DF ಡ 11

216 37 3
                                    

Son.

Geldiğim nokta belliydi, birisi uçurumu ayaklarımın ucuna bırakıp kaçmış; daha sonra da zafer gülümsemesiyle beni uzaktan izliyordu. Yapacaklarımı merak ediyor gibiydi, kararsızlığımdan korkularımdan zevk alıyordu.

Ona istediğini veriyordum, ne yapacağım hakkında en ufak bir fikrim yoktu; en komiği de kararsızım diyemezdim. Çünkü önümde kararsız olmama neden olacak farklı seçenekler yoktu. Önümdeki sayfada yalnızca kurşun kalemle rasgele atılmış sık çizgiler vardı.

Ve benim bildiğim tek şey; bu saatten sonra hemen arkamda belirip beni kurtaracak bir ele değil, beni uçuruma biraz daha çekecek bir ele ihtiyacım olduğuydu. Çünkü ben durdukça başım dönüyor, daha fazla korkuyordum.

Beynimi adeta kemiren, sağlıklı düşüncelerimi de beraberinde götüren bu çaresizlik, beni yoruyordu.

Elimdeki kahve bardağıyla oynamaya devam ederken, ne kadar süredir burada olduğumu bilmiyordum. Arallar'la beraber geldiğim bu kafenin havası resmen boynumun etrafında bir halka oluşturuyor ve her saniye biraz daha daralıyordu. Beni tedirgin eden bir şeyler vardı ve henüz ne olduğunu bilmiyordum

Başımı sıkıntıyla elimdeki kupadan kaldırmamla Aral'la göz göze geldik. Benden hala bir açıklama bekliyordu.

Ona hak veriyordum.

Eğer benim de bir arkadaşım hastaneden koşarak çıkıp adeta kaçarsa ve başındaki şapkayı çıkartmamla çığlık atıp ağlarsa ben de sanırım aynı durumda olur, ondan bir açıklama beklerdim. Hangi insan durup dururken böyle tuhaf hareketler yapardı ki?

İşte olay da burada bitiyordu, bu hareketleri sergilememin, her saniye diken üstündeymişim gibi davranmamın tabiki bir sebebi vardı. Yalnızca benim minik bir sırrımdı, o kadar. Bu sırrımı paylaşamazdım, insanların bana deliymişim gibi bakmasını tercih ederdim.

Gözlerimi kaçırıp masada gezdirdiğimde Barkınla sohbet eden Buğlem'e takıldı gözüm. Her zaman dikkatimi çeken bir kızdı. O kız olmaktan nefret etse de. Gerçekten yüzü çok güzeldi ve istese pek çok erkeği kendisine hayran bırakabilirdi. Ama onu tanıdığım süre zarfı boyunca saçını hep kısa görmüştüm ve bir kere bile etek veya elbise giyerken gördüğüm söylenemezdi. Her daim bol ve rahat bir eşofman, üzerine ise erkek reyonundan seçmesine rağmen ona çok yakışan tişörtler vardı.

Gözüm bu sefer Azra'ya çarpınca onu incelemekten alıkoyamadım kendimi. Onları uzun süredir görmüyorum diyebilirdim, en son cenazede görmüştüm ve tahmin edersiniz ki kendimde değildim. Onları inceleyecek vaktim bile olmamıştı ama şimdi farketmiştim ki, saç rengini yine değiştirmişti. Buğlem'in en yakın arkadaşı olmasına rağmen birbirlerine o kadar zıtlardı ki. Azra her fırsatta saç rengini değiştirir, lacivert, pembe, dikkat çeken ne renk varsa o renge boyatırdı. Kendine bakım yapmayı fazlasıyla seven bir kızdı. Buna rağmen Buğlemle nasıl bu kadar yakın olduğunu hiçbir zaman aklım almamıştı.

En az benim kadar sıkılmış olan, telefonuyla meşgul Buğra'yı bulunca gözlerim; her zaman hemen yanında oturan Asrın canlandı gözümün önünde. Grupta en yakın olduğu kişi önce Aral, daha sonra ise Buğra'ydı. En yakın arkadaşı bendim evet, ama ben bu grupta değildim. Ve şuan kendimi fazlalık gibi hissettiğim de doğruydu. Hiçbir zaman böyle bir arkadaş grubum olmayacaktı, ben buraya ait değildim. Evde tek başına oturup, haftada bir sezon deviren bir kız olmaya mahkumdum.

Kısa bir süre önce üniversiteye gitme imkanım olsa da, o hakkımı kaybetmiştim. Bu sefer de gözüm engel olmuştu. Ama ne yazık ki, şuan bunun olumlu bir yönünü bulamıyordum.

Oflayarak artık soğuduğuna kanaat getirdiğim kahvemden bir yudum aldım ve Azra'yla sohbet eden Aral'ı hafifçe dürttüm. Korkutmuş olacağım ki irkilerek benim tarafıma döndü.

DİLEK FENERİDove le storie prendono vita. Scoprilo ora