Bölüm 2

2.4K 484 54
                                    

Sabah okula gitmek için yarım saat erken çıkmak zorunda kaldık ve bunun sorumlusu tabi ki İlke. Apart sahibine ev tutulduğunda bunları sorması gerektiğini söylesem de her zamanki gibi unutmuştu. Sevimli apartımızın neden ucuz olduğunu bu yarım saatlik yol boyunca da daha iyi anladım ki sebeplerden birisi durağa olan uzaklık. Eminim. Ben kışın bu yolu her gün nasıl düşmeden yürüyeceğimi düşünürken İlke'nin "Beni dinliyor musun?" dediğini duydum ve en sevimli halimle "Dersi düşünüyordum aklım gitmiş," dedim. Biraz kızgın haliyle "bunu hep yapıyorsun. Neyse öğle arası erken çıksan da beni bekle beraber yiyelim olur mu?" dedi. Kafamı salladım.

Durağa vardığımızda o demirleri kokan otobüse bindik. İlk duraktan binecek olduğumuz halde o dolu otobüse binmek büyük bir hata oldu. Tek bir yer boştu ve İlkeye her zamanki hastayım ölüyorum taklidimi yapmamla "Tamam otur," iznimi aldım. İlkeyle akşam ne yesek hayalleri kurarken birkaç durak sonra öndeki koltuk büyük bir şans eseri boşaldı. Uzun boylu açık kumral bizim yaşlarımızda bir oğlan oturmaya yeltenince İlkeyi göstererek "Bence bir centilmenlik yaparsın," deyip İlke'nin bana olan kızgın bakışlarını görmezden gelerek gülümsedim. O da gülümsedi ve eliyle koltuğu göstererek İlkeye "Buyurun hanımefendi," dedi.

Otobüsten inip kampüse doğru yürümeye başladık. Bir süre sonra arkamı döndüm ve o çocuğun arkamızdan geliyor olduğunu gördüm. Sırıtarak dönüp İlkenin kulağına eğilip "Bugün şanslı günündesin," dedim. Dönüp baktı ve hemen kafasını çevirip "Of saçmalama!" dedi. Yüzü kıpkırmızı olduğu için çok üstüne gitmedim. Merdivenlerden çıkarken ders saatinin geldiğini gördüm "Geç kaldık!" deyip elimle hadi işareti yaptım. İlk günden derse geç kalmak istemezdim.

İlkenin altında uzun, bileklerine kadar bir etek üstünde ise dar bir bluz vardı. Ben her zamanki spor halimdeydim koşmam kolaydı. Moda tasarım gibi bir bölümü okuyor olsam da okul gibi bir yere özenmek yerine her an spor salonuna gidebilecek şekilde giyinmeyi tercih ediyordum. Yüksek bel kot pantolonum ve bol tişörtümün altında spor ayakkabılarımla ben koşunca o da hızlandı. En son arkamdan "beren biraz yavaş olur musun?" dediğini duyduktan sonra bir patırtı duydum. Dönüp baktığımda birkaç basamak aşağıda düştüğünü gördüm. Ben yanına gitmek için döndüğüm sırada o çocuk da kolundan tutup kaldırmaya çalışıyordu. Bu anı bozmak istemesem de yavaş yavaş yanlarına doğru yürümeye başladım.

İlkenin 2 yıllık berbat bir ilişkisi var. Yani bana göre berbat. Mehmet (sevgilisi) güvenilmez birisi. Ters bir şeyleri var ama asla açık vermediği için arkadaşımı üzmemek adına hakkında kötü şeyler söyleyemiyorum. İlkenin mutlu bir ilişkisi, yeni bir başlangıcı olmasını da çok istiyorum. Hatta belki onun kendini düşündüğünden daha bile fazla.

Yanlarına gittim ve "İyi misin?" diye sordum. Kafasını salladı. Koluna girdim elindeki defterini aldım. Bu arada centilmenimiz elini uzattı ve " Ben Selim," dedi. Eli havada kalınca İlke'yi hafifçe dürttüm o da elini uzattı, "Ben de İlke," dedi. Muhabbetin ilerlemeyeceğini anlayınca "Ben de Beren. Biz daha 1. Sınıfız ve kimseyi tanımıyoruz bu öğlen beraber yemek yiyelim mi?" dedim. İlke'nin bana kızgın bakışlarına rağmen saati kararlaştırıp yanından ayrıldık.

İlke, Selim'den biraz uzaklaşınca hemen "Ne yaptın sen?" argümanıyla bana çemkirmeye başladı. "Kimseyi tanımıyoruz hem yeni biriyle tanışmanın neresi kötü?" dedim. Uzun iknalarımdan sonra kabullendi. Konuşmamız bitince sınıflara gitmek için ayrıldık.

Yön bulma duygum hiç gelişmemiştir. Aynı yeri ikinci kere bulamam, gittiğim bir kafenin ismini hatırlamam, bazen düz bir sokakta bile kaybolurum. Dolayısıyla dakikalarca sınıfı aradım. Bulduğumda kapı kapalıydı, ilk derse geç kalmıştım bile. İçerden gelen sesleri dinledim biraz. Sonra kapıyı çalmadan açtım ve şaşırmış gibi görünüp "Aaa başlamış özür dilerim, geç kaldım," dedim ve boş bir yere oturdum.

