Bölüm 19-İlke

516 267 12
                                    

Beren'in neden bu konuda bu kadar ısrar ettiğini anlamıyordum. Yemeklerimizi yemiş çaylarımızı içiyorduk. Elindeki karton çay bardağıyla devamlı çevreye bakıyor eminim ki Selim'i arıyordu. Bu işin içinde Görkem de vardı kesinlikle.

Selim'den hoşlanmıyor değildim ama bunu şimdilik kimsenin bilmesini istemiyordum. Daha yeni bir ilişkiden çıkmıştım. Mehmet'in beni aldatmasını hala unutamamıştım. Bunu kaldıramıyordum. İlk ayrı kalışımızda beni aldatmasından sonra nasıl bu kadar çabuk bir ilişkiye başlayabilirdim. Yalnız olmak bana iyi gelecekti. Arka arkaya onlarca kere dinlediğim Mehmet'le ikimizin şarkısıyla, ikinci defa okuduğum en sevdiğim kitabımla ben mutluydum. Depresyonumu yaşamaya devam etmek istiyordum.

Beren bana doğru eğildi ve sabahki halinden eser kalmamış bir mutlulukla "Selim geldi şu an arkadaşlarıyla oturuyor," dedi. Başımdan aşağıya kaynar suların döküldüğünü söyleyebilirim. Saçımın, makyajımın nasıl gözüktüğünü bile bilmiyordum. Onunla son konuştuğumuzdan beri günler hatta haftalar geçmişti. Belki de beni tanımayacaktı bile. Bu riske girdiğime inanamıyordum. Vazgeçtiğimi de söyleyemezdim. Beren'i bugün üzmek istemiyordum. Bir nottu sadece isteyeceğim. Gerçekten beni stres içine sokmuştu.

"Arkadaşları varken yanına gitmem," sesim çok alçak çıkmıştı. İçimde yaşadığım korku dışarıya bu şekilde yansımış olmalıydı. "Peki, tamam biz biraz içeriye geçeceğiz sıkılır mısın yalnız?" işte bu da başka bir taktikti. Beni yalnız bırakıp yanıma gelmesini sağlamak. "Sıkılmam zaten birazdan ders başlayacak geçin siz," sözcükler ağızımdan benden bağlantısız bir biçimde çıkmıştı. Bunu nasıl yapacağımı bilmiyordum.

Onlar kalkıp gittiklerinde arkamı dönüp baktım. Hala arkadaşlarıyla oturuyordu. Beren ve Görkem'in içeriye girmelerini bekledim. Yerimi değiştirip kaşımdaki banka oturdum Göz hizamdan çıktıkları anda çantamdan aynamı çıkarttım ve kendime baktım. Berbat görünüyordum. Rimelim akmıştı rujum çoktan çıkmıştı. Yağmur ve nem yüzünden saçlarım kafama yapışmıştı. Haftalar sonra karşısına bu şekilde çıkıp "Selam sende inkılap notları var mı?" diyemezdim.

Ben elimdeki avuç içi kadar aynamda saçlarımı kabartmaya çalışıp rimelimi temizlerken arkadaşlarının yanından kalktı. Hemen ben de ayağa kalktım eğer bu yapılacaksa daha güzel bir fırsat olamazdı. Kampüsün kapısına doğru gitmeye başladı. Heyecandan aynamı çantama koymaya çalışırken yere düşürdüm. Yerden aynamı almaya çalışırken çantam düştü her şey ıslak zemine yayıldı. Toplamak için eğildiğimdeyse koca popom masadaki tepsilerden birisine çarptı ve tepsideki her şey yerdeki eşyalarımın üzerine döküldü. Daha kötü ne olabilirdi bilmiyorum.

Hemen üstünden dökülen yemek kağıtlarını ve içecek kutularını kaldırdım tepsiyle beraber masanın üzerine geri koydum. İnsanların bana olan tuhaf bakışlarını görmemeye çalıştım. Daha sonra ıslak zemindeki eşyalarımı kirlenmesine aldırmadan çantama tıkıştırdım.

Kafamı kaldırdığımda kapının önünde Selim gitar çalıyordu. Bu çocuk gerçekten harikaydı. Sadece piyano çaldığını düşünmüştüm bu ona hayran olmam için yetmişti. İnsafsız şimdi de gitar çalıyordu. Çantamı omuzuma attım derin bir nefes aldım ve yürümeye başladım.

Birkaç adım atmıştım ki yanına bir kız geldi. Konuşmaya başladılar. Bu da kimdi böyle. Kantinin orta yerinde ayakta dikilmiş vaziyette onları izliyordum. Kendime gelmem için yanımdan birkaç kişinin "Pardon," diyerek geçmesi gerekti.

Kantine girdim biraz oyalanmak için bir su alıp çıktım. Kız gitmişti. İşte beklenen an. Yavaş adımlarla yanına gitmeye başladım. İçimdeki ses ters istikamette dönüp oradan kaçmamı söylüyordu.

kontrolsüz (basılmış kitap)Where stories live. Discover now