4. Bölüm

5.7K 692 344
                                    



Gitmeden önce Jin hyung Jimin'e "Buraya ilk gelenlerle birlikte resim çektirirler." diyerek Jimin'i hepsinin ortasına geçmesini sağlayıp fotoğrafı çekerek panoya asmıştı. Benim de burada resmim vardı, hâlâ adını koymadığım beyaz tüylü beni buraya bağlayan varlıkla.

Oradan ayrıldıktan sonra Jimin yine sessizce beni izleyerek karakola gelmişti. Başından beri yaşanan bütün olayları tek tek anlatmıştım, Jimin de sanki yaşayan o değilmiş gibi dikkatlice gözlerini bana dikmiş beni dinlemişti.

Polislerden birisi Jimin'in adını girip araştırmaya çalışsada öyle birisini bulamamıştı. Jimin'in yaşadıklarına zaten şaşırırken birde bu olay onu şoka sokmuştu.

Sanki daha önce yaşamamıştı dünyada, ondan en ufak bir iz yoktu. Arabaların ortasına mı düştü diyip dalga geçtiğim zamanı düşünüp kendimi bilim kurgu/fantastik filmleri arasında düşünürken buldum. Yoksa, ben mi abartıyordum acaba?

"Jimin, o benimle kalabilir değil mi?" Bilmem kaçıncı kere sorduğum ve onay cevabı aldığım soruyu tekrarlamıştım. Namjoon, çocuğu bulup da zarar vermediğim için güvenmişti. Ya da Jin hyungun tanıdığı olduğu içindi, bilemiyorum.

"Sorun yok. Araştırmalara devam edeceğiz, bir haber geldiğinde sizi ararız. Şimdilik sende kalmasına izin veriyorum fakat ne olur ne olmaz diye haberin olsun Jeon Jungkook adresin ve numaran elimizde. Eğer olurda ona bir za-"

"Hayır." diyerek hızla sözünü kestim. "Zarar verecek olsam başta verirdim. Başına bir şey gelmeden ailesine sağ salim teslim edilmesini istiyorum."

"Peki, sadece haberin olsun diye diyorum." Ayağa kalkıp elini uzattığında ben de ayağa kalkıp elimi uzatarak el sıkışmamızı sağladım. "Gelişme olursa haber vereceğiz."

"Teşekkürler." Zar zor tebessüm ettim.

Karakoldan ayrılırken Jimin çocuk gibiydi yine, etrafına bakınıp polislerden korkan küçük çocuklardan farkı yoktu. Beş yaşındaki bir çocuk bile belkide polislerden korkmayı geride bırakmıştım, Park Jimin hâlâ aynı mıydı? Acaba kaç yaşında başlamıştı bu hafıza kaybı işi?

Markete doğru ilerlerken neden buraya geldik bakışı atıyordum.

Gülümsedim bu bakışa. "Evet, gel bakalım Jimin. Bundan sonra yani en azından şimdilik beraber yaşayacaksak ev için sana ihtiyaçlarını almalıyız."

Marketin içine girip sürgülü şeylerden aldığımda aklıma yemeklik alacak şeyleri de not ettim. Ayıca Jimin'in etçi mi sebzeci mi olduğunu bilmiyordum bu yüzden çocuğa zorla bir şey yedirip rahatsız etmek istemiyordum. Ne istiyorsa onu alacaktım.

Kendimi yıllar sonra çocuğunu bulmuş ve nasıl davranması gerektiğine en ufak fikri olmayan babalar gibi hissettim.

Marketin içinde dolaşırken gerekli eşyaları koymuştum. Diş fırçası, tarak, tırnak makası, lif ve daha özel şeyler de. Alışverişe çıkacak durumda değildik şu an, gideceğimiz yer uzak kalırdı şimdilik temel şeyleri almak gerekirdi.

"Jungkook, bunları da alalım mı?" Sesin geldiği yere dönüp Jimin'e baktığımda elinde iki tane muzlu sütle yanaklarına koyarak bana gülümsemişti. Aego mu yapıyordu yoksa? Çocuğun aego yapmasına gerek yoktu çünkü başlı başlı başına tatlı duruyordu zaten.

"Alırız." dediğimde çocuk gibi koşturup elimde tuttuğum sürgülü büyük sepete attı. "Ne istiyorsan alabilirsin Jimin, çekinme."

Koluma dokunup okşadı. "Teşekkür ederim!" Heyecanla bağırıp marketin içinde tur atmaya başladı ve ben de peşine sürüklenip gözümden ayırmamaya çalıştım.

Remember |Jikook|Where stories live. Discover now