6. Bölüm

5.7K 665 343
                                    



Tahliksizliklerle örülü yaşamım yalnız olduğum gerçeğini örtbas etmiyordu ama biliyordum ki asıl suçlu ben değildim, ben sadece kötü olaylar yaşayacak bir kurbandım.

Kendimi kurban olarak seçerken Jimin'i bana gönderilmiş kurtarıcı olarak görüyorum. Sanırım Hoseok'tan sonra ilk arkadaşımı edinmiştim.

Düşünsenize, hiçbir şey hatırlamadığınızı söyleyen ve o günleri anlatan kendi yazınızla bir defter okuyorsunuz ve o gün boyunca her şey yolundaymış gibi gülümseyip etrafınıza ışık saçıyorsunuz. Tanrı'm, Park Jimin bana gönderdiğin bir melek olabilir miydi?

Akşam yine ailemi ve yaşadıklarımı düşünüp ıslatmıştım yanaklarımı. Bunca kötülüğün arasında Tanrı bana masum bir çocuk yollayarak ne anlatmaya çalışıyordu?

Tezgaha ellerimi koyup dolu gözlerimi koluma sildiğimde Jimin'in küçük elini kolumda hissetmiştim. Bu hareketi bile bana Tae ve Hoseok'tan başkası yapmamışken o nasıl bu derece yaklaşıp bana dokunmasını izin vermemi sağlıyordu?

Ağladığımı görmemesi için birkaç kez gözlerimi kırpıştırarak kendime gelmeye çalışırken yönümü değiştirip ocaktaki pilava baktım. "Ah, günaydın."

Küçük eli pilavı karıştırdığım açıkta kalan kolumdaki bileğime gittiğinde ten temasından irkildim. "Ağlama."

"Ağlamıyorum ki, soğan yapmıştım ondandır." Yüzüme daha önce hiç koymadığım gülümsememi koyduğumda yüz kaslarım şimdiden ağrımaya başlamıştı.

Geriye çekilerek üzerime daha fazla sorgulamak için gelmediğinde minnettar olmuştum. Nerede duracağını biliyordu gerçekten.

"Peki, öyle olsun. Defterdeki her şeyi okudum. Bugün farklı bir şeyler yapalım mı?" Masanın yan tarafında sandalyeyi çekip otururken dirseklerimi masaya koyarak yüzünü elleri arasına aldı. "Tabii senin içinde uygunsa."

"Olur. Ne yapmak istiyorsun?" Pilavı kapatıp soğumaya bırakırken ellerimi arkadaki tezgaha yaslayıp ona döndüm. Yüz şekli az önce tatlılıktan ölecekken şu an bakışları farklılaşmıştı.

Dudaklarını yalayıp bedenini arkaya yaslayarak rahat bir görünümle bana o bakışlarıyla bakmaya başladı. "Yemek yiyelim, dışarıda."

Kalbime bir şey çakıldığını hissediyordum. Bana öyle bir baktı ve öyle bir ses tonu kullandığı bu yemeğin randevu tarzında olup olmadığını düşündüm o an. Yoksa bu benim kuruntum olabilirdi. Ah, tabii ki öyleydi şu an ona göre yeni tanışmıştık yani benden hoşlanacak hali yoktu.

Telaşa kapıldım. Gerçekten liseli gibi heyecandan bir yerlere çarpma durumuna geldim. Hoşlanmış mıydı yoksa benden? Bu düşünce bile kalbimin ağzımda atmasına sebep olurken benim bu tepkime ne demeliydim? Görünüşüm aksine sakin bir ses tonu ayarladım kendime. "Bugün Taehyung ve Hoseok gelecek. Akşam yemeği için uygun olur mı?"

Başıyla onayladı beni. Kahvaltımızı yaparken sesini çıkarmadı, sadece arada bir beni izliyordu. Bunu fark etsemde ses çıkartmadım.

Kahvaltıdan sonra oturup televizyon izlemiştik, bir şeyler atıştırmıştık yine. Zilin çalmasıyla benimle birlikte ayağa kalktığında Tae ve Hoseok'un geldiğini anlamıştım. Kapının kulbuna elimi götürüp indirip açtığımda Taehyung kollarını bağlamış hızlıca içeriye geçmişti. Hatta öyle sinirli ve hızlıydı ki Jimin arkama sığınmıştı, üstümdeki uzun kollunun bel kısmını küçük elleriyle topak yapıp sıkmıştı.

"Ben dedim sanki değil mi? Senin yüzünden trafiğe kaldık işte. Ruhumu teslim edeceğim sandım be orada." Tekli koltuklardan birisine sinirle attı kendisini Tae.

Remember |Jikook|Where stories live. Discover now