Hüzün.

2K 198 133
                                    

Lu Han'ın kılıcını boynuma götüreli bir hafta olmuştu. Sadece kılıcını boynumdan çekti ve hiçbir şey demeden ablasını alıp gitti. Beni öldürmediği için bile umutlanıyordum. Ben gerçekten acınası bir aşıktım... Benim halkımı öldüren birine karşı hala bir şeyler hissedecek kadar kötü biriydim. Yemin ederim, seçme şansım olsaydı onu sevmezdim.

Yemin ederim, elimde olsaydı onu tüm kalbimden söker atardım.

İmkansız oluşu muydu beni böyle kendine çeken? 

Ya da Lu Han oluşu mu? 

Hala bilmiyordum. 

Odamda kendi halimde düşüncelere dalmışken yardımcım Gökçin içeriye girmişti.

''Prensesim, anneniz sizi görmek istiyor. ''

Annem beni önemli bir şey olmadığı zaman asla görmek istemezdi. Bu yüzden hem korkmuş hem de heyecanlanmıştım. Bahane ile de olsa yüzünü görecektim. Annemi gerçekten özlemiştim. Hemen yardımcımı takip edip odaya girdim ve onun gözlerinin içine uzunca baktım.

''Anne, seni çok özledim. ''

Onu doğru koşmaya başladığımda kollarıyla beni durdurdu ve itti. Şaşırmamıştım, bu hep yaptığı bir şeydi.

''Ben senin annen değilim. Ben Kraliçeyim. ''

Ona saygı duruşumu göstermiş ardından selamlamıştım.

'' Buraya gelen Çin prensesini ve kardeşini biliyorsundur onlar hakkında bilgi toplamamız lazım. ''

İnanamayan gözlerle anneme bakmaya başladım. Oysa saraydaki herkes ve babam da dahil Çin prensesinin bize karşı ajan olduğunu düşünüyordu. Gerçek ajan olan annem miydi?

'' Bana böyle saf saf bakma. Çin entrikalarını bilmiyor musun? Onu yanımda tutup ağzına laf verecek kadın mıyım ben? Sadece bana inanmaları ve beni sevmeleri lazım. Lu Han, en çok da onun ölmesi lazım. ''

Annemin sözlerine sevinmiştim. Onun güçsüz bir kadın olmadığını biliyordum.. Ama son kısım, Lu Han ile ilgili olan kısım. Beni düşündürmüştü.

Onun ölmesini istemiyordum, onu seviyordum.

Onun yaşamasını da istemiyordum, halkımı tehlikeye atıyordu.

Yine neden ölmesi gereken kişinin ben olduğunu düşünüyordum? Neden en güçsüz halka olan ben oluyordum? 

'' Bana neden saf saf bakıyorsun hala. Her şeyi açıkladığımı düşünüyordum? ''

''Asena, bana cevap ver! ''

Ben  girdiğim şoktan annemin adımla seslenmesiyle çıkmıştım. Annem bana her zaman ismimle hitap etmezdi. Bu şoktan çıkmama yardımcı olmuş olmalıydı.

'' Ben Lu Han'ı seviyorum anne. ''

Bir tokat.

'' Kendimden nefret ediyorum. ''

Bir daha tokat.

'' İntihar etmiştim. O halkımı öldürürken hala onu sevdiğim için pişmandım. Benim tercihim değildi, kalbim onu unutamıyor. Kendimden nefret ediyorum. ''

Bir daha tokat.

''ANNE, YETER. ''

Bu sefer tokatını bana atamadan havada yakalamıştım.

''Salaksın sen. Sen gerizekalısın! ''

Adeta kükremişti. Bunları hak ettiğim için bir şey demedim. Sessizce cezamı bekliyordum.

''Evlenmek zorundasın. ''

'' Tamam. ''

Kabul ediyordum. Çünkü, Lu Han'ı sevmeye devam etmek benim için bir cehennemden farksızdı. Aşık olabileceğim biri çıkardı belki de karşıma.

'' Zhou hanedanı kralına cariye olarak göndereceğim seni. ''

Bu sefer gözlerim büyümüştü.

''Ne saçmalıyorsun anne, ne cariyesi?  Ben bir prensesim. Beni neden alt rütbeye  düşürüp yaşlı adamın himayesine vermeye çalışıyorsun! ''

Kükreme sırası bana geçmişti.

''Eğer dediklerimi yapmazsan diye söyledim. ''

Derin bir nefes vermiştim.

