DF ಡ 2

400 60 3
                                    

Herpetik keratit.
Herpes simplex.

Doktorun cümlelerinden seçtiğim, beni korkutacak ciddilikteki kelimler beynimde yankılanırken elimle alnımı ovdum. Pek bir şeyler anlamamıştım açıklamasından. Gözümde bulunan bir uçuk virüsünden bahsetmişti. Fazla korkulacak bir şey değilmiş şuanlık, fakat ilerki dönemlerde görmeyi kalıcı olarak azaltabilirmiş.

Masadaki içinde kahve bulunan karton bardaktan bir yudum aldım.

Ben hastanede daha az vakit geçirmeyi dilerken gitgide daha fazla burada bulunmam gerekiyordu.

"Dilek!"

Bana doğru gelen babamı görünce ayağı kalktım.

Doktor babamla konuşacağını belirtip dışarı çıkmamı istemişti, ben de hastanenin kafeteryasına inmiştim.

"Gidelim mi?"

Başımla onayladım ve hastaneden çıktık.

"Sen burda bekle, ben eczaneden ilaçlarını alayım."

"Tamam."

Babam yanımdan uzaklaşınca biraz ilerdeki banka oturdum ve etrafı incelemeye başladım. Öyle zor hayatlar vardı ki, bazen kendime kızıyordum ufak şeyler için üzülünce.

Ufak mı?

Gerçekten ufak mıydı peki üzüldüğüm şeyler?

Anneme en çok ihtiyacım olduğu zamanlarda kaybetmiştim onu, kanser teşhisinin koyulduğu ilk yıl. Yeni uzatmaya başladığım saçlarımın kazıtıldığı sene.

"Ama burama kadar olsun tamam mı?" dedim kalçamın hafif altını gösterirken.

"Tamam kızım, orana kadar."

"Yere sürülse bile kestirmeyeceğiz."

"Kestirmeyeceğiz kızım."

Annemin gözleri dolunca ufacık ellerimle yüzünü okşadım.

"Noldu annem?"

Ellerimi yanaklarından çekti ve avuçlarımı öptü.

"Bir şey olmadı meleğim, gözüme toz kaçtı sanırım."

Sağ gözümden bir damla yanağıma firar edince hızla elimin tersiyle sildim. Bundan daha masum bir yalan olabilir miydi hayatta?

Belki o zaman küçüktüm ama kanmamıştım yine de. Annemi ne zaman görsem ağlıyor olurdu, her sorduğumda da 'gözüne toz kaçardı'

Hiçbir zaman üstlemezdim ama bir terslik olduğunu sezmiştim, aklımda öyle senaryolar kurmuştum ki. Öğrendiğimde pek önemsememiştim. 6 yaşındaydım daha. İlik kanseri demişlerdi. Kanserin ciddiyetinin farkında değildim, grip gibi sanmıştım.

Sonra saçlarımın kesileceğini öğrendim. Hayatımın en büyük hayal kırıklığıydı. Günlerce ağladım. Annem de benimle ağladı.

Kafamı iki yana salladım. Geçmişi düşünmek bana iyi gelmiyordu. Güzel anılarım, cıvıl cıvıl bir çocukluğum yoktu.

Ve bu, canımı yakıyordu.

"Dilek!"

Önümde sallanan elle düşüncelerimden sıyrıldım ve babama döndüm.

"Dalmışsın."

"Gidelim mi?"

Tereddütle beni süzüp başıyla onayladı ve arabaya bindik. Sessiz bir yolculuktan sonra artık ezberlediğim yolları katetmiş, eve gelmiştik.

Pelin ablanın sorularını cevapsız bırakıp odama çıktım. O da fazla üstelemedi zaten. Her hastane dönüşü böyle olurdum.

Üstümü değiştirmeden kendimi yatağa bıraktım ve gözlerimi kapattım.

