Yalnız Av

36 5 0
                                    

Aynadaki yansımama dikkatlice baktım gözlerimin altı şimdiden çökmüştü, bu geceki avda yalnız olucak olmam bir yandan egomu okşuyor, bir yandan da canımı sıkıyordu.
Sanırım daha ilk haftasında yalnız ava çıkan tek nefil olabilirdim.
Felixle olan randevumu iptal ettiğimden akşama kadar evde oturup aylaklık etmiştim.
- hadi bakalım Ary, Avlanma vakti!
Köşede duran ayakkabı cennetimden siyah kısa bir pabuç seçip geçirdikten sonra, dikkat çekmeyecek biri gibi göründüğümden emin olmak adına aynadan kendimi kontrol ettim. Olmuş bence.
Eliot' un adresini yolladığı barı bulmam bir saatten fazla vaktimi aldı, en son çıplak göğsünün üstüne deri yelek geçirmiş bi adama sorduğumda, önce beni küçümseyen bir bakış atıp, sonra da
- oraya yalnız gitmeyi düşünmüyorsun di mi ufaklık?
Diyerek iyice sinirlerimi bozdu.
- hayır efendim, arkadaşlarımla orada buluşucam, biliyorsanız artık tarif eder misiniz?
Oscar ödülü benim olmalıydı, nasılda kolay rol yapıp yalan söyleyebiliyordum ben bile kendime şaşırmıştım.
Adresi zor zanaat aldıktan sonra saat daha gece 10 u geçmeden, ter kokusundan rezil hale gelmiş bara, kusma isteğiyle girdim, o iblislerin arkadaşlarının burda takılması çok normaldi, burası iblisler kadar iğrençti.
Gözlerimle etrafı tarayıp barda duran boş sandalyelerden birine geçtim. Yanımda kendini sandalyedeki kızla öpüşmeye kaptırmış çocuğa kolum çarpınca kafasını kızdan geri çekip beni süzdükten sonra gözlerime gözlerini dikip tekrar kıza gömüldü, başımı barmene çevirdim, adam da 'ne vardı?' Dercesine kaşlarını kaldırdı.
- Alkolsüz bir şeyler var mı?
- Alkolsüz bir şeyler arıyorsan bir kafeye git ufaklık.
Niye herkes beni küçümsüyordu?
Gerçi bir yandan haklıydı da,
- Bi Lynchburg ver o zaman.
Biraz kaba konuşmak burada daha çok işime yarardı.
Adam kokteylimi hazırlarken bende gözlerimi barda gezdirdim. Aradığım bi yeraltı büyücüsüydü ve en bariz yanı karanlıkta parlayan gözleri ve iblislerle takılmaktan ceset gibi kokan teniydi. Ortalıkta parlayan göz filan görünmüyordu, hem fazla kalabalık hemde fazla dumanlıydı, keşke Eliot olsaydı en azından dans ederek kalabalığa karışabilirdik.
Kokteylimden yavaşça yudumlayarak bir süre daha oturdum, yanımda birbirine gömülen çift piste çıkmış dans ediyorlardı, onun yerine orta yaşlarda gibi bir adam yerlerine oturmuştu incelemekten sıkılıp bara döndüğüm sırada aldığım yudumu yandaki adama püskürtüp ufak bi çığlık attıktan sonra kendimi yumruklama teşebbüsünde bulunmamak için büyük bir güç sarfettim.
- heeyyy dikkat etsene! Derdin ne senin?
- Gözlerin?!
- evet, lens hiç mi gôrmedin?
Ne diyeceğini bilememenin heyecanı ile.
- hayır, bir an korkuttu beni kusura bakmayın.
Kahkahayı bastı.
- Senin gibi parlayan gözlerden bile korkan bir kızın bu barda ne işi var?
Bil bakalım niye? Seni önce sorgulayıp sonra tabiiki öteki tarafa göndermek içiin. Demedim.
- arkadaşlarımla sözleşmiştik gelmediler. Gerçekten üzgünüm bi içki ısmarlasam ödeşir miyiz?
- Ahh şimdi seni daha çok sevdim!
Umarım az sonra da böyle diyebilirsin, moron. Da demedim
Adamla cilveleşir gibi yaptıktan sonra iyice tavladığımdan emin oldum.
- bay Bates, baş başa olabileceğimiz sakin bir yerlere mi geçsek?
- Mmm kızımız sandığımdan daha yaramaz sanırım?
Aptal bir sarışın gibi kıkırdadım.
Elimden tutup yangın merdiveni yazan kapıdan içeri sokup arkamızdan kapıyı kapattı. Tam belime sarılacakken,
- Bates ya biri gelirse?
- kilitledim dert etme
diyip sarı dişleriyle sırıttı. Bu dar yerde daha da yayılan kokusu oyunu bitirdi.
- O zaman konuya girelim ne dersiniz?
Belime kemer gibi geçirdiğim zinciri çıkartıp yüzüne tokmaklı ucunu çarptım, büyüyle sarmaladığım metal suratımda yanık izleri bırakırken adamda acıyla inledi.
- Seni sürtük, nefilsin ha?
Diklenmeye devam ediyordu pekii...
Cüsseli adam üzerime yürüdüğünde belimdeki hançere hamle yaptım ve bi adım çekildim. Sırtım duvara dayanmıştı.
Karnına doğru tekme savurduğumda bileğimden tutup çekti ve betonun üstünde yere düştüm. Tam üzerime eğildiği sırada yana kayıp boşlukta savrulup yere tutunan eline hançeri saplayıp onu yere mıhladım ve hemen arkasına geçip, yerdeki zinciri boğazına doladım. Yanan boynundan kızaran et ve is kokusu geliyorsu.
- biraz muhabbete ne dersiniz Bay Bates?
Zinciri gevşettim.
- Ne istiyorsun. Beni yeraltına göndermeye gelmedin mi ?
- Hayır asıl amacım sorgulamak. Geçen hafta tam burada bir geçit açmışsın. Oradan geçirdiğin iblisler nerede?
- Sessiz kaldı.
- Bunu sana niye söyliyim ki, her halukârda beni yeraltına hapsediceksin.
-Hayır saçmalamayın, sonuç farketmeyeceğinde bana anlatmanız çok aptalca olurdu.
Bu yüzden bir teklifim var.
Eğer...
Kulağına doğru eğilip fısıldamaya başladım;
- Eğer bildiklerinizi anlatırsanız sizi sadece yeraltına gönderirim; ama anlatmazsanız, iki dünyada da ölümünüzü garantilerim.
- Bunu yapamazsın aptal bu yasak!
- seni öldürdüğümde senden geriye bir tek küllerin kalır o zaman bu küçük sırrımızı kim anlatabilir ki? Yerdeki küllerini sabah temizleyecek olan komi dışında?
- sennn... Sen tam bir sürtüksün.
Boğazındaki zinciri sıkarak cevaplamayı tercih ettim.
Onu tabii ki öldüremezdim ama birazcık tehditten bir şey olmazdı.
- tamaaam..
Gırtlağından gelen bu hırıltılı pes edişle zinciri yine gevşettim.
-Yeraltındaki baş kahinden haber geldi, o istedi. Karşı çıkamazdım.
Soluklanmak için durdu.
- yalan söylersen burdaki diğer büyücülerin de başına neler geleceğini tahmin edersin değil mi Bates?
- evet, evet biliyorum cidden sadece bildiğim bu sadece baş kahinin istediğini biliyorum
Yemin ediyorun başka bir şey yok!
- iyi düşün Bates? Ufak bi ayrıntı söz konusu olabilir mi?
- sanmıyorum... Dur! Bi nefilden bahsettiler. Kim bilmiyorum ama çok önemli olduğu kesin.
- kaç iblis geçirdin kapıdan.
- 4 iblis bi kahya.
Peki Bates işimiz bitti.
Bu seferlik sana kalman için izin verebilirim fakat son bir şartla.
- yaparım ne olursa!
- burada büyü yapmak yok!
Ve iblislerin yerini söyle.
- Mayami' ye gittiklerini biliyorum. Cindia çevresine sığınmış olabilirler.
- teşekkürler, işime yaradın, güzel bi anlaşmaydı. Sen kimseye beni gördüğünü anlatma, bende yaşamana izin veriyim.
Eğilip hançeri elinden aldım ve diğer eline basıp kapıdan çıktım.
Özgüven ve zafer ve biraz da alkol sırıtışımı bastırmama engel oldu.
Dışarı çıktığımda saat gece yarısıydı ve bardaki insanlar dışarı taşmıştı. Dar sokaklardan evime ilerledim.
Yolda yürürken vitrindeki yansımam kendimi garipsetti.
Kiloş, mini eteğim ve kolsuz badim ne kadar tatlı bir kız gibi göründüğümü söylerken yakamda farketmediğim kan, aksini idda ederek bağırıyordu. Kot ceketimi üstüme geçirip önümü kapattıktan sonra yoluma devam ettim.
Yarın bambaşka bir gün olacaktı. Diğer insanlarla ilk defa aynı okulda okuyacak, ortak eğlenceler edinecektim.
Gerçi üniversite kulüplerinde öğrencilerin hobi kulüplerinin hepsinde öğreteceklerini bilir gibiydim zaten. Okçuluk, dans, müzik aleti çalmak gibi şeyleri ben ana ders olarak almıştım beden eğitimine gelince , yıllardır koşularda hep ilk 3' e girerdim fakat top oyunlarından bir türlü hoşlanamamıştım. Gerçi beyzbol biraz zevkliydi ama orda da koşuculuktan başka şeyler de pek iyi sayılmazdım.
Yarını hayal etmeyi bırakıp önümdeki kaldırımdaki taşları izleyerek yürümeye devam ettim.
Yarın bambaşka olabilirdi.

GRİ' yi takip eden ve seven değerli okurlarım, desteğinize ihtiyacım var lütfen kitabım daha çok okuyucuya ulaşabilmesi için tavsiyelerinizi eksik tutmayın :)

GRİWhere stories live. Discover now