Bölüm 3

2.2K 456 29
                                    

İlke, kendi imkanlarımla çekmecemden yaptığım ışıklı masada ödev yapıyor olmamı önemsemeden bu hafta sonu Antalya'ya gideceğimizi, Mehmet'e söylemeyerek yapacağı sürprizi anlatıyordu. "İlke bunu ödevim bittikten sonra konuşsak olur mu?" dedim ama sanki daha önce ona hiç sürpriz yapmamış gibi heyecanlıydı. Benimse bu hafta sonu olacaklar hakkında gördüğüm birkaç görüntü vardı. Sonu güzel olmayan birkaç görüş. Hafta sonunaysa sadece 1 gün kalmıştı.

Gelecekle ilgili iyi ve mutluluk getiren şeyleri görmek güzeldi ama kötü olanları görmeyi sevmiyordum ve devamlı değişmesini umuyordum. "Sen bir şeyler gördün mü bu hafta sonu için?" dedi düşüncelerimi bölerek. Yüzünde sorgular bir ifadesi vardı bütün sevinci bir anda gitmiş yüzü donuklaşmıştı. "Hayır. Daha okulun ilk haftasındayız istersen biraz zaman geçsin? Hem özlesin seni," dedim ama o sürprizi yapmaya kararlıydı. Oysaki ben araya zaman girerse belki bir şeyler düzelir diye umuyordum.

Hemen o neşeli tavrına geri döndü. Ödevi hızla tamamladıktan sonra biraz yalnız dolaşmak için dışarı çıkmaya karar verdim. Boya olmuş tişörtümü değiştirdim, altıma bir pantolon giydim, deri ceketimi de yanıma alarak çıktım. Apartın yakınlarında içinde pek de ağaç bulunmayan ama birkaç bank ve heykel bulunduğu için 'park' denilen yere gidip oturdum. Hava gün geçtikçe soğuduğu için bu aylarda deri ceketimi giyebiliyordum. Bu gerçekten güzeldi.

İlke'nin yapacağı sürprizin sonuçlarını düşünmeye odaklandım. Eğer gördüğüm o şey gerçekleşirse depresyona bile girebilirdi. Gelecekle ilgili gördüğüm her şey çıkmazdı. Genelde birkaç ihtimal şeklinde olurdu görüşlerim ama net olacak bazı olaylar da görürdüm ve bu onlardan birisiydi. Bir gün bunun olacağını biliyordum ama en az hasarla bunu atlatmasını istiyordum.

Hava biraz daha soğuyunca bir yerde kahve içmeye karar verdim. Çantamda yeterli miktarda para olup olmadığına baktıktan sonra kafeler caddesine doğru yürümeye başladım. Geçenlerde çevreyi tanıma amaçlı gezerken gördüğüm bir kafeye doğru devam ettim. Kafeyi bulduğumda içerisi baya kalabalıktı ve boş masa yoktu. Isparta'nın çözülmesi gereken sorunlarından birisi buydu işte. Öğrenci nüfusu fazlaydı ama kafe sayısı baya azdı.

Tanıdık birilerinin olup olmadığını ararken uzun açık kumral saçları ve her zamanki sade kıyafetleriyle bana sırıtan Ezgi'yi gördüm ve gülümseyip yanına gittim. "Geç kaldın," dedi yine sırıtarak. "Tahmin etmeliydim senin olduğunu bunu arayarak da yapabilirdin ama," dedim. Ezgi daha önceden tanıdığı insanları istediği zaman yanına çağırabilen bir kızdı ve bunu sizin düşüncelerinizi etkileyerek yapıyordu ki bazen buna sinirleniyordum. Lise zamanımızda bir keresinde çok şiddetli yağmurun yağdığı günlerden birisinde birden aklıma gelen şehrin öbür ucundaki deniz kenarlarında bir kafeye gitmiştim ve yine aynı şey başıma gelmişti.