Kapattım ama açtığımda hala dünyayı aynı şekilde göreceğimden şüpheliydim, şuan bulanık görüyordum, gözlerim kızarıktı ama ilerde daha kötüsü olabilirdi. Tamamen kararabilirdi hayatım. Gözlerimi açıp yataktan kalktım ve üstüme rahat bir şeyler geçirdikten sonra bilgisayarın başına geçtim.
Derin bir nefes alıp arama motoruna 'Herpetik Keratit' yazdım.

Önüme çıkan ilk siteye korkarak girerken aynı zamanda mideme kramp girmişti. İlerde görme engelli olabileceğini bilmek, gerçekten kötüydü.

Gözlerimi kapattım. Bundan yaklaşık 1 ay öncesine kadar da her an ölebileceğimi biliyordum, ama hiçbir zaman bu kadar korkmamıştım. Ölüm bana huzur gibi geliyordu. Uygun ilik bulunduğunda sadece tebessüm etmiştim. Daha fazla yaşayacağını bilmek güzeldi, tekrar saçlarımı uzatmaya başlayacağıma dair kendime söz vermiştim.

Site yüklenirken ben terleyen avuç içlerimi bacağıma silmekle meşguldüm.

Site yüklenince kafamı adeta bilgisayara gömdüm ve gözlerimi kısarak herpetik keratit hakkında yazılan bilgileri okumaya başladım.

"Gözün ön yüzeyinde bulunan saydam tabakanın herpes simpleks virüsü ile karşılaşması sonucu gelişen enfeksiyondur. Gözlerde sulanma, ağrı, kızarıklık, bulanık görme mevcuttur.

Virüsle ilk karşılaşmada hastaya semptom yoktur yada cilt ve konjonktivanın tutulduğu-"

"Dilek?"

Babamın sesiyle aniden irkildim ve hızla sağ üst köşeye 3-4 kere üst üste bastım.

"Napıyorsun?"

Arkamı dönüp gülümsedim.

"Hiç."

Kaşlarını kaldırıp "Hiç?" diyince gülümsememi genişlettim.

"Hiç."

'Eminim öyledir.' bakışı attıktan sonra elindeki poşeti yatağımın üzerine bıraktı.

"Göz damlanı ihmal etme sakın, sevmediğini biliyorum ama idare edeceksin artık."

Kapıdan çıkmak üzereyken "Baba!" diyerek onu durdurdum.

"Bu hastalığın tedavisi nasıl?"

Gitmek için açtığı kapıyı kapatıp çalışma masamın yanındaki pufa oturdu.

"Kornea nakli gerekiyor, bunu seninle daha sonra konuşacaktım ama-"

"Kornea nakli? Başka birinin gözünü mü takacaklar bana? Şaka yapıyorum de lütfen!"

Ben ayaklanınca elimden tutup "Sakin ol Dilek." diye mırıldandı.

"Gözünü değil, gözünün içindeki bir tabaka. İnce saydam bir tabaka sadece."

"İstemiyorum ben!"

Gözlerim dolunca gözlerimi havaya diktim. Benim gözlerimi hep anneme benzetirlerdi, şimdi sadece ince bir tabaka da olsa bir yabancının parçasının gözüme girmesine izin veremezdim. Olmazdı.

"Dilek, nakil başvurusu yapıldı, dua et en kısa zamanda uygun bir kornea bulunsun. Yoksa sol gözün tamamiyle görme yeteneğini kaybedecek."

Babam odadan çıkınca başımı ellerimin arasına aldım.

Sadece sol gözüm görme yeteneğini kaybedecekti. Bir gözle illaki idare edebilirdim.

Telefonum çalınca elimi masaya doğru uzattım.

Gizli numara...

Meşgule atacakken merakıma yenik düşüp yeşil oku yan tarafa doğru kaydırdım ve kulağıma götürdüm.

"Asla uzayan saçlarını göremeyeceksin, sen bir zavallının tekisin."

DİLEK FENERİWhere stories live. Discover now