Hırsız

44 5 0
                                    

Evin olduğu caddenin hemen köşesindeki Betty'nin Kahve dükkanına girip kendime bi filtre kahve ve bir de çikolatalı kruvasan sipariş edip mecburen içerdeki masalardan birine oturdum.
Orlando yılın bu mevsiminde en az yağışlı dönemini yaşasada bugün şanssız günümdü.
Telefonumu çıkarmak için çantama eğildiğimde yerinde olmadığını farkettim etrafıma bakınırken elinde gri-yaldızlı çantamla sakince kapıya ilerleyen adamı gördüm.
-Heeey! Çantamı bırak hemen!
Derken koşmaya başladım ve arkasına bakış atıp o da koşmaya başladı, onu yakalamak sorun değildi ama o zaman bu kıyafetlerle biraz fazla dikkat çekerdim, çünkü bugün tam tabiriyle 'hanım hanımcık' giyinmiştim. Ne var yani? Bir iblis avcısıyım diye sıradan bir insan gibi sabah uyanıp köşedeki kahvecide kahvemi yudumlarken baristayla havadan sudan konuşamaz mıydım?
Tam dikkat çekmemek uğruna çantadan vazgeçecekken,
- Burda bekleyin ben hemmen alıp geliyorum!
Diye bağırıp yanımdan biri koşarak uzaklaştı.
Dediğine uyup bekledim, bi 5 dakika sonra elinde çantamla soluk soluğa yanıma geldi aynı adam.
- Teşekkür ederim, keşke bu kadar yorulmasaydınız o kadar kıymetli şeyler yoktu içinde zaten.
- Sorun değil, böyle aptallara dersini vermeyi seviyorum, hem sizin gibi bi ir hanfendi sokaklarda böyle koşturulmamalı.
Bu sözlerin üstüne, dikkatimi çantamdan karşımdaki kumral adama çevirdim, teni yeni koştuğundan ince bir terle kaplanmış, yağan yağmurla karışmıştı, sahi; yağmur tekrar başlamıştı.
- Tekrardan teşekkür ederim ben Arya.
Bulunacağımız her şehirde ayrı kimlikler alıyorduk. Fakat ben ilk şehrimde ismimin Arya olarak kalmasını istemiştim, sonuçta bu isim de ailemden bi hatıraydı.
- Ben de Felix.
Gözlerini kısarak gülümsedi.
-Düşündüm de Felix, bu yağmurda seni bu kadar koşturduğum için bi kahve borçlu olabilirim.
Tek kaşını kaldırıp gülümsemeye devam etti, gökyüzünden düşen yağmurlara bakıp kabul etti.
- Olabilir sanırım, borçlu kalmanı istemem.
Gülerek gözlerimi devirdim ve Betty's in kapısından tekrar girdim. Az önce oturduğum yer hala boştu fakat servisim kaldırılmıştı. Onun yerine cam kenarında iki kişilik yere geçtim. Felix de karşıma oturmadan montunu çıkarıp biraz çırptı ve sandalyesine astı, sonunda oturduğunda, bende çantamın içini kontrol ediyordum.
Her şey tamdı, hatta içinde olduğunu unuttuğum geçit taşlarım da ordaydı!
Gözlerim büyüdü ve bir 'ohh' çektim. Bi insanın eline geçseydi çok garip sonuçlar doğurabilirdi.
Kafamı kaldırınca Felix'in gözlerini bana diktiğini farkettim.
- Benim için çok önemli bi eşyanında çantamda olduğunu farkettim; bu yaptığın işte şimdi bi kahveden fazlasını hakediyor.
Diye açıklamamı yaptım. O da önemli değil gibi klişeler yerine;
  - Aksaanın çok ilginç, nerelisin.
  - Kuzey Colorado'dan geleli bir hafta oldu.
Dedim ezberlediğim yalanlara bağlı kalarak. 
   -Sen de floridanın geneli gibi latin amerikalısın sanırım?
  - yarı yarıya haklısın annem ispanyoldur, babamsa tam bir amerikan, her sorunda Manhatten'ın mükemmelliğinden filan bahseder.
