Özgürlük

111 17 9
                                    

İçimdeki neşe göğüs kafesimi zorluyordu. Tebessümü çoktan aşmış olan gülüşüm kahkahaya dönüşmek için son bir adım daha bekledi, ve kapıdan çıktığım anda kahkahalarım çınlayarak ormana dağıldı. Buraya geldiğimde henüz bir çocuktum, tek gözü mavi ve kör adamın beni o küflü sokak arasında bulduğu günü çok iyi hatırlıyordum ve bunun üstünden 6 yıl geçmişti. Tam 6 yıldır kamptan ayrılmamıştım. Bulunduğum yerse hiçbirimizin yabancı olmadığı fakat 10 yaşından sonra muhattap da olmadığı şeylerle doluydu.
Büyü, iblis, cadı ve tabii ki tüm diğer kötü varlıklar.
Yoksa artık bunlara inan mıyor musunuz ?
Emin olun varlar, nerden mi biliyorum? Bu içimde var! ..

Buraya 12 yaşımdayken gelmiştim. Annemin ve babamın ölümünden sonra... Tek hatalarıysa yanlış ev seçimi ; şehrin merkezinde müstakil ve bahçeli bir ev bulmak ne kadar hayalperest bir düşünce değil mi? Ama hayır biz bulmuştuk, taşınalı daha bir ay olmuşken gece yarısı gürültüyle uyandık ve evimizin bodrumunda bir kara delikle karşılaştık. İlk başta bi kabus sanmıştım ama o garip ziftimsi ahtapot kollu yaratık oradan baş gösterdiğinde babamın kollarıyla kendime geldim. Kollar annemi ayak bileğinden duvara çekiyordu babamsa bana bağırıyor, acilen gitmemi söylüyordu. Herşey hala bi rüya, bir kabus gibi geliyordu. Babam beni tutup dışarı çıkardı ve geri içeri koştu.
Annemin çığlıklarını ise bir kere daha hatırladığımda şimdi bile ürperiyorum sonra son kez babamın annemin adını haykırışı ve acılı inleyişi, sonrası tam bir sessizlik. Ağlayamıyordum bile ve içeri girmekten ödüm kopuyordu, ama sessizlik merak uyandırmıştı ve bodrumun merdivenlerine kadar kendimle savaştım aşağı doğru attığım bir kaç adımdan sonra çömelip parmaklıkların arasından hayatımı değiştiren o odaya, o boşluğa baktım. Herşey eskisi gibi yerli yerindeydi. Annem ve babam hariç...

-Heeeyyy!?.. Beni beklemedin mi cidden !?

Kafami tum bu hatiralardan söküp kapının eşiğinden bir adım önde, durduğum yerde, arkamı dönüp baktım.
Z bana doğru kızgın adım gelirken seslendim;
- 6 yıldır sabrediyorum ben, bu haksızlık olmaz mıydı sencede?
- Yine de beklemeni isterdim... Gözlerinden geçen bir saniyelik kırgınlıktan sonra koca bir nefes aldı ve durduğu kapı eşiğinden yanıma bir adımda geldi. Nefesini bir anda saldı, ve haykırarak beni kucağına alıp çevirdi.
-Başardık ! İnanabiliyor musun?
- Başaracağımızı zaten biliyordum.
Umutlu gözlerle her zaman ki gibi ona gülümsedim; fakat bu gerçekti. Kimi zamanları o ölümün kıyısındaymış gibi dururdu ve bende pes etmemesi için onu başaracağına inandırırdım, fakat tüm o yara bereden sonra bi insanın yaşama ihtimaline bile inanamazdım; ama o her seferinde bize inanır, ayağa kalkardı.
Z ismini ve geçmişini hatırlamıyordu. Ve uzun süre isimsiz dolaştı ve ona Z dememizi istedi. Her gece kabuslarında gördüğü altın madalyadaki bu harfi seçmişti. Sebebini ise bir ben birde usta Shen biliyorduk. O kamptaki cidden en bilge ve en yabancı insandı. Burada çoğumuz kanada, brezilya ve amerikadan gelmiştik fakat birkaç rus ve birkaç da ispanyol kökenlimiz vardı haa bir kaçı ise peru' dan gelmişti; ama usta Shen çinliydi. Buraya geliş hikayesini ise hiç sormamıştım, şimdi merak ediyorum. Bu bölge kampında ne işi vardı cidden?

Günü başlattığımız adım öyle devam etti, yürüdükçe mutlu oluyor, hemen gerimizdeki kapının içersinden farkı olmasa da kendimizi özgür hissediyorduk. Döndüğümüzde koruculardan biri kapıdaydı, hemen Z' yi durdurdum. 18 i geçsek de törenden önce çıkmamız yasaktı. Her zaman ki sakinliğimle bekledim ama Z öyle değildi.(malesef ...)

- usta Aulora'ya yakalanırsak sonumuz geldi, hem de yemekhane olayından sonra bizi asla affetmez.
  - biraz rahat olur musun Z? Düşünmeye çalışıyorum.
  - düşün ama, bizi kurtaracak bi plan icad edilmedi, sanmıyorum.
  - Z kapa çeneni lütfen?!
  - Neden bu kadar kabasınız leydim? 
Ona bakıp gözlerimi devirdim; fakat o gözleri büyüyerek arkama doğru baktı. Bende döndüğümde; büyü bilgisi hocamız ve aynı zamanda yönetimin 2. Kıdemlisi profesör Bryton' ın kapıda olduğunu gördüm sonra yavaş adımlarla çaprazımızdaki araziye doğru yürüdü ve bir süre sonra gözden kayboldu. Neden bilmem ama içimi allak bullak eden bir merak içimde kaynıyordu. Z' nin de aynı isteği güdüp gütmediğine bakmak icin döndügümde onun çoktan korucuların bıraktıgı kapıya doğru yürüdüğünü gördüm.
    Fısıltıyla seslendim;
-Z? 
-gelsene ?! Çok vaktimiz yok!
-sende merak etmiyor musun?
Elimle prof. Bryton un olduğu tarafı gösterdim. Bu sırada da birkaç adımda yanına ulaştım.
- neyi merak edeyim ki ?Zilyonlarca  kez çıkmıştır dışarı bizim gibi içeri hapis değil ya?
- değil tabii de, ormanda ne gibi bir iş olabilir ormanda? yalnız ? bilemiyorum Z.. Ben gidiyorum geliyor musun gelmiyor musun? 
Ufak bir tereddüt den sonra pes etti ve biz de takip derslerinde öğrendiğimiz gibi sessizce takibe koyulduk.

Hayatımı belirleyecek bu an' a sinsice yaklaşıyordum...

Umarım hikayemi beğenmişsinizdir, unıtmayın ki bu sadece bir başlangıç; gizem perdesinin yavaşça örtülüp tekrar aralanacağı bir hikaye... Sizi maceradan aşka, gizemden tutkuya sürükleyecek bu hikaye çocukça kurgulardan uzak; biraz amatör bir besteller olacağına inanıyorum

GRİWhere stories live. Discover now