1

1.3K 116 215
                                    

Merhaba. Beni tanımıyorsunuz. Çünkü ilk defa fanfic yazıyorum...
Umarım okuduktan sonra psikolojimin bozuk olduğunu düşünmezsiniz çünkü bu hikaye daha çok ''Bir Frerard fanfici nasıl Burcu'ya uygun bir şeye çevirebiliriz?'' gibi bir şey. 
Beni tanıyanlar anlar zaten.

Siz de birkaç bölüme, beni tanıdığınızda anlayacaksınız. İyi okumalar.

***
Ormanda yürüyüşe (!) çıkmak pek de iyi bir fikir değildi. Bunu henüz yeni anlamam üzücü ve utanç vericiydi. Çünkü gece olmuştu ve ben kaybolmuştum.
Piercingimle oynarken kasvetli ormana bir kez daha baktım. Sonumun geldiğini hissediyordum. Birkaç saniye sonra, üstüme atlayacak bir kