İnanmak.

1.8K 167 245
                                    

Bir haftadır Lu Han tarafından rahat bırakıldığıma inanamıyordum. Benimle uğraşmıyor, istedikleri şeyleri götürdüğüm zaman ifadesiz suratını koruyordu. Bu iyi bir şey miydi kötü bir şey mi çözemiyordum.

Benimle kötü konuşmaması, kötü davranmaması mutlu ediyordu. 

Ondan uzak kalmayı da istemiyordum. Sanki vücudum ona aitmiş gibi, tüm dokunuşlarını arıyordu. Sadece omzumdan, yaramdan öpmüştü ama sanki dünyama girmişti. Bu kadar ona ait hissetmem normal miydi?

Sürekli o dokunuşları arzulamam, onu istemem normal miydi?

Esir olduğum bu yerde, kaçmak yerine kalmaya çalışmak ne kadar acizceydi... Lu Han'ın istediği şeyleri yapıyordum. O muhtaç olmamı istiyordu. Artık ona muhtaçtım... Ne istediyse oluyordu. Bu hiç adil değildi.

Bugün biraz fazla iş yaptığımdan dolayı daha yorgun hissediyordum.  Öğlen vaktiydi ama biraz dinlensem kaytarmak sayılmazdı herhalde? Kaldığım odaya doğru ilerledim. Burası Han konağının en aşağı katıydı. Güneş görmezdi. 6 tane yer yatağı vardı kızlarla burada yatıyorduk. Kendi yer yatağıma oturdum ve biraz bileğimi ovalamaya başladım. Daha önceleri hiç iş yapamayan ben burada her işi yapıyordum. Bedenimin yorgun olmasından ziyade ruhum da yorgundu. Gideli ne kadar olmuştu ama hala annem babam ya da kardeşim beni arayıp sormamıştı. Kimsenin beni özlediği yoktu.. Kimse için önemli değildim. Bu bir kere daha suratıma vurulduğu zaman hiçbir şey yapamadım. Sessizce ağlamak mı? Artık ağlayamıyordum ki.  Göz yaşım çıkmıyordu istesem de. Sahiden bu kadar çok ağlamış mıydım? Güçlü prensesin hiçbir zerresi kalmamıştı bende.

Lu Han'ın yanında kalmayı seviyordum. Bunu zar zor itiraf etsem de seviyordum. Esir olmak ve kendi vatanımdan ayrı kalmayı ise istemiyordum. Lu Han ile konuşmak istiyordum bu durumu. Bana yardımcı olmayacağını biliyordum. Yine de konuşmak istiyordum. 

Tam kafamı yastığa koyacağım sırada kapı açılmıştı. Lu Han'ı burada beklemiyordum. Şaşırmıştım.


''Bakıyorum da kaytarmaya yer arıyorsun, seni arıyordum. ''

Kalbim hızlı hızlı atmaya başlamıştı. Seni arıyordum.. Seni arıyordum? Kulaklarımda bu cümlesi yankılanıyordu. Beni arıyordu. BENİ!

''Ş-şey ben biraz yorulmuştum, dinlendim. Bugün biraz çalıştım da yani hep çalışıyorum ama bugün biraz yoğundu. ''

''Ne yaptığının benim için bir önemi yok. Sadece sana güzel bir haber vermeye geldim. ''

Sırıtmasıyla gülümsemem genişlemişti. Acaba o günden sonra bana karşı düşünceleri mi değişmişti? Beni artık sadece insan olarak görmeye mi başlamıştı? Belki de... Tanrım, milyonlarca kez teşekkür ederim.

''Çin kralı senin gibi nadide bir prensesin sarayında yer almasından çok memnun olacağını söyledi. Seni gönderiyorum ! ''

Sadece gözlerinin içine bakmıştım. Hiçbir şey diyemeden.  Ne diyebilirdim ki? Bu herkesin beni tehdit ettiği ve yolun sonu olan şeydi. Bu gerçekleşirse belki de insanlar beni rahat bırakırlardı. Beni tehdit edecekleri bir şeyleri kalmazdı.

''Pekala, ne zaman giderim? ''

Gülümseyerek sormuştum. Kalbimin acıması benim için önemli değildi. Onun için, zaten hiç önemli değildi.

''Ne zaman istersen. ''

İfadesiz bir yüz ve ses tonuyla söylemişti. Ne zaman isterim? Hemen.

''Yarın giderim o halde. ''

İlk kez ben bakmadan o bana bakmış ve göz teması kurmuştuk.

