VI-XII

42.2K 2.4K 432
                                    

6 Aralık
10.05, sabah.

Günaydın; gün henüz uyanıyor burada, bulutların ardına saklanmış olan güneş pek bir uyuşuk bugün, göstermiyor yüzünü.

Bilmiyorum hala aynı şehirde miyiz, yoksa gittiniz mi çoktan. Gittikçe soğuyor hava, karanlık bulutlar çöküyor günün üzerine. Anlıyorum, içiniz sıkılmış olmalı. Bazen ben de sıkılıyorum bu şehirden, özellikle kasvetli bir hava hâkimken gökyüzüne. Gülümserken seviyorum bulutları ve Güneş'i parlarken. Ah, yanlış anlaşılmak istemem! Yağmuru sevmediğimi düşünmeyin sakın, aksine, pek severim. Yalnız yağmur yağarken dışarıda olmaktan hiç keyif almam, bilirsiniz ki kıyafetler mahvolur ıslanınca. Pencerenin önüne öylece oturur ve küçük bir damlanın cama yavaşça düşüşünü, sonra usulca ilerleyip kardeşlerine yetişince onlarla bir oluşunu yüzümde neşeli bir ifadeyle izlerim. Peki ya siz? Siz de sever misiniz yağmuru?

Bu sorum belki uzun bir süre daha cevapsız kalacak ancak en azından bu bekleyişi güzel bir haber ile daha çekilir kılabilirim. Biliyorum biraz süre geçti üzerinden, yine de ancak şimdi vakit bulabiliyorum söyleyebilmek için. Artık sizin hakkınızda ufak da olsa bir şeyler biliyorum. Kız kardeşimin bir arkadaşıyla tanışıyormuşsunuz meğer, opera sonlandıktan sonra salondan ayrılırken farkında olmadan sizden bahsetti. "Operadaki yeni centilmenlerden biri. Bir süre uzak kaldığı şehre, evine geri döndü," dediğinde ve cümlesini tamamlarken göz ucuyla kapıya doğru ilerleyen size baktığında artık bahsettiği kişinin kim olduğundan emindim. Beklentilerimin aksine çok konuşmadı bu konuda, yalnızca sizi tanıtmaya yetecek kadar kelime kullandı ve çok az şey öğrenmemi sağladı hakkınızda. Adınız misal, adınızı öğrendim ancak korkarım ki onu telaffuz etmeye cesaretim yok. İsminizin yankısıyla dahi hızla çırpınmaya başlayan kalbim, bir de onu duyarsa ne olur? Size beyefendi diye sesleneceğim bu yüzden.

Beyefendi...

Sanırım ilk defa bir kelimenin özel bir anlamı olduğunu düşünmeye başladım. Kelimelere karşı özensizdim önceden, gelişigüzel kullanırdım onları. Babam annemin yüzüne gülümseyen bir ifadeyle bakıp ona güzel kelimeler sarf ettiğinde bunlara hiçbir anlam veremezdim lakin artık sözcüklerin bu kadar değersiz olduğunu düşünmediğim gibi çevremdekilerin kurdukları cümleleri de daha dikkatli bir şekilde dinliyorum. Farkında değilsiniz fakat beni değiştirdiniz. Oysa yalnızca üç gün oldu. Hala net bir şekilde hatırlıyorum o günü, gülümsemeniz zihnimde yer edindi ve sanıyorum bir daha hiç çıkmayacak. Öyle bir hayranlık uyandırdınız ki bende, hiç tanımasam dahi sizi, hep sizinle konuşmak istiyor, mürekkep hep sizden bahsetsin istiyorum. Kalemi hiç bırakmak gelmiyor içimden.

Ancak şimdi... Maalesef gitmeliyim. Annem ısrarla beni çağırıyor ve her ne kadar aramızda merdivenler olsa da sesi fazlasıyla gür bir şekilde bana ulaşıyor. Hemen şu an kalemi bırakmazsam bana oldukça kızacak.

Üzgünüm. Söz veriyorum tekrar yazacağım, size ulaşmanın bir yolunu bulana ve bulsam dahi yazdıklarımı size gönderebilmek için bir parça da olsa cesaret bulana dek mektuplarımı saklayacağım.

İyi günler diliyorum size.

Beyefendiye MektuplarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin