Bölüm 12

619 327 8
                                    

Sabah diğer günlerden farklı olarak İlke başımda dikilmiş beni uyandırmaya çalışıyordu "Hadi prenses daha temizlik yapacağız. Uyaaan!" bense yastığı kafamın üstüne koymuş beş dakika daha diye çemkiriyordum. İlke pes edip mutfağa geçince ben de uyanmaya karar verdim. Kalkıp dişlerimi fırçaladım yüzümü yıkadım ve mutfağa geçtim. Çoktan kahvaltı hazırlanmıştı bile. "Sen bana yapacak bir şey bırakmamışsın ki," deyip gidip salatalıkları doğrayan İlkeye sarılıp öptüm.

Geçip masaya oturdum kahvaltıya başladık. Aklımda Görkem'e günaydın mesajı atsam mı düşüncesi vardı. Dakikada bir elime telefonu alıp sonra masaya geri bırakıyordum. İlke kızgın bakışlarla bana baksa da bir şey söylemiyordu. Tam bu sırada kozmik gücün etkisiyle ondan günaydın mesajı geldi. Uyandığını ve bizi beklemede olduğunu söylüyordu.


Gönderen: Görkem

Günaydın sevgilim ben uyandım sizin için hazırlıklara başladım.


Görkemi ne zaman düşünsem ya da iletişimde olsak içime huzur doluyordu. Mesajını okurken bile kalbim hızla çarpmaya başlamıştı. Kahvaltımızı yaptıktan sonra kısa bir iş bölümü yapıp hemen işe koyulduk. Ben bulaşıkları yıkadım, İlke yerleri süpürdü, ben yerleri sildim, ilke lavaboları temizledi derken saatler hızla geçmişti ve buluşma saatimize yarım saat kalmıştı biz hala temizliği bitirememiştik.

Görkem çoktan çarşıya geldiğini söylüyordu. Yukarıya boşuna çıkmaması için önce biraz beklemesini söyledim ama işlerimiz bitecek gibi değildi. Eve çağırmaya karar verdik. En son Görkem tozları alıyordu işimiz erken bitsin diye.

Görkem'in de yardımlarıyla gecikmeli bir saat sonra hazırlanıp çıktık. Beraber yaptığımız kombinlerden birisini giydiğimi gördüğünde Görkem'in yüzündeki şaşkınlıkla karışık mutluluk ifadesi çok güzeldi.

Önce etrafta tuhafiyeci aramaya başladık. Bana kalsa yüz kere kaybolacağım sokaklarda yanımda adres bulma konusunda harika iki insan olunca yarım saat içinde bir tuhafiyeci bulduk. İçeride işimize yarayacak çok güzel malzeme vardı. İçimden hepsini almak geldi. Boncuklar, kurdeleler, renkli taşlar, çeşit çeşit ipler, yünler mağazayı göz alıcı hale getirmişti.

Zor bir karar aşaması sonucunda mavi bir keçe aldık. Sonra bir siyah, bir kahverengi düğme, misina, iplik ve işlem tamamdı. Hepimiz de yürümeyi sevdiğimiz için Görkemin evine yürüyerek gitmeye karar verdik.

Gideceğim her neresi olursa yürüyerek gitmeyi severdim. Yoldaki insanları inceler, vitrinlere bakar bazen mankenlerle dalga geçer eğlenmenin bir yolunu bulurdum. Bugün de öyle olmuştu. Yolda karşılaştığımız kedilerle köpeklerle sohbet ediyor, vitrinlerle dalga geçerek yolumuza devam ediyorduk. Öyle ki İlke yoldaki sabit duran bir mankene çarpıp devirdi ve yaklaşık beş dakikamız özür dilemekle geçti.

Görkem'in evine en son ara sokaklardan da geçerek vardığımızda artık yorulmuştuk. Gerçekten uzun bir yolu yürüyerek geçmiştik. Görkem bizim kaldığımız aparta göre çok daha modern bir apartta kalıyordu.(Anahtar yerine parmak izi kullanıyorlardı voov) Tabi bu görüşüm ikinci kapıdan geçip merdivenlere ulaşana kadar sürdü. Temizlik görevlileri yaklaşık iki haftadır gelmediği için apartmanları çöp ve izmarit dolmuştu.

Dar ve dik merdivenleri zaten yorulmuş olan bizi üç kat daha zorladı. Kapıyı açıp girdiğimiz ilk anda ev arkadaşı hemen gelip Görkem'e bağırmaya başladı "Gelirken haber ver alınacak şeyler var demedim mi sana oğlum," biz İlkeyle şok olmuş şekilde bakmaya başladık. Bir odadan da çok yüksek müzik sesi geliyordu. Dairelerinde dört kişi kalıyorlardı anladığım kadarıyla. Görkem hala çok sakindi " Akşamüstü çıkar alırım gerekirse daha yemek saatine çok var."

Daireleri güzeldi. Beyaz renk duvarları ortada kocaman bir yemek masası ve Amerikan tipi mutfakları vardı. Karşılıklı ikişer odadan oluşuyordu. Tuvaletleri gördüğüm kadarıyla temizdi ki bu en önemlisiydi.