''Yoruldum Lu Han. Bu tehditten bıktım artık. Eğer gerçekleşirse insanların beni tehdit edeceği bir durum olmaktan çıkar. Ayrıca zaten seninle konuşmak istiyordum. Bu esir olma konusu beni kötü ediyordu. Esir olmak istemiyordum. Belki de krala erkek çocuk doğurur ve bir kraliçe olurum ha? Sonra da vatanıma geri dönerdim.  ''

Sonlara doğru sesim kısık kısık çıkmıştı.

''Tam bir sürtüğe yakışır cevap, yanıltmadınız beni ırkından nefret ettiğim prenses. ''

''Irkından nefret ettiğin prenses... Artık, Türk bile diyemiyorsun değil mi Lu Han? Biz sana ne yaptık... Biz sana ne yapmış olabiliriz de beni bu kadar cezalandırıyorsun. Ya da kim yaptıysa yaptı benim suçum ne Lu Han. Ben sana ne yaptım! Beni bir insan olarak görmen için çabalıyorum. İnsan olarak görmek.. Bu kadar mı zor ''

''Şu nefret ettiğim göz yaşlarını kendini acındırmak için kullanma. Daha ne kadar aciz ve acınası bir yaratık olacağını merak ediyorum doğrusu. ''

Kapıyı kapatıp çıktığında bitmiş olduğunu düşündüğüm göz yaşlarım çoktan hızla akmaya başlamıştı.


Bahçeye çıkmıştım. Bir daha gelmeyeceğim sadece Lu Han'a ait bu büyük konağa bakıyordum. Lu Han büyük bir generaldi ve bu yüzden kralın gözdesiydi. Ablası zaten sarayda yaşıyordu. Başka aile üyesi olmaması dikkatimi çekmişti. Burada sadece hizmetlileri ile yaşıyordu ve onlara da oldukça soğuk davranıyordu. Lu Han insan kesmeye programlanmış bir katildi. İtiraf etmeliyim ki zırh ona çok yakışıyordu. Bu evde onu böyle hiç göremediğim için şanssız olmalıydım. Bahçede çeşit çeşit çiçekler vardı. Hepsi güzeldi... Renkleri,  kokuları.. Beni büyülemişti.  O sırada küçük bir kızı görmüştüm. Bir oraya bir buraya zıplıyordu. Yanına yaklaştım.

''Merhaba, sen kimsin bakalım? '' 

Ona sormuştum.

''Sen Çinli değil misin? ''

''Evet, değilim. ''

Şaşırmış gibiydi ve ağzı büyük bir o şeklini almıştı. Başını okşamıştım.

''Ben Çinliyim.  nedime Yang Soo'nun kızıyım. ''

Nedime Yang Soo.. Burada çalışanlardan biriydi. Ve kızı olduğuna oldukça şaşırmıştım.

''Merhaba. Ben de Türküm. ''

Gülümsemesi solmuştu. Küçücük bir çocuğa bile ırkçılık düşüncesi mi yerleştirmişlerdi...

''Ben, b-ben annemin yanına gitsem iyi olur. ''

O ilerlerken arkasından bağırmıştım.

''Merhaba, tanıştığıma memnun oldum. Gidiyorum..GİDİYORUM! ''

Küçük çocuk bile arkasına bakmadan ilerlerken o çok sevdiğim çiçeklerin üzerine çökmüştüm. Küçücük bir çocuk bile sevmiyordu. Küçücük çocuk bile, ırkçılık biliyordu. 

Burada iyi anlaştığım, veda edebileceğim tek kişi bile yoktu. Beni önemseyen hiç kimse yoktu.

''Neden ağlıyorsunuz? ''

Tanımadığım bir ses tonu duyunca hemen bakışlarımı ona doğru çevirdim.

''Oh, Çinli değilsiniz.. ''

Şaşırmış bir ifadesi vardı. Oldukça iyi giyinimli biriydi. Bu durumunun iyi olduğu anlamına geliyordu. Ve oldukça erkeksi bir ifadesi vardı.

''Ben Türküm. ''

Kaşları çatılmıştı. Bir ırkçılık gösterisini daha kaldıramayacaktım.

''Lu Han iyice kafayı sıyırmış olmalı. Konağa bir Türk getirmek ne anlama geliyor!  ''  

Hızlı adımlarla konağa doğru gittiğinde şaşırmamıştım. Alışmıştım. Daha sonra benden kaçan kız ona WU YI FAN diye bağırmıştı. Kim olduğunu merak etmiştim.

LUHAN OC STORY - ASKER. ✔Where stories live. Discover now