yedi

534 68 97
                                    

Aklımda yalnızca bir soru vardı: Nasıl?

Nasıl olurdu da şu an onunla burada oturuyordum, Gerard'ın ağzından böylesi kelimeler dökülüyordu, gözleri ışıl ışıl parlıyordu?

Bilmiyordum.

Kelimeleri beni büyülemişti.
İlk defa birinin beni seviyor olma ihtimalinin getirdiği heyecandan mı, yoksa sert rüzgarın tenimde yarattığı ürpertiden mi bilinmez, tüylerim diken diken olmuş, bütün vücudum kaskatı kesilmisti ve daha önce tanışıklığım olmayan bir yerinde duramama hissiyle karşı karşıyaydım. Midemdeki kramplara ise oldukça yabancıydım, şu meşhur olayı sonunda yaşıyordum, asla tahmin edemeyeceğim biri, asla tahmin edemeyeceğim bir yer ve asla tahmin edemeyeceğim bir zamanda.

Yani, daha bir hafta önce kim Gerard'ın dudaklarına yapışmamak için kendimi zor tuttuğuma inanırdı ki?

"Ah," Gerard toparlanır gibi oldu, "Senin için çok ani oldu değil mi? Tüm bunlar? Elbette öyle oldu, aptalın tekiyim." Ne dediğini anlamıyordum, sadece pembe dudakları ve onları takip eden gözlerim vardı."Bak Frank, kabullenmek zorunda değilsin. Istersen şimdi gidebilir ve bir daha karşına çıkmayabilirim, yüzümü bile görmek istemeyeceksindir eminim bu yüz..."

İşte.
Yapmıştım.
Belki de hayatımda ilk defa kalbimi dinlemiş ve onun buyruğuna uymuş, Gerard'ı kendime çekip dudaklarımızı birleştirmiştim.

Harikaydı.

"Bu... ne demek..." İlk çekilen Gerard oldu.

Meraklı gözleri yüzümün her bir zerresinde dolaşıyor, tıpkı benimkiler gibi tur atıyorlardı. Ona samimi bir gülümsemeyle cevap verdim.

"Yani... yoksa sen de beni..." Şoka uğramış gibiydi, kelimeleri biraraya getirmekte zorlanıyor, kekemeliyordu.

"Evet Gerard, ben de." Onun heyecanı benim tüm o tedirginliğimi götürmüş, yerine kuş cıvıltıları getirmişti. Ikimiz de sırıtıyorduk, ikimiz de mutluyduk.

Biran sonra Gerard uzaklaşmaya ve somurtmaya başladı.
"Sen ciddisin." Dedi çatılmış kaşlarıyla. Ne olduğunu anlamamıştım, yanlış bir şey dememiştim ve bu ani tepkisine anlam veremiyordum. "Yani... aman Tanrım Frank, sen ciddisin!" Ben daha ne olduğunu anlamadan Gerard üzerime atıldı ve kollarını sımsıkı iki yanıma sardı. Ben ise öylece dikiliyordum.

Gerard'ın bu ani ruh hali değişimlerine alışmak zor olacaktı.

"Meşhur umutsuz aşklardan biri olacak sanıyordum, senin de beni seviyor olabileceğin ihtimalini aklımdan bile geçirmemiştim!" Dedi hala kolları bana sarılı halde omzumda konuşarak. Tedirginlikle kollarımı beline doladım, bu hareketimle omzumda hissettiğim kas kasılmalarından Gerard'ın gülümsediğini anlayabiliyordum.

"Aslına bakarsan bunun ben de farkında değildim." Gerard geri çekildi.

"Ne?" Dedi soran gözlerle.

"Yani, şeyi..." o sihirli kelimeyi söylemek benim için zor olacaktı "seni sevdiğimi ben de bilmiyordum. Kendimi her zaman sana bakarken bulurdum, bunun nefretimden kaynaklandığını düşünürdüm ancak her ne kadar kendime itiraf edemesem de bana yaptığın onca şeye karşı sana sinirlenemiyordum. Belki de senden nefret etmemin nedeni de buydu, sana bir türlü sinirlenememem. Dolabıma bıraktığın o arsız çizimler bile içten içe gülümsetirdi beni, bazen benimle uğraşmanla eğlenirdim. Yine de, itiraf etmem gerek, vaktimin çoğunu sana küfür etmekle geçirirdim. " Güldük, "Senden ne zaman hoşlanmaya başladığımı hatırlamıyorum ancak birlikte hastaneye gittiğimiz gün kesinleşti. Sonunda fark etmiştim ve bunu kabullenemeyip seni kovdum. Bugün beni öpünce de... daha fazla içimde tutmanın bana hiçbir faydası olmayacağını düşünüp ardından koştum ve işte, buradayız."