Malzeme listesi söyleniyordu. Yanına oturduğum Arzu isimli kızdan ben yokken yazdıkları malzeme listesini aldım. O kadar çok alınacak malzeme vardı ki bu yaklaşık üç hafta sabah akşam makarna yiyeceğiz demek oluyordu. Öğle arasına kadar şu klasik tanışma faslı ile geçti. Neden sorulduğunu hiçbir zaman anlamadığım; aile meslekleri, burayı neden seçtiğimiz, nereli olduğumuz falan. Bunları aslında hiçbir öğretmenin merak etmediğini ama sırf ilk ders saatini doldurmak için sorduğunu düşünüyorum. Bizim birbirimiz hakkında merak ettiklerimiz genelde ne tür müzik dinlersin, üstündekini nereden aldın, burcun ne gibi kızsal sorular oluyor.

Sınıfta hiç erkek olmamasına rağmen öğrenci listesinde 5 erkek öğrenci ismi vardı. Onların da kız mı olduğunu düşünmeden duramadım. Sonuçta hiçbirisi derse gelmemişti. Bu ne büyük bir tesadüftü böyle.

Ders bitince birkaç kızla tanışıp numaralarını aldım. Gerçekçi konuşmak gerekirse çoğu düğüne gider gibi süslenip gelmişti okula. Ağır makyajları, parlak kıyafetleriyle okuldan sonra hangi kokteyle gideceklerini merak ettim.

İlke'nin sınıfında nasıl bir yabancılık çektiğini düşündüm. Biz hep aynı okullara gitmiştik, hep yakın arkadaştık bir başkasına pek de ihtiyaç duymazdık. Lisede sınıftakilerle anlaşamama sebebimiz hepimizin ergenlik döneminin zirvesinde olmamız ve hiçbiriyle uğraşmak istemiyor oluşumuzdu o zamanlar. Şimdiyse buradaki kızların hepsinin moda tasarımından ziyade modellik okuduğunu sandığını görüyorum ve bu da sınıftakilerle yine çok samimi olamayacağım demek. Muhteşem sabahlara kadar süren party hard dedikodu gecelerini yapamayacağız. Bunlara katılmak istediğimi sanmıyorum.

Bu sırada tanışmak için "Öğle yemeğini beraber yiyelim," dediler. ben yanlarına sonra uğrayacağımı söyledim ve kantine doğru yavaş adımlarla yürümeye başladım. Bunu yaptığım için daha sonra pişman olabilirim çünkü onlardan ayrı durmam demek dedikodulara hedef olmam demek. Amacım; eğer Selim'le İlke çoktan oturmaya başlamışlarsa onları yalnız bırakıp kızların yanına gitmekti. (Ne olur ne olmaz) Ama ilkenin kantinde tek başına oturduğunu görünce gidip iki tost ve içecek bir şeyler alıp yanına gittim. " Daha gelmemiş bizimki," dedim tostun birisini ona uzattım. Kızgın bir şekilde "Gelmeyecek zaten zorla yemeğe ikna ettin" dedi. Ne söylersem söyleyeyim birkaç dakika kadar geç kaldığı için asla ikna edemeyecek olmama rağmen "Öyle olsa arkadaşlarımla oturacağım, derdi," dedim. Bu arada Selim'in kantine yaklaştığını gördüm ve rahatladım. Bizim yemek yediğimizi görünce uzaktan eliyle selam verdi ve kendine bir şeyler alıp yanımıza geldi.

Yemek arası bir saat bile olmadığı için çok fazla konuşamasak da müzik bölümünde ve ikinci yılı olduğunu öğrenebildik. Piyano çalmayı bilmesi ilkeyi baya etkilemişti ama belli etmemek için neredeyse hayatında hiç piyano sesi bile duymamış gibi davrandı.

Öğleden sonra yine dört saatlik bir blok dersi vardı. Dersimize giren çok sevimli kısa boylu bir kadındı. En azından yıl boyunca nasıl ders işleyeceğinden bahsediyor derken bu konuşma yorulmadan ve duraklamadan devam ettikçe sıkılmaktan çok baygınlık geçirme durumuna doğru gelmeye başladık.

Yarım saatin sonunda sınıftaki kızlarla arada göz göze gelip birbirimize bakışlarımızla bayılmak üzere olduğumuzu anlatıyorduk. Daha sınıfın tamamı zaten gelmemişti. Yetenek sınavını birincilikle kazanınca (evet belirtmek istedim) sınıf listesine bakmıştım. Şu an sınıfın büyük bir çoğunluğu yoktu neden gelmediklerini daha iyi anladım şu an. Vize ve final çalışmaları hakkında konuşurken ben de şimdiden neler yapabileceğimi düşünmeye başladım, bu arada kızlardan birisi "Hocam biraz mola versek olmaz mı?" dedi. Melis uzun boylu incecik bir kız. Yüzü fazla sevimli olduğu için küfür bile etse iltifat olarak anlaşılabilir. 19 yaşında göğüslerini büyütmek için estetik ameliyat olmasına başta şaşırdım. Bu cümlesini de öyle sıkılmış şekilde söyledi ki evin en küçük şımarık kızı tavrını kimse görmedi; herkes evet biraz mola vermeliyiz cümlesini duymaya odaklandı ve çok daha iyisiyle dersi bitirdik.

İlke'nin dersten çıkmasını beklerken kampüsün bahçesinde oturan kızlarla sohbet etmek için yanlarına gittim. Her ne kadar okulu sevmesem de kampüsümüz gerçekten güzel ve oturulası bir yerdi. Çoğunun benim gibi Antalya'dan geliyor olması güzel bir tesadüftü. Isparta'yı bırakıp Antalya'da da buluşma görüşme planları yapıp durduk. İlke geldiğinde o da aramıza katıldı diğer kızların da arkadaşları yanımıza gelmeye başladığında baya kalabalıklaşmıştık. Sohbet çok güzeldi. Hava kararana kadar konuşup birbirimizi tanımaya devam ettik.

kontrolsüz (basılmış kitap)Where stories live. Discover now