0.2

4K 94 31
                                    

Zifiri karanlıkmıydı beni sorgusuz yine içine alan?
Herzaman ağrı vermeden yanına aldığı bende,
neden bir farklılık yarattı, yoksa sıkılmış mıydı artık acı vermekten?

Yatakta oturur pozisyona geçip ayaklarımı yataktan aşağıya sarkıttım.

Bu yatak benim değildi.
Benim yatağım, gözyaşlarım ile sertleşmiş, her yediğim ağır darbe ile delikler açılmış ve gözyaşlarıma 'ben göl olurum sen yeterki gel' diyerek karşılayan sert yatağım değildi.

Bu yatak fazlası ile yumuşak ve rahattı. Yavaşca ayağa kalktım.
Soğuk zemin beni 'Hoşgeldin' nidaları ile karşılarken, bulunduğum yeri algılamaya çalıştım. Zira  hatırlamam boynumdaki bu ağrının da nedeni açıklardı.

Karanlık odada kısa bir göz gezdirdim.
Az ilerimdeki perde ile örtülmüş hafif aralık kalan pencereye doğru ilerledim.
Perdeyi uçlarından tutup  çektim.

Dışarıyı incelemeye başladım.

Orman...
Ağaçlar gecenin karanlık renginin korkusu ile güneşle sözleşip yeşilliklerini sarıya emanet etmişlerdi.
Korkmuşlardı siyahın yeşili kendine aşık edip, Onuda siyaha çevirmesinden.  Güneş bir sonraki gün tekrar doğacak ve ağaçlarında neşesini getirecekti sanki. Sessiz bir yemin gibiydi gecenin karanlığının ormana çökmesi. Yemyeşil olan bu ağaçların şuan geceye uyumu ile zifiri siyah olması güneşin mi suçuydu? yoksa mecburen renklerini kısada olsa ter eden ağaçların mı?  Fazla gelen bilinmezlik hissi midemi bulandırırken duvara yaslanıp yere çöktüm. Nerdeydim Allah aşkına ben? Burası neresiydi?
Odaya birkez daha baktım.

Ay bile aydınlatamamıştı bu odayı.

İçimdeki ses yanımda olduğunu belirtircesine bana düşüncesiyle katılmıştı.

Başımı iki elimin arasına aldım ve gözlerimi sımsıkı kapadım, hatırlamaya çalıştım.

Ah benim kuş beynim ve balık hafızam bana hiç yardımcı olmuyorsunuz...

Bu kez iç sesimin yanıldığını ispat edercesine, gözlerimin önünde buraya gelmeden önce yaşadıklarım belirdi.
İlk önce anem eve misafir geldiği için beni evden göndermişti, sonra yürürken birden telefonum çalmıştı ve gerisi şuanlık yoktu.

Kapının sertçe açılıp duvara çarpma sesiyle korkuyla yerimden sıçramıştım, daha sonra odanın ışığı birden açılmıştı. Karanlığa alışan gözlerim bu durumu yadırgayıp hızla kapanırken bir süre gözlerimin alışması için gözlerimi açamadım. Bir süre sonra  alıştığıma karar kıldım ve yavaşça araladım maviliklerimi.

Karşımda daha demin ki  siyah odanın karanlığını yeniden getiren adama baktım.
Benim yaşlarımda gibiydi fakat, ona çocuk demem gerekirken, karşımdaki pekte çocuk gibi durmuyordu. Sanki çocuk desem bütün küfürler dile gelecekmiş gibiydi. İçimdeki ses kendini tekrar belli ederken, ben hala olayı anlamakta güçlük çekiyordum.

Ah çocukluğunu adam olmak için hiçe sayan adam.Adamlık siyahtamı saklıydı?

Nerden bu kanıya vardı veya nerden  bu kişiyi tanıyormuş gibi yorum yapmasına anlam veremediğim sesimi es geçip, ismini bile bilmediğim kişiye çevirdim bakışlarımı.
Yeşil gözleri,soğuk ve donuktu.
Uzun siyah saçları birbirine savaş açmış gibiydi. Ve ellerim o savaşın bir parçası olmak istercesine karıncalanmaya başlamıştı.

Bir süre benden tepki beklemiş ama istediğini alamayacağı kanısına varmış olmalıydı ki ilk atak ondan gelmişti.
Üzerindeki derimontu bir hamlede çıkarıp odanın köşesinde duran,benim ışık sayesinde yeni gördüğüm tekli koltuğa kelimenin tam anlamıyla fırlatmıştı.

YALANIN ESİRLERİ (FİNAL YAPTI)Where stories live. Discover now