Derin bir nefes aldım.
Böyle anlatınca ne kadar da kolay görünüyordu, kafayı yediğimi düşündüğüm saatleri sadece ben bilebilirdim.

"Ah, Frankie... biz şimdi..." hınzır gülüşlerinden birini gönderdi "sevgili miyiz?"

Yanaklarımın alev alev olduğunu hissediyordum, oldukça komik gözüküyor olmalıydım ki karşımda duran Gerard'ı kıkırdatmaya yetmişti.
"Eh.... sanırım, yani.... öyle işte." Dedim saçlarımla uğraşırken.

Gözlerim yerde, ellerim bir o yana bir bu yana savrulan saçlarımda ve Gerard karşımdaydı. Hayır, sevgilim, erkek arkadaşım Gerard. Hatta Gee. Aman tanrım.

Gerard tekrardan bana sarıldı ve kafasını omzuma yasladı. Gerard tarzı sarılmalar genelde yıkıcı ve denge bozucu olsa da bu sakin bir sarılmaydı, kedi gibi kıvrılmıştı.

Uzun, kızıl saçları tıpkı benimkiler gibi uçuşuyor, yüzüme yayılıyor ve burnum tatlı şampuanın kokusuyla doluyordu.

Kollarımla sardım onu.
En son ne zaman bir gün içerisinde birine bu kadar sarılmıştım, hatta birine bu kadar yakın durmuştum bilmiyordum. Gerard tüm 'yapılmaması gerekenler' listemi darmadağın etmişti şimdiden.

"Şey, Gerard?" Ne kadardır böyle durduğumuzdan emin değildim, ancak boynumun tutulmasına yetecek bir zaman olduğu kesindi.

Uykuda olduğundan şüphelendiğim Gerard sonunda cevap verdi.
"Hmmm?"

"Artık ayrılamaz mıyız? Boynum fena halde tutuldu." Kısa boyuma bir kere daha lanet okudum.

Gerard usulca geri çekildi.
"Tanrım Frank, uyuya kalmışım." Dedi esneyip gözlerini ovuştururken.

Gülümsedim.
"Desene kulağımda vızıltılar oluşturan rüzgar değil de senin horultularınmış." Dedim ve ikimiz de güldük.

Geceleri uyuyamadığını anlıyordum, okulda sürekli zombi gibi dolaşır ve esnemekten kendini alamazdı. Gömlekleri, elleri hatta göz kapakları boya lekeleriyle dolu olurdu, fazla düşünmek ve çizmekten uyuyamadığını anlamak için dahi olmaya gerek yoktu.

"Kalksak iyi olacak." Dedi Gerard cebindeki telefona bakarken.

"Evet." Ayağa kalktım.

Ardından Gerard da kalktı ve üzerimizi sirkeledikten sonra yürümeye başladık.

"Hey, Frank. Dur." Dedi Gerard ve arkamda bir yere baktı. Hey, tahmin ettiğim yere mi bakıyordu yoksa...

Kalçama inen darbeyle sarsıldım. Aman tanrım, az önce Kalçama şaplak mı atmıştı o? Aman tanrım aman tanrım aman tanrım.

Ben tecavüze uğramış gibi bakışlar atarken Gerard gülmekten yerlere yatıyordu.

"Sadece biraz toprak kalmıştı." Dedi kahkahalarının ortasında.

"Oldukça hoşuna gitmiş gibi görünüyor." Dedim içimdeki gülme güdüsünü bastırmaya çalışırken. O böyle gülerken somurtmak imkansızdı.

"Ne kadar hoşuma gittiğini tahmin bile edemezsin." Bugün eve bir domates gibi döneceğim kesinleşmişti.

"Nasıldı bari?" Dedim sonunda ben de gülerek.

"Hmmm." Çapkınca kaşlarını kaldırdı, "Sıkı."

İnanın kurgunun nereye gittiğini ben de bilmiyorum.

Gözlerinin Ardındaki Işık ~FrerardWhere stories live. Discover now