Bizi odasına doğru yönlendirdi. Bu arada ikimize de birer baba terliği verdi. Allah'ım bu çocuk gerçekten çok sevimli. Odasına hayran olmamak mümkün değildi; en ünlü modacıların hayatlarını anlatan kitaplar, çeşit çeşit moda dergileri, duvarlarda asılı resimler vardı. Bu odada hiç sıkılmadan aylar geçirebilirdim. Yatak örtüsü geyikliydi ve kırmızı renkteydi. Kırmızı benim de en sevdiğim renktir. Müzik zevkimiz de görünüşe göre aynıydı. Yerde bulunan cdlere baktığımda ikimizin de müzik denilince biraz geri kafalı olduğumuz anlaşılıyordu. 80 öncesi favorimdir. Yerde duran tüm cdler de o döneme aitti.

Biz ilke ile yatağın üstüne oturduk. Görkem karşımıza çalışma masasının yanında duran sandalyeye oturdu. "Evet, kızlar size ne ikram etmemi istersiniz?" birbirimize bakıp yine aynı anda sırıttıktan sonra dönüp " Kahveee" dedik. Sonra ben ekleme yaparak " Ama Türk kahvesi," dedim. Gülerek " Tuzlu mu olsun şekerli mi?" dedi. Bize oturmamızı söylese de ben arkasından mutfağa yanına gittim. Görkem malzemeleri çıkarırken;

"Kahve yapmayı da biliyorsunuz demek beyefendi"

"Tüm kahve yapımları hakkında az çok bilgim vardır hanımefendi," deyip beni öptü. Kalbim hızla atmaya başladı. Ellerimi kollarımı nereye koyacağıma karar veremeyince en iyisinin göğsümde birleştirmek olmasına karar verdim.

"Ama bu sefer kahveyi senin yapmanı istiyorum," dedi ve içinde kahve olan cezveyi elime tutuşturdu. Benim ise ellerim o kadar çok titriyordu ki cezveyi iki elimle tutup ocağın üstüne koymak zorunda kaldım. Ben kaşık ararken "İyi misin?" diye sordu. Elini belime dolamıştı. Kalbim hızla atıyor ellerim o kadar çok titriyordu ki. Ne desem boştu. Tek diyebileceğim "Şekerim düştü sanırım hihih," oldu. Kahve pişene kadar her yeni çift gibi ocağın başında öpüşmeye devam ettik. Görkemden tek istediğim kahve tepsisini onun içeriye götürmesi oldu.

Kahveleri içerken sohbet etmeye başladık ama benim tek yaptığım konuşulanlara gülümsemekti. Aklımda sadece ellerimin titremesi vardı. Hala tam olarak geçmemişti. Kahve fincanını tuttuğum elime bakıp duruyordum. Bunun heyecandan olmadığını biliyordum. Bunun bir sebebi olduğunu ve doktora gitmem gerektiğini biliyordum.

Görkem bizim önümüze fotoğraf albümünü koyduğunda yeniden kendime geldim. İçinde küçüklük fotoğrafları vardı. O kadar sevimliydi ki hepsi. İlk doğduğu zamanlar, 5 yaşındaki afacan halleri, ilk okulda şiir okuduğu müsamere, lise zamanları ve mezun olduğunda kepli fotoğrafları. Yanıma oturmuştu. Her fotoğraftan sonra dönüp onu öpüyordum. Onu öpmeye dokunmaya doyamıyordum. Kulağıma eğilip fısıltıyla "Daha iyi misin?" diye sordu yüzüne baktığımda endişesini gördüm. Gözlerimi kırpıp gülümsedim "İyiyim merak etme."

Gözüm bu arada Görkem'in şapkalarına takılmıştı. İyi olduğumu anlaması için hemen kalktım ve bir şapkayı başıma taktım. "Hadi benim fotoğrafımı çekin," bir tane İlke'nin bir tane de Görkem'in kucağına attım. Sonraki zamanımız ödev yapmakla değil fotoğraf çekmekle, dergilere bakmakla geçti. Saat akşam yedi civarındaydı İlke eve gidip ödev yapması gerektiğini söyledi. Bana "Sen kal bunu bu gece bitirin," dedi. Görkem de onaylayınca durağa kadar İlkeyi bırakmaya karar verdik.

Durakta otobüsün gelmesini bekleyip onu bindirdikten sonra otobüste arkasından el salladık daha sonra tekrar apartın yolunu tuttuk. "Görkemim yiyecek bir şeyler de alalım mı?" dedim sarılarak. "Sen böyle söylersin de almaz mıyız hiç," dedi ve o da bana sarıldı.

Eve gelip yemek yedikten sonra ödevimizi yapmaya başladık. Ben yaka kalıbından iki tane çıkarırken o keçeden değişik şekiller kesiyordu. Daha sonra yakanın üstüne o kesilen üçgen kare gibi şekilleri dikme işini Görkem'e bıraktım. Bu konuda gerçekten çok iyiydi. O kadar düzgün dikiyordu ki benden bile iyiydi el dikişinde. Hiç dokunmamanın daha iyi olacağını düşündüm.

En sonunda da tişörtümünkenarındaki fırfırları söktük ve yakalardan birisine ekledikten sonra işlemtamamdı. Artık ödevimiz bitmişti. Saat gece üç civarıydı. Biraz da banamodacıların hayatlarının olduğu kitaplardan birkaçını anlattıktan sonra artıkuyumaya karar verdik. Tek kişilik yatağında nasıl uyuyacağımızı hiçbilmiyordum.    

kontrolsüz (basılmış kitap)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin