Le Début

95.8K 3.8K 1.3K
                                    

Beyefendiye, kelimelere sığmayan adama ithafen...

Bu, seni ilk görüşümdü.

Uzun, gri bir palto giymiştin ancak içeride belli ediyordu kendini beyaz gömleğin. Başındaki şapkadan kurtulmayı başarmış dikbaşlı tutamlar, kahverengi saçlarının tonunu gözler önüne seriyordu. Burnunun altından çenene uzanan bir de koyu deniz vardı yüzünde. Hava fazla soğuktu o gün, çıkarmamıştın eldivenlerini. Şömineler yanıyordu belki ama fazla büyüktü salon, ısınmamıştı hala. Soğuk havanın bir tokat misali çarpıp kızarttığı burnunun isyanına rağmen gülüyordu yüzün. Dudaklarında hafif bir tebessümle salonun çıkış kapısının biraz ilerisinde hemen yanında duran arkadaşını dinliyordun. Daha önce hiç bu kadar güzel bir gülümseme görmemiştim. Bir anda unutturmuştun bana her şeyi, neden buradaydım sahi?

Uzun zamandır beklediğim bir operayı seyretmek üzere bulunuyordum bu görkemli salonda. En şık kıyafetleri içindeki insanlar kapıdan içeri geçerken gecenin mükemmel olacağını konuşuyorlardı. Gerçekten de o gecenin, ülkenin en önemli sanatçılarını izleyebileceğim muhteşem bir gece olacağına dair şüphem yoktu ancak kesinlikle bir yabancının varlığı ile gizemli ve garip bir şekilde heyecan verici olabileceğini düşünmemiştim.

İçeri geçtiğimizde senin bir hayal olduğunu varsayıp kendimi salonun ihtişamına bırakmıştım. Salona hâkim bir locadaydık o gün. Kız kardeşim, her ne kadar pek sevmese de ve her gördüğünde yüzünü buruştursa da, beklenmedik bir şekilde açık pembe elbisesini giymek istemişti. Ben de ona uyum sağlamak için beyaz renkli bir elbise giymeyi tercih etmiştim. O elbise içinde kendimi son derece şık bulsam dahi normal bir günde oldukça çirkin göründüğümü düşündüğüm için o an güzel hissediyor olmak büyük bir hazine sayılabilirdi benim için. Diğer yandan salonun dört bir yanındaki diğer genç kızlara baktığımda bu duygu yavaşça soluveriyordu. Yine de bunu düşünmemeye çalıştım. Kısa bir süre sonra güzel sopranonun sesi kulaklarıma dolarken gözlerim bir kez daha seni aradı.

Oradaydın, tam karşıda. Yüzün neşeliydi yine ancak durgun bir perde vardı sanki teninde. Gözlerin dürbünde, dikkat kesilmiştin. O an anladım ki konu her ne olursa olsun, düşünceme göre sevdiğin işlerde biraz daha fazla, ciddiydin. Mantığın ve hislerin, laubali davranışlara karşı tahammülsüzdü ve resmiyet, duruşun ve bakışında olduğu gibi kalbinde de büyük bir yere sahipti. Çatılmamış olsa dahi kaşların, dürbünü indirdiğinde fark ettim sert bakışlarını. Hissetmiştin varlığımı. Nefesimi tutmuştum tam da o saniye, kaçacak yer aramıştı yüreğim. Hayali duvarların ardına saklanmıştı zihnim, kıpırdayamamıştım. Sessiz kelimeler dökülmüştü dudaklarımdan. "Bakma," diye fısıldamıştım sana. Duyulmadı sesim, hiçbir şey engel olamadı sana. Yavaşça döndü bana gözlerin, zaman ağır ağır attı adımlarını.

Bana baktın o karanlık gözlerle. Kıpırdamadı dudakların.

Bu, beni ilk görüşündü.

3 Aralık
11.45, akşam.

*le début (Fr.): Başlangıç, ilk.

Beyefendiye MektuplarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin