Bölüm 1

3.6K 574 112
                                    

Otogarı daha önce akşam hiç bu kadar kalabalık görmemiştim. Her yerde birbirine sarılan onlarca aile, arkadaş grubu vardı. Sanırım bunun sebebi üniversitelerin açılma dönemi olmasıydı. Otobüsün kalkmasına yaklaşık on dakika kalmıştı. Antalya'da hava hâlâ sıcaktı.

Annemle konuşuyor, ağlayarak birbirimize sarılıp duruyorduk. Geleceğin değişkenliği beni endişelendirse bile sezgilerim her şeyin güzel olacağını söylüyordu. Yine de gözyaşlarımı ondan ayrı kalacağım için tutamıyordum.

Ben bunları düşünürken annem durmadan konuşuyor, elime bordo hırkamı tutuşturmaya çalışıyordu. "Daha eylül ayındayız anne, Alaska'ya gitmeyeceğim arada sadece iki saatlik mesafe olan bir şehir," dedim.

İlke otobüs camından bize sırıtıyordu. Hadi gel işareti yaptı ben baktığımda. Annemle son defa sarıldık. Ona uzun uzun baktım "Babanı da aramayı unutma," dedi. Elinden hırkayı alıp otobüsteki yerime gittim. Koltuklar çok rahatsızdı. Otobüsün fazla yanan ışıkları beni daha oturur oturmaz rahatsız etmeye başladı. Annem aşağıda bize el sallıyordu. Gözlerinin dolduğunu görebiliyordum. Otobüsün hareket etmesiyle el sallamamız hızlandı ikimiz de ağlıyorduk. Isparta'ya doğru gitmek için, Antalya otogarından yavaş yavaş çıkmaya başladık.

İlke, "Yeni bir dönemegiriyoruz ve bu beni korkutuyor," dedi. Gözlerine bakınca gerçekten endişeliolduğunu gördüm. Önce gözlerimdeki yaşı sildim "Her şey güzel olacak sana söz veriyorum o gördüklerimi gerçekleştirmek için elimden geleni yapacağım," dedim.

İstediği bölümü kazanamadığında benim çalıştırmam ve zorlamamla resim bölümü sınavına girmişti ve kazanmıştı ama hâlâ o bölümde başarılı olamayacağını düşünüyordu. Aslında istediği bölüm hep edebiyattı. Aklında hep ikinci seçenek olarak resim bölümü bulunuyordu. İnsanın üniversitede ikinci tercihine gitmek zorunda kalması kabul edilmesi zor bir olaydı, onu çok iyi anlıyordum.

Ben ise istemediğim şehirde istediğim bölümü, moda tasarımını kazanmıştım ama ben de en az onun kadar korkuyordum. Başka şeyler de beni korkutuyordu mesela, babam ben küçükken annem ve beni bırakıp gitmişti o zamandan beri onunla arkadaş gibi yaşamıştık. Hiç ayrılmadan. Bu bizim annemle ilk ayrılığımız olacaktı. Onu yalnız bırakıp gitmenin içimde yarattığı boşluk bende yanlış görüşlere sebep oluyordu.

İlke ile seyahat boyunca birbirimize Isparta'yı sevmek için sebepler göstermeye çalıştık. Işıklar kapandığında koltukların rahatsızlığı biraz da olsa katlanılabilir bir hal almıştı. İkimiz de daha önce oraya hiç gitmemiştik. Isparta ile ilgili tek güzelliğin yol olduğunu düşündüm. Dağlar, baraj, çaylar ve yeşilliklerle dolu bir yoldu burası. Defalarca gidip gelecek olmanın mutluluğu içime doldu. Gündüz de bu yolu görmek için şimdiden sabırsızlanmaya başlamıştım.

Şehre yaklaştıkça hava sıcaklığı düşmeye başladı ve o hırkayı son anda aldığım için sevindim. Otobüsten inip servise gittiğimizde o kadar kalabalıktı ki taksiye binmeye karar verdik. Hiç beklemeden kendimizden ağır bavullarımızla en yakındaki taksiye bindik.

Apartın yerini tamolarak bilmediğimiz için yakın bir yerlerde indik. Biraz yürüdükten sonrayerini bulduk. Bekçiyle tanıştıktan sonra yukarıya çıkmaya başladık.   

İyi yönden bakmak gerekirse sevimli bir apart bulmuştuk ve burada İlke ile beraber kalacaktık. Bu da birçok yönden tasarruf demekti ki bunlardan en önemlisi telefondu. (Telefonda konuşma rekorumuz bile var.)

Kapının kilidini ilk ben açtım. Bavullarımızı koyup biraz düzenleme yaptıktan sonra saat çok geçmeden dışarı çıkmaya karar verdik. Beraber bir şeyler yiyecektik, bulduğumuz ilk kafeye girdik. Yemek sonrasında hava rahatsız edecek kadar soğuk olmadığı için burada biraz daha oturmaya karar verdik.

"Buraya çoktan kış gelmiş bile," dedim dudaklarımı büzerek.

"Havanın durumunu uzun süre değiştiremiyorum biliyorsun," deyip sırıttı.

"Biliyorum İlke ama buraya nasıl alışacağız onu bilmiyorum. Hayatımızdaki çoğu insandan başka şehirdeyiz artık."

"İşte buna üniversite diyorlar. Biz şanslılardanız, yine beraberiz ve aynı kampüsteyiz. Hem sen pembeyi seversin bak her şey pembe burada."

"Ha ha ha... Komik değil. Burası biraz... Fazla pembe. Hem her şey pembeden ziyade gül. Sen de gülleri seversin hadi mutlu ol."

"Evet, güller de fazla."

"Bayağı fazla..."

kontrolsüz (basılmış kitap)Where stories live. Discover now