DF ಡ 7

235 41 13
                                    

Multimedya - Aral

Planlı bir hayatım yoktu; ne zaman hayatımı düzene sokmaya çalışsam, yeni sürprizlerle
karşı karşıya geliyordum. Belki de defalarca kez düzene sokmaya çalıştığım, alt üst olmuş hayatımı, bıkmadan usanmadan yıpranmış ruhumla düzene sokmaya çalışıyordum.

Her seferinde biraz daha yıpranıyordum, biraz daha bittiğimi hissediyordum. Biraz daha tükendiğimi. Zorlanmaya başlamıştım, vazgeçmekten korkarken vazgeçmiştim.

Artık ne yapacağım hakkında bir fikrim yoktu, hayallerim yoktu, umudum yoktu, mücadele etmem için bir sebep de yoktu. Belki tekrar kanser beni pençelerine alırdı, belki de tek yaptığım kendimi kurtulduğuma dair kandırmamdı. Hiç kurtulamamıştım.

Aynadan gözlerimi ayırmazken, beynimin içinde birbirini yiyen düşüncelerim ruhumu biraz daha yoruyordu. Bu sıralar, aynanın karşısında saatlerce oturup kendime acınası gözlerle bakmayı alışkanlık haline getirmiştim. Artık gözümün etrafındaki mor halkalar kendini biraz daha belli ederken, gözümün üzerindeki bandaj beni rahatsız etmiyordu.

"Dilek, hadi kızım! Geç kalıyoruz!"

Babamın sesiyle oturduğum yerden uyuşuk hareketlerle kalktım. Geç kalmam sorun değildi, hastanedeki insanların benden bıktığına yemin dahi edebilirdim. Ben de hastaneden bıkmıştım ama adeta boş zamanlarımı hastanede değerlendiriyordum. İnsan bazen bir şeyden ne kadar bıkarsa bıksın, ona muhtaç olabiliyordu.

Montumu üzerime geçirip odadan çıktım ve merdivenleri yavaş yavaş indim. Bedenim yalnızca kendine verilen emirleri yerine getiriyordu, ruhum ise... Ruhum ortalıklarda gözükmüyordu. Sanırım beni terk etmişti. Ona hak veriyordum, kızgın değildim.

Babamın gözleri beni bulunca "Hazırsan çıkalım?" dedi soru sorar gibi. Başımı belirli belirsiz sallayıp adımlarımı dış kapıya yönlendirdim ve babamın ardından arabaya bindim.

Artık ezberlediğim yolları katederken, duygusuz bir şekilde dışarıyı izliyordum.

Yaklaşık 4-5 yaşlarında bir kız çocuğu, annesinin koluna sarılmış ağlıyordu. Sanırsam istediği oyuncağı almıyordu annesi. Ceketine sıkı sıkı sarılmış bir kadın, elinde telefonla hızlı adımlarla yürüyordu. Işine geç kalıyordu belki de.

Hastanenin tanıdık bahçesine girince boş gözlerle bahçeyi taradım. Yine onlarca insan kendi derdine düşmüş, koşturuyordu.

Babam arabadan çıkıp kapıyı kapatınca, sarsıldım ve ardından yavaş hareketlerle çıktım. Beraber hastaneye doğru yürürken bu sefer ne tür bir sürprizle karşılaşacağım hakkında bir fikrim yoktu. Belki 1 aylık ömrüm kaldığını öğrenirdim, belki de uygun korneanın bulduğunu öğrendirdim.

Bundan sonra öğreneceğim hiçbir şeyin bana yararı olamazdı, duygularım sömürülmüşken, neye nasıl bir tepki vereceğimi kestiremiyordum.

Hastaneye girdiğimizde, tanıdık koku burnuma dolmuş, yaklaşık 2 hafta öncesi gözlerimin önünde belirmişti. Belki oturup ağlamam, 'Ben onu burada kaybettim' diye haykırıp önüme geleni yere fırlatmam gerekirdi. Ama kendimde bunu yapacak gücü bile bulamıyordum, gözyaşlarım yanağıma doğru teker teker intihar etmek için kendini itecek gücü bile bulamazken, benim bunları yapacak gücü kendimde bulmam komik olurdu zaten.

Asrın'ın doktorunun bana doğru geldiğini görünce kaşlarımı çattım ve geriledim. O adamın yanıma gelmesini istemiyordum, Asrın'ın ölümüne sebep olan ellerin bana dokunmasını istemiyordum.

İstemiyordum ama yanımıza gelişmişti işte. Zaten benim istediğim ne gerçekleşmişti?

"Daha iyi misin?"

DİLEK FENERİWhere stories live. Discover now