdır.'


"Kusura bakmayın beyefendi içeride işim vardı ne alırdınız?" der demez sanki cevabımı beklermiş gibi ayağa kalkıp burnumun dibine kadar geldi. Boyu benden uzun olduğu için hafifçe eğdi başını. Bende ancak başımı ona doğru kaldırabilmiştim. Korkudan ve şaşkınlıktan kıpırdayamadım bile. Ve anlamlandıramadığım gülüşüyle baktı bana ama o bakışlarda iğrenir gibi bir hali de vardı sanki. Bir geç kalışım için mi böyleydi bu adam?

"Ben işinizden önemliyim bence. Sonuçta sizi terkeden birisi benden önemli değildir" dedi.


Ne ?! Ne yani bu adam bizi mi dinlemişti? Ağzım hayvan gibi etkimden çıkıp açıldı, gözlerim deseniz sanki ağzımla yarış içerisindeydi de sınırını belirlemeye çalışıyordu. Kaşlarımı hiç hesaba katmıyorum zaten.



Ben daha yüzümden ayrılıp karşımdakine  bi cevap veremezken, benden önce davranıp cümlesine devam etti;

"Ama sorun değil benim için.  İsmin ne?" diye sordu.

Olgunlaşamamış ham meyveye bak ya!

Bende sorduğu soruyu duymamış gibi yapıp , sert bakmaya özen göstererek ve sesimi net tutmaya çalışarak "Pislik." Dedim. Ki haklıydım.!

Ama nerden bilebilirdim ki kurnaz olup cevabımı başka yerlere çekeceğini?

Sinsi sırıtışı yüzüne takıp, dudaklarına yayarken; " Memnun oldum ben de Kerem." Dedi.!


* * *
Yorum ve votelerinizi beklerim : )

ÖLDÜREN AŞK/ARA VERİLDIWhere stories live. Discover now