''Kabul ediyorum dedim ya.  Evleneceğim işte, beni tehdit etme. ''

''Lu Han'ı bir daha görmeyeceksin. Bu sana son uyarım prenses. Şimdi, defol. ''


3 aydır hapis hayatı yaşıyordum. Annem her seferinde beni sıkıştırıyor, ufacık bir şeye itiraz etsem babama söylemekle tehdit ediyordu. Lu Han ve ablası sarayımıza girip çıktığında mutlaka odama kilitleniyordum. Artık sıkıntıdan patlamış ve Lu Han'ı gerçekten özlemiştim. Yardımcıları atlayıp bir kere onu görmeye gittim. Kendi içimde ona veda etmek istiyordum...

Lu Han ablasıyla beraber tebessüm ederek atların olduğu tarafa doğru gidiyorlardı. Lu Han göz ucuyla saraya baktığında gözlerimiz buluşmuştu. Gözlerimi çekmek yerine daha derin ona bakmaya başlamıştım. Atına binmeye çalıştığında hangi cesaretle bilmiyorum ona doğru yürüdüm. O da durmuştu ve bana doğru 2 adım attı.

'' Evleneceğim ve kurtulacağım diye sevinme prenses. Bu düğün olmayacak. ''

Kalbim hızlı atmaya başlamıştı. Benim zorla evlendirilmeme razı olmuyordu belki de beni seviyordu.

'' Evleneceğin kişi büyümeniz için size büyük bir kolaylık sağlayacak. Bir Türk boyunun güçlenmesini izlemek yerine boynumu canlı canlı kesmeyi yeğlerim. Bu yüzden bu düğünü engellemek için Zhou hanedanlığı her şeyi yapacak. Sen, bu sarayda çürüyerek öleceksin. ''

'' Bizden neden bu kadar nefret ediyorsun? '' 

Sesim kırgın çıkmıştı. Beni koruyacağını düşünmüştüm, sanki Lu Han'ı tanımıyormuşum gibi.. Uzunca süre umutsuz bir aşık olmak insanın aklına zarar veriyor olmalıydı. Bu aptallığım başka türlü açıklanamazdı.

'' Bir Türkten neden nefret ettiğimi bir Türk'e mi anlatacağım? Siz hepiniz yanarak ölmeyi hak ediyorsunuz. ''

'' Bir Türk yanarak ölecek olursa eğer tüm Türkleri affedecek misin? Bu halka zulüm çektirmeyi bırakacak mısın? ''

Sorum üzerine şaşırmışa benziyordu. 

'' Gerçek bir prenses olamayacaksın hiçbir zaman. Hiçbir kraliyet üyesi tek bir karındaşını bile feda etmez. Çoğunluğu kurtaracak olsa bile bu güçsüzlüğün sembolüdür. Hem öldüreceğin sıradan vatandaş için üzülmeyecek misin? Siz bu kadar bencil bir ırksınız işte. ''

''Sıradan bir vatandaşı  öldürmek istediğimi sana düşündüren nedir?  Eğer bu halkı affedeceksen Lu Han, istediğin bir gün istediğin bir zaman yanarak ölmeyi kabul edeceğim. ''

'' Kabul ediyorum Prenses. Bu düğüne engel olun, düğünün olduğu gün  odanızdan çıkmayın. odayı ateşe vereceğim.  Bir daha hiçbir  Türk' e dokunmayacağıma söz veriyorum. ''

'' Size nasıl inanabilirim? Bana bir güvence sağlamak zorundasınız. ''

''Sağlayacağım. Haber bekle. ''

Lu Han arkasına bakmadan atına ulaştığında mutlu görünüyordu. Canlı canlı bir Türk'ü yakacaktı.. Ben ise, ben zaten yanıyordum. Ben en başından beri ölmeyi bekliyordum.

Hiçbir şey yapmadan ölmektense halkımı kurtarmak zorundaydım. Tüm halkımı bu kana susamış caniden kurtarmak zorundaydım. Hem Lu Han artık Türklere dokunmazsa annem Lu Han'ı öldürmekten de vazgeçerdi. Lu Han yaşamak ve bu nefretle dolu kalbini sevgiyle doldurmak zorundaydı.

Tarih, lütfen beni unutma.

Tarih, lütfen beni yaz.

Korkuyorum, kalbimi yerinden titretecek olan duyguyu iliklerime kadar hissediyorum.


LUHAN OC STORY - ASKER. ✔Where stories live. Discover now