Saçlarını koyulaştıran yağmur damlalarından biri yanaklarından kayıp dudağına düşünce bakışım da oraya kaydı. Her şeyi o kadar doğaldı ki. Geniş omuzları giydiği salaş kot gömlekten bile kendini belli ederken açıkta kalan yakasından yağmur ve terle parlayan teni görünüyordu boğazımdaki kurulupu yutkunarak deliler gibi kokusunu hayal ettiğimi farkettim.
Bi aptal gibi yeni hayatımda tanıştığım ilk erkeğe kendimi kaptırmak istemiyordum, bakışlarını apayrı bi mesele olan gözlerine sabitledim.
  Fakat onunda beni incelediğini görünce bakıştarını takip ettim; elimdeki yara izine odaklanmış, sormaya çekinir gibiydi. Yalan söylemek istemediğim için dikkatini başka tarafa çektim.
  -Burda ne yapıyorsun?  Okuyor musun?
  - Evet, UCF' de 2. Sınıfa başlıyorum. Sen?
Açılımı 'Central of Florida Universty' olan bu okul Florida eyaletindeki en büyük, Amerikadaki ikinci büyük üniversiteydi.
- Evet bende bu sene başlıycam. Sence Orlando yu sever miyim?
- Plan yapmayı seviyorsan hayır.
Tek kaşımı kaldırıp, suratıma da bir soru işareti koydum, cevap vermeme gerek yoktu.
- Sağı solu belli olmayan bi kadın gibi düşün. Bir an sıcacık gülümserken bir an hayatı zindan eden, ne yaptığını anlamadığın cinsten. Yani sabah bi güneş açar sanırsın ki o hafta yağmur yağmayacak, 3 saat geçmeden gökyüzünden bir sürahi kafandan dökülmüşe dönersin.
Son yorumuna gülmeden edemedim, anlatırken sanki mimikleriyle o anları yaşar gibiydi.
- Pek planlı biri sayılmam, sanırım sevebilirim. Hem en kötü ne olabilir ki ?
- Ahh bu konuda cidden Floridayla yarışmaya kalkma bence.
Kahvelerimiz bittikten sonra bile yaklaşık bir saat oturduk.
O an farkettim dış dünyadaki insanlar farklıydı, daha genişlerdi, beyinleri daha özgürdü, her şeyi kendileri seçmeye alışkınlardı.
Bizim ise tek özgürlümüz, meslek seçimiydi ki onda da bi başarının altını imzalamamız, ünlü olmamız vs. Hepsi yasaktı.
Nefillerin kendi yargı mahkemeleri vardı ve gözcüleri, herkes gibi biz de yasalarla yaşıyorduk.
Felix'i sevmiştim aslında bu kadar çekici olmasa onunla cidden fazla yakın arkadaş olabilirdik; fakat o fazla çekiciydi ve hayata adım atar atmaz ilk seçeneğe atlamak istemiyordum, hem o benden hoşlanmamış bile olabilirdi.
Saatlerce yalanlardan kurduğum ailemden okuduğum liseden ve şuan hasta olduğu için gelemeyen en yakın dostumdan bahsetmek zorunda kaldım. Yalan söylemek istememe rağmen yeni hayatımın ilk kuralı olan 'yalan' a alışmalıydım.
- sende farklı bir şey var.
Tahmin etmek için kendime 10 saniye verdim.
- ne var?
Giyimin şuan tam bir ingiliz gibi asil, konuşman fazla doğal, ama bakışların çok heyecanlı ve bir sırrı gizler gibi, hem çok ürkek, hem çok özgüvenli gibisin. Kafamı allak bullak ettin. Güya bir de psikoloji bölümünün birincisi olucam.
  - Nasıl sormayı unuturum bende psikolojideyim!
   - Şuan bir sene geç başlamış olmayı diledim.
Yine sevincim boğazımda düğümlendi bu kadar yakın olmamız doğru muydu? Ya sırlarımı tehlikeye atıyorsam? Gibi düşüncelerimi Felix kesti;
  - İşte tam da bundan bahsediyorum, aynı florida gibisin, bi an neşeleniyor; sonra hemen soluyorsun. Kendinle çatışır gibisin.
