3. Bölüm

6.3K 731 225
                                    


İnsanlar hakkında en ufak bir bilgi kırıntısına bile sahip değildim. Hiçbir insanın daha önceden bir bakışta çözen birisi olmamıştım da. Yaşadığım her şeyin tersiyle karşımda duran insanı birden çözebilmenin şaşkınlığı vardı üzerimde.

Bilinmezlik ve karmaşıklık bana çıkmaz sokakları anımsatıyordu, son bir sokağa girip önümüzde kocaman bir duvar çıkması ve kaçacak bir yer kalmaması gibiydi. Düşüncelerimde sürekli aynı noktada buluşup anlaşmazlığa çıkıyordu.

Park Jimin, hep böyle mi kalacaktı?

Yanımda kaldığı süreç boyunca en azından anlaşabilmek adına aklıma bir fikir gelmişti. Ona bir defter vermiştim, şimdi de o defterde göz gezdiriyordu.

"Bu ne?" Eline tutuşturduğum siyah deftere arkasını, önünü çevirip baktı.

"Bundan sonra her gün ne yaşarsan buraya yazacaksın." Evet, artık her gününü böyle yaşayıp bir gün önceki gün için cevaplarını bulması için defter veriyordum.

Her sabah kalktığında baş ucuna bunu koyacaktım ki kalktığı gibi kendi yazısını okuyarak her şeyi farkına varıp kaldığımız yerden devam edelim. Hatta buna gerek yoktu, defter hep orada olmalıydı.

Doktor işi yatmıştı, sıra ailesine geliyordu ama onların adınıda hatırlamıyordu. Ne yapıpta sağ salim teslim edebilirdim bilmiyordum. Polise gitme fikri geliyordu şu an aklıma, başka ne yapacaktım ki?

"İşe yarayacak mı sence?" Elindeki defteri açıp boş sayfaları incelerken oldukça tedirgindi. Sürekli unutma hastalığını aslında hastalıkta değilde aslında, sürekli unutma olayı demek daha doğruydu. Sıfırlanma olayı hatta. Zor olmalıydı diyecektim ama çocuk farkına bile varmıyordu unuttuğunu.

"İşe yaramazsa sana her gün kendimi nasıl açıklayacağımı bilmiyorum. Bir gün çok iyiyken bir gün gitmeye falan kalkışırsan seni en azından bu engeller." dedim. Gitmeye kalkarsa kesinlikle sorun çıkarırdı bana. Bir de onu ara dur başına bir şey geldi mi diye.

"Tüm gün bir şey demedin. Ne dedi doktor sürekli böyle başa mı sarıyormuşum?" Gözleri gözlerime değdiğinde biraz dolu olduğunu gördüm. Kendisini sıkıyor gibiydi.

Sustum, tek kelime etmedim. Bazen susmak konuşmaktan daha kolaydır.

Ne kadar da masumdu bakışları. Nasıl onu yanımda bulunduramazdım ki? Suçsuzdu işte, hiçbir şey yaptığı yoktu.

"Boşver." diyerek bu konuyu kapatıp onu daha fazla üzmek istemedim, nasıl olsa yine sıfırlanıp hatırlamayacaktı. Tanrım, gerçekten çok berbat bir olaydı. Saate gözlerimi çevirdiğimde baya geç olduğunu görmüştüm. "Uyumalıyız saat geç oluyor."

"Beni öğlen de geçiştirdin bu soruyla. Peki ısrar etmeyeceğim nasıl olsa unutacağım." Yine asmıştı suratını. Elindeki defteri sıktığını görüyordum. Hem sinirli hem de duygusaldı.

Doktorla konuştuktan sonra polisle irtibata geçeceğini söylemişti hatta geçmişti de fakat Jimin'in ailesini bulamamışlardı. Hatta ona dair iz yoktu doğru düzgün. Bu konuya daha fazla kafa yormamak üzere kapatacaktım, başım cidden ağırmaya başlamıştı.

"Başına dert oldum ama sen olmasaydın ne yapardım onu da bilmiyorum."

"Tekrardan teşekkür olaylarına dönmeyelim bence. Uyuman gerek." Ayağa kalktığımda ayağa kalkerken defteri kolunun altına aldı.

Çocuk gibi bir şeye benziyordu, hatta bebek gibiydi. Elleri ya da yanaklarından kaynaklıydı çoğunluğu ama cidden sakin ve mutlu edici yapısını görebiliyordum.

Remember |Jikook|Where stories live. Discover now