Av

44 5 0
                                    

Müzikle daha bir coşuyor insan 😉
Ve medya; Arya

- Saat 4'te orda ol demek, saat 4.15 te gel demek değil, bu konuda anlaşmak isterim canım.
- arabanı park ettiğin yerde indim, Tanrı aşkına neredeyse bir kilometre öteye park etmek zorunda mıydın?
Diye fısıldadım bende.
- Senin gibi aptal küçük kızların anlayamadığı bir şey var canım. Bu ciddi bir iş.
Gözlerimi devirdim, cevap vermedim, belimdeki hançeri çıkartıp, kapıya tekmeyi geçirdim, kapı yerinden çıkmış, ama arkada bir şeye çarpmıştı.
  -Lanet olsun bu da...
Yerdeki kanı görünce aniden sustum, hemen evin arkasına koştum, mutlaka başka kapısı olmalıydı, o anda çalılara doğru koşan şeyi gördüm.
  -Heey! Yerinde kal.
Durmadı, bende hızlandım. Ormanın içine doğru koşuyordu, ağaçların aradından ona yetişmeye çalışırken ayaklarım çalılara takılıyor, beni düşmeye zorluyordu.
Az önce farkettiğim kadarıyla koyu yeşil, balık gibi parlak pullu yaratık bi Brokker olmalıydı, rengi ormana yakın olduğundan onu bu karanlıkta göremiyor sadece sesini takip ediyordum.
Aniden sesler durunca, bende olduğum yerde kalıp seslere odaklanmaya çalıştım.
Ormanın zifiri kafanlık yerlerinde sayılırdım. Bu bi tuzak olabilirdi.
Sonra boğazdan bi inleme gibi gelen hırıltılı çığlığıyla pullu yaratık üstüme atıldı.
  - iğgggğreğnçç sinissss, siszzz nefilller ölmelisinisssss
  Bir yandan da kollarından ikisini boğazıma dolamaya çalışıyordu.
  - Sen ciddi misin? Balık gibi pulları olan sensin gibi duruyor çünkü!
Derken eğilip bacaklarının arasından geçtim ve dizinin arkasına tekmemi geçirip onu diz çöktürürken iğrenç bir inlemeyle kollarından bir diğerini bana savurdu.
  - hepp bisiiii küçümsediiinisss, ama asıl acizsssz sissinizssz
Tıslayarak konuşmak bu iblislerin genel iticiliklerinden biriydi ve onların ne kadar aptal olduklarına bir kanıttan başka bir işaretse, hiç değildi.
Şimdi ayağa kalkmış ve dört koluyla birden saldırıyordu. Hamlelerini görmem mümkün değili onun gibi gece görüşlü yılan gözlerim yoktu ve bende, Rachelin bize öğrettiği yoldan yaptığımız hançerlerden birini çıkartıp, elimde ufak bir kesik açtım be siyah camdan olan hançer bir anda göz alıcı ışıkla parladı ve o anda hamlelerinden birini kaçırdım ve bileğime tokat gibi çarpan eliyle hançerimi düşürdüm.
bir diğer hançerim ayak bileğimdeydi onun yerine yere yatıp topuklarımı karnına geçirdim ve yerde dönüp, hançerimi aldıktan  sonra çöktüğü yerde arkasına geçtim ve bıçağı boğazına dayayıp kulağına fısıldadım,
-Geldiğin deliğe dön ufaklık!
Boğazını tek hamlede boydan boya kestim ve kanın ellerime bulaşmaması için saç denebilecek antenlerinden tuttum ve son kez nefesini bıraktıktan sonra cesetten uzaklaşıp hançerimi sildim, ona eriyen bir plastik gibi içine doğru kıvrılıp yok olurken, gittiği yere olan merakım da benim içimde eridi. Annemin ve babamın halâ yaşıyor olma ihtimali beni ölümcül bi merakla dolduruyordu. O kara delik hem ölüm, hem cevaplar için beni istiyordu.