  Haklıydı, buna bi son verip biraz rahatlamalıydım.
  - Üzgünüm.
  - Yanlış bir şey yapmadın ki. Ben Floridayı da böyle seviyorum.
Birinin iltifatı ilk defa gerçekçi bulmanın şaşkınlığı da eklenince ruh halim çorba gibi olmuştu.  Bunu samimi bulmasam karşılığında bi laf yapıştırıp heveslerini kül ederdim ama hayır, içten gelen bu sözü beni gerçek bi gülümsemeye mecbur bıraktı.
  Garson kız içerinin aydınlatmalarını yaktığımda havanın karardığını farkettim ve zamanın farkına vardım.
- Ahh.. Saati nasıl farketmem, aptal ben!
Saatime bakarak aniden kalkışım onu da ayağa kaldırmıştı.
  -Yetişmen gereken bir yer mi vardı?
  - Evet, hem şehir merkezinin dışında, hemde yarım saat sonra olmam gereken bir yet var. Lanet olsun!
  - Heey  sakin ol! İstersen bırakabilirim, motorum dışarıda.
Tereddüt ettim, gittiğim yeri görmesi kötü olabilirdi. Ayrıca eve uğrayıp silahlarımı almalı ve üstümü giyinmeliydim. Ama eğer kabul etmezsem kesin geç kalırdım ve Eliot bensiz halletmeye kalkardı.
- Kabul ama eve uğrayıp gelmeliyim. Sen burda bekle.
  - Eve kadar gelebilirim.
Adresimi de öğrenmesine izin veremezdim;
- Hayır, evim iki blok ötede zaten sen kal.
Peki dercesine omuz silkti ve bende koşarak kapıya ilerliyordum ki bir şey hatırlayıp masaya döndüm, cebimdeki 15 doları çıkartıp masaya koydum, göz kırptım ve dönüp kapıya doğru hızlıca yürüdüm.
Belime, botumun içine ve sırt çantama silahlarımı koyup tişörtümün üstüne deri montumu geçirdim.
Koşarak geri döndüğümde Felix motorunun başında dikilmiş, beni bekliyordu. Gözlerini sabahkine zıt tarzdaki kıyafetlerime dikip düşünceli şekilde kaşlarını kaldırdı.
  -Demek geceleri de vamp takılıyoruz? İlginç.
Cevap vermeyince, kaskı bana uzatıp arkasına geçmemi işaret etti.
  - Hazır mısın?  Diye sorunca;
  - Hadi ama gidelim mi artık? Diyerek gözlerimi devirdim. Gerçi arkasındaydım ama o bunu hissetmiş gibi güldü.
  -Sen kaşındın.
Gazı aniden kökleyince arkaya uçacakmış gibi olunca ufak çığlığımı tutamadım.
  - Felix 1/ Arya 0
  - Durumu eşitlemek istiyorsan öne ben geçeyim?
Arkasını dönüp kaskın içinde göremediğim bakışlsrla beni tarttı.
-Ciddi misin?
Düşündüm, acaba 18 yaşında bi kızın bu motorda hız yapıp dikkat çekmemesi mümkün mü?
- Tabii ki değilim.
Diyerek en şirin gülüşümü yapıştırdım.
Yolu tarif edip hızlı olmasını tembihledikten sonra ellerimi karnına sarmış olduğumu farkedip, geriye çekildim ve ellerimle motorun arkasındaki demiri kavrayıp hızı, özgürlüğü damarlarında hissettim.
Sonra farkettim ki ben aslında kimsenin arkasında böyle rahat olamamıştım, hep direksiyonu tercih etmiş, kimseye güvenip kontrolü teslim etmemiştim.
İşte bu yüzden, şuan kendime dışardan bakar gibi hissediyordum. Baktığım kişi; mutlu biriydi, dertsizdi en azından.
... Onu kıskandım.

GRİDonde viven las historias. Descúbrelo ahora