DF ಡ 10

184 34 2
                                    

Hayatımda her daim yaşadığım şeylerden olumlu sonuç çıkarmaya çalışmıştım. Başıma ne gelirse gelsin kurduğum cümle belliydi.

Daha kötüsü de olabilirdi.

Kendime kaç defa bu cümleyi hatırlattığımı bilmiyordum, kaç defa yeryüzündeki zor hayatları görüp halime şükrettiğimi de bilmiyordum.

Tüm bunları çevremdeki insanların şaşkın bakışları altında yapmıştım.

Hep aynı cümlelere tanık olurdu kulaklarım.

"Başına gelen onca şeyden sonra nasıl böyle gülmeye devam edebiliyor?"

"Kim onun kadar güçlü olabilir?"

"Yazık, bunca şeyi hangi insan kaldırabilir?"

"Sanırım onun yerinde ben olsaydım, şimdiye intihar etmiştim."

Belki de haklılardı; ama ben bedenimin ne kadar değerli olduğunun farkındaydım. İnsanların uzun uzun jilet izleriyle dolu olmasını beklediği kollarım her zaman bembeyazdı, çünkü bir kolu bile olmayan insanlar vardı. Boğazıma sarılı bir halat, ayaklarımın altında bir tabure yoktu, çünkü ben canımdan vazgeçerken yüzlerce insan yaşama tutunmaya çalışıyordu.

Bir de içimde bir Pollyanna vardı.

18 seneyi aşkın süredir içimde varlığını koruyor, bu iğrenç yeryüzünde yaşamaya devam etmeme ikna ediyordu beni. Her seferinde onun sayesinde hayata tutunmuş, onun sayesinde yüzümdeki gülümsemeyi korumuştum.

Ama kısa bir süre önce gözlerini sonsuzluğa kapatmıştı. Beni bu berbat yerde tek başıma bırakmıştı. Onca derdimle, mücadele etmem gereken sorunlarımla.

Ve bu acı vericiydi.

Gözlerimi açmak istemiyordum, 18 sene önce gelmiş olduğum bu yerde yaşamaya devam etmek istemiyordum.

Kadınların erkeklerin malı olarak kullanıldığı, çocukların acımasızca katledildiği, hiç haketmeyen insanların mutlu olduğu, yalnızca 7-8 yaşındaki çocukların tecavüze maruz kalıp, onlara bunu yapan şerefsizlerin iyi halden sokaklara bırakıldığı bu yeryüzüne gözlerimi açmak istemiyordum.

Ama ne yazık ki her zaman hayatımızı istediğimiz şekilde yönlendiremiyorduk.

Göz kapaklarımdan rahatsız edecek derecede yoğun beyaz bir ışık sızarken hafifçe araladım. Aynı zamanda ışığın kaynağını tahmin etmeye çalışıyordum.

Gözlerimi tamamiyle açmayı başardığımda önce "Uyandı!" cümlesi ulaştı kulağıma. Ses fazla tanıdıktı. Tam olarak yerine gelmemiş bilincim kendini zorlayıp babama ait olduğunu haykırırken sesin geldiği yöne doğru çevirdim başımı.

İlk önce babam girdi görüş alanıma. "Çok korktun bizi kızım."

Babam elimi avuçlarının arasına alırken hala nerede olduğumu kavramaya çalışıyordum.

Gözümü odada gezdirdiğimde karşımdaki beyaz duvara monte edilmiş küçük bir televizyon, sağ tarafımdaki pencere ve önündeki tek kişilik koltuk hastane odasında olduğumu anlamama yardımcı olmuştu.

Gözlerim bu sefer kapının kenarına yaslanmış, ellerini cebine sokmuş kişiye rastlayınca; bir anda tanıdık yeşillerde buldum kendimi.

Sanki hissetmiş gibi bana bakınca gözlerimi kaçırdım. Kaçırmadan önce ise yakaladığım soğuk gözler içimin ürpermesine neden olmuştu.

Bakışlarım tekrar babama dönerken yanında bulunan Aral'ı yeni farketmiştim.

Aral'ın yüzünde beliren güven verici gülümseme biraz da olsa rahatlamama neden olmuştu.

DİLEK FENERİWhere stories live. Discover now