ondört/final

483 52 152
                                    

Dolabım tıpkı evin diğer her noktası gibi dağınık, birbirinden bağımsız parçalarla doluydu. Bu yönden zihnimi andırdığı söylenebilirdi, en azından Gerard yanımda olmadığı zamanlar. Gerard zihnimi berraklaştırıyordu, diğer her şeyi unutturuyor ve gözlerinden başka hiçbir şey görmememi, kalp atışlarından başka hiçbir şeyi hissetmememi sağlıyordu. Burada olmadığı her saniye beni boğuyor, dakikalar mezarımı kazıyor ve saatler gömüyordu.

Terden enseme yapışmış saçlarımı parmaklarımla karıştırıp, karşımdaki yığına gözlerimi diktim. Resmi giyin, demişti Gerard, resmi bir eğlence olacaktı. Çocuk doğurma konusunda ne kadar bilgiliysem, ki hiç değildim, resmi giyinmek konusunda da o kadar bilgiliydim ve Gerard bunu en az benim kadar biliyordu.

Fakat, onun için yapabilirdim, onun için her şeyi yapabilirdim. Kırışık kıyafet tomarının yanından geçip, askıları biraz kurcaladıktan sonra gözüme kestirdiğim siyah ve uzun süredir orada beklediğini belli eden tozlara sahip olan takım elbiseye ulaştım ve öksürmeme mani olamadım.

Ne zamandır oradaydı?
Sene? Asır?

Üzerindeki tozları elimle uzaklaştırıp, eski görünüşlü takım elbiseyi üzerime tuttum ve aynanın karşısına geçtim. Ancak baktığım, ne takım elbise ne de üzerime oturup oturmadığıydı.

Baktığım şey; göz altlarım ve çatlak, şiş dudaklarım -bu Gerard'ın bir eseriydi-, az önce kusmuş gibi görünmeme neden olan ten rengim, kilo kaybından dolayı iyice belirginleşmiş köprücük kemiklerim ve titreyen ellerimdi.

Anne Rice kitaplarından fırlamış vampir karakterleri andırıyordum ve tek eksiğim, elimde tuttuğum kanla dolu bir şarap bardağı ve kollarımda bulunması gereken kızıl hatundu. Ancak bu tamamlanamaz gibi görünüyordu çünkü kan içecek mideye sahip değildim ve kızıl hatunum şu an bir parti için hazırlanmaktaydı.

Burnumu kırıştırıp, tozun yanında başka bir koku daha aldığımı fark ettim, depo kokusu. Ve o an bu takım elbisenin nereden geldiğini anladım, her sezon sonu indirime giren malzemeleri koydukları depo, annemin tabiriyleyse Tanrı'nın Hediyelerini Bahşettiği Mekan. Mallar gerçekten çok ucuz olurdu ve annem, hastalığı ilerlemeden önce sıkı bir takipçisi olduğu bu yerde, mezuniyet törenim için bir takım elbise bulmayı başarabilmişti.

O hep mezuniyet günümü hayal ederdi, yanımda olacaktı, babam olmayabilirdi ama o ikisi de olacaktı, tüm varlığıyla orada beni izleyecek, konuşmamı yaparken gözyaşlarını tutamayarak tezahüratlar yapacak, kepimi atarken kameraya alacaktı. Hep bunları düşünürdü, lise seçimlerimde bahçesi büyük olan, böylece mezuniyetimi büyük bir alanda kutlayabileceğim bir lise seçmemi istemişti. Ağlarken makyajının akmaması için çıkmayan rimel bile almıştı, ve şimdi o rimel, masasında öylece duruyordu.

Şimdi asla mezun olduğumu göremeyecekti.

Yokluğunu öyle derinden hissediyordum ki, İsa'ya çakılan kazıklar yanında kıymık kalırdı. Onu kaybetmek en büyük ızdırabımdı. Hissettiğim uyuşukluk, çaresizlik sonucu dizlerimin üzerinde yere yığılmam kaçınılmazdı.

Gerard kendimi saldığımı söylüyordu, vazgeçtiğimi. Ona nasıl tutunduğumu görmüyordu, nefes almak için gülüşüne nasıl da muhtaç olduğumu bilmiyordu.

Ve o gülüş için, bir kere daha yığıldığım yerden kalktım. Gerard beni yıkıyor muydu, yoksa yükselmeme mi neden oluyordu bilmiyordum, birinin hem katiliniz hem de kurtarıcınız olması mümkün müydü? Çünkü Gerard benim için tam da öyleydi.

Doğruldum ve takım elbiseyi hızla üzerime geçirdim, kokusu umurumda değildi, ona müdahale edersem, annemin bütün anısını silecekmişim gibi geliyordu.

Gözlerinin Ardındaki Işık ~FrerardDove le storie prendono vita. Scoprilo ora