  Brokker'ın çıktığı eve döndüğümde Eliot'u hatırladım.
Evin arkasında açık duran kapıdan girerken, elimi belimdeki hançerde tuttum.
  İçeriden gelen bezgin inlemelere doğru sessizce ilerleyip kapıdan içeri baktığımda korkuyu kemiklerimde hissettim.
İblislerin yapabileceklerinden haberdar olmak zaten kötüydü ama bunu kendi gözlerinle görmek bambaşkaydı.
Kapının neye takıldığı şuan anlaşılmıştı, hatta kime.
Derisi rendelenmiş gibi duran adamın kıyafetleri bile üstünde kalmamıştı kalan parçalarsa kandan görünmüyordu.  Cesetten kopan et patcalari duvarlara yapışmış ve iğrenç bir tezatla süzülüyordu.
odanın köşesinde duran Eliot'a kafamı çevirdiğimde ikinci bi şok geçirdim. Üzerınde erimiş olan ceset, zift gibi derisini sarmıştı ve Eliot' da şoka girmiş gibi yavaşça inliyordu.
Hemen koşup kaldırdım. Ormanlığın arkasına park ettiğimiz araba fazla uzaktaydı.
Keşke Felix bekliyor olsaydı diye geçirdim içimden ve aniden geri aldım düşüncemi. Kim bilir beni bu halde görse napardı? Eminim ki bugün gösterdiği ilgiden eser kalmazdı.
- Eliot? Cevap ver bana iyi misin?
Kocaman açılmış gözlerini bana cevirip,
- çok yaklaştım Arya... Bu sefer çok yaklaşmıştım. Dedi.
Her ne kadar pek sempati duymasam da bu hali beni üzmüştü. İki yıldır avlanıyordu ama belli ki bu şekilde bir şeyle ilk defa karşılaşmıştı, neyle savaştığını merak ettim.
-sorun yok geçti hepsi, ben şimdi gidip arabayı getiricem sen burda bekle olur mu?
Yavaşça başını eğip onayladığını görünce ormanlığa doğru koşmaya başladım.
Yol boyunca sessizdik,Eliot' un evinin önüne park edip, kendime bi taksi çağırdım.
Eve döndüğümde hiçbir şey yapmadan yatağa kendimi bıraktım. Tek derdim uyumaktı. Telefonuma gelen mesajla irkilsem de bakmadım. Uykuya dalıp tüm dünyayı unuttum.
Uyandığımda saat 12' yi vurmuştu.
Kalkıp duş aldım, kahvaltılık gevreğimden yedim ve nihayet telefonumu elime alabildim.
3 mesaj vardı;
İlk numarayı tanımıyordum gece gelen mesaj bu olmalıydı.
" okuldan önceki son gününde benimle bi kahve daha içerek borcunun kalanını halletsen ?
Bu Felix'ti dün beni ormanlık alana doğru bıraktığında almıştı numaramı. Yüzümdeki aptal tebessümü hissedince kendimi tokatlayıp diğer mesaja geçtim.
Eliot;
Bu gece az sonra atacağım adresteki bar. Geçit açma yasağı çiğnenmiş, iblis girişi olup olmadığı bilinmiyor. Ben gelemiycem bu gece yalnızsın.
Dikkatli ol , hafife alma!
Üçüncü mesajda da adres vardı.
Koca bir of çekip, berbat geçeceğini hissettiğim güne başlamadan önce kendime biraz daha üşenme hakkı verdim.

Maalesef ki bir kitabın ilgi çekmesi sanırım güzelliğiyle değil popülerliğiyle parelel, kitabımı beğeniyorsanız bunu diğer okurlara da tavsiye etmenizi ve tavsiyelerinizi bana yorum veya mesajla bildirmenizi isterim.
Teşekkürler...

GRİWhere stories live. Discover now