" Şu an çoktan eve gitmiş ve ödev yapmaya başlamış olmam lazımdı," dedim gülerek.

" Ama Isparta'ya geldiğimden haberin yoktu böyle bir sürpriz yapmak istedim."

" Bana bugün sürpriz deme..."

" Neden? Biliyor musun Eren de Isparta'yı kazanmış."

Ezgiyle ilkokulda sıra arkadaşıydık sonra okullarımızın ayrılmasına rağmen görüşmeye devam etmiştik ve üniversitede yine aynı okuldaydık. Kampüslerimizin arası biraz fazla da olsa aynı şehirde olduğumuz için mutluydum. Şimdiyse ilkokulda bizimle beraber olan Eren'in de burada olduğunu öğreniyordum.

Eren o zamanlardan beri çok havalı bir çocuktu (insan 7sinde neyse...). Ezgi yıllardır ona aşıktı ve lise yıllarımızdan beri Eren'le konuşmak aralarını yapmak için defalarca planlar yapmış, onları karşılaştırmış ama bir sonuç alamamıştık. Ezgi bana ne zaman Eren'i anlatmaya başlasa bir şeyler görmeye çalışır ama büyük bir boşluk dışında bir şey göremezdim. Bir insanı köpek gibi yıllarca sevmek olağan bir durumdu. Onunda bir gün seni seveceğini beklemek de olağandı. Ama onun sizi hiçbir zaman sevmeyeceğini kabullenmek. İşte bu zordu.

Biz bunları konuşurken Eren içeriye girdi ve bizim iki masa uzağımıza oturdu. Bizi yine görmüş ve selam vermemişti. Ezgi kıpkırmızı oldu ve elleri titremeye başladı. "İstersen gidelim," dedim. " Beren saçmalama onu tam iki aydır görmüyorum. Yanıma gelmesi için onu kendime çekmeye çalışıyordum ama olmuyordu bu anı bozamam," dedi. Uzun zamandır onunla konuşmadığı için olduğu yere çağırabilmesi zor oluyordu. Gözleri doldu ve arkasından ağlamaya başladı. Eren'in olduğu masaya bakamıyordu bile. "Yanına gidip çağırabilirim istersen burada da cevap vermeyeceğini sanmıyorum yüz yüzeyiz," dedim. Ona o kadar çok yazmış ve cevap alamamıştı ki artık gördüğünde uzaktan izlemek ve yanına gelip selam vermesini ummaktan başka bir şey gelmiyordu elinden.

Uzun ikna çabalarımdan sonra yanına gidip bizimle oturmasını söylemek için ayağa kalktığımda Eren'in yanına sarışın şiş dudaklı 80li yıllardan fırlamış giyimli bir kız geldi ve öpüşmeye başladılar. Geri yerime oturdum ve ezgiyi arkasına bakmaması için uyardım. Ne olduğunu anlattığımda yine yıkıldı. Benzerleriyle daha önce de karşılaşmış ya da fotoğraf olarak görmüştük. Onlar gidene kadar orda kahveyle oyalandık. Onu neşelendirmek unutturmak için şaklabanlıklar yapsam da yüzünü güldürmeye yetmedi...

Onlar kalktıktan sonra biz de çıktık. Hava gerçekten soğuktu ve ezginin üzerinde sadece uzun kollu bir bluz vardı. Ama soğuğu hissetmiyordu bile.

"Anlayamazsın Beren. Onu çok seviyorum ve beni görmüyor bile. Benim o kızdan ne farkım var bende eksik olan ne bunu söylese onun için değişirim. Ama konuşmuyor bile."

Ona ondan vazgeçmesini söyleyemiyorum. Onu öyle çok seviyor ki unutmak bir köşede dursun bu duruma alışması ve bir ilişki yaşaması bile imkansız. Yokluğuna rağmen tamamen onunla yaşıyor.

kontrolsüz (basılmış kitap)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin