DF ಡ 13

136 24 3
                                    

Birisinden nefret etmek kolay bir şey değildi benim için. Yıllardır kimseyi incitmemeye, karşıma çıkan herkese saf bir sevgi beslemeye yemin etmiştim. Çünkü bir saniyemin garantisi yoktu ve arkamda bıraktıklarımın beni güzel hatırlamalarını istemiştim. Belki artık önümde beni korkutacak ve ölümüme neden olacak bir hastalık kalmamıştı ama bu zihniyet içimde öyle bir yer edinmişti ki yüzüme karşı benden nefret ettiğini söyleyen bir insandan bile nefret edemiyordum. O da benden nefret edip etmediğine emin değildi ya, neyse.

Onun içinde bu duyguyu tomurcuklandıracak ne yaptığımı kestiremiyordum. Elbette beni sevmeyen insanlar olabilirdi ama hiçbirinin nefret boyutuna gelebileceğini düşünmüyordum. Bunun için benim de çaba harcamam lazımdı. Beni asla mutlu etmek istemeyen gizli numara gibi. Benden nefret etmesi için ortada geçerli bir sebep vardı, katil olduğumu düşünüyordu. Ama Barkın hiçbir zaman önüme geçerli bir sebep sunmamıştı.

Bunun sonucunda nedensizce içimde kendime karşı bir nefret duygusu baş göstermişti. Barkın'a karşı olması gerekirken.

Gözlerimi korkakça bir çift yeşile çevirdim ama o yeşillerin hedefinin de ben olduğumu görmem tekrar önüme bakmama neden olmuştu. Yaklaşık yarım saattir ikimizde masada sessizce oturuyorduk ve sıkılmaya başlamıştım. Benim bildiğim piknikler eğlenceli olurdu ama yıllardır kandırıldığımı anlamıştım bugün.

Evet, yıllardır.

En son 6 yaşında pikniğe gitmiştim, henüz dört duvar arasına kapatılmamışken.

Buğlem huysuzca "Ne zaman kalkacağız? Doğayla fazla haşır neşir olmak bana göre değil." diyince Azra neşeli halinden taviz vermeyerek masadan kalktı.

Herkes ona dönerken "Aslında bir fikrim var." dedi ve hemen ardından koşarak arabaların yanına gitti.

Buğlem ise arkasından "Ben şimdiden katılmıyorum!" diye bağırmıştı.

Henüz bir dakika geçmemişken Azra elinde uzun bir iple dönünce kaşlarım çatıldı.

"Buğra ve Aral çevirsin. İlk ben başlıyorum!"

İpi Buğra'nın kucağına fırlatınca Buğra "Neden ben ceviriyormuşum?" diye sızlandı.

Azra bir süre düşündükten sonra "Çünkü canım öyle istedi." dedi geçerli bir sebep bulamayarak ve omuz silkti.

Hemen ardından şirince sırıtınca Buğra'nın yüzü az da olsa yumuşamıştı.

Aral itiraz etmeden kalkarken, Buğlem "Ciddi misin?" diye sordu dehşetle.

"Hem de fazlasıyla! Hadi kalk!"

Kolundan tutup kaldırdı ve daha sonra gözleri beni buldu.

"Dilek? Hadisene!"

Zorla gülümseyip ellerimi iki yana açtım.

"Aslında ben atlayamıyorum, yani hiç denemedim. Fazla hareket etmem yasaktı da."

Elini 'Sorun yok' manasında salladı ve "Denemiş olursun işte!" dedikten sonra beni de kolumdan tutup kaldırdı.

Buğra sızlanarak ipin diğer ucunu Aral'a verdi ve çevirmeye başladılar. O sırada Azra da Barkın'ı zar zor ayağa dikmiş, ipin içine girmek için hazırlanmıştı.

Birkaç denemeden sonra başarısız olunca ipi durdurdu ve kenarında durup çevirmelerini söyledi. İp ayaklarının ucuna gelince zıplıyordu ve bununla beraber lila rengi saçları dağılıp savruluyordu. Saçlarına imrenerek bakarken "Haydi girin biriniz!" diye bağırmasıyla yanımda duran Buğlem'le Barkın'a baktım.

DİLEK FENERİWhere stories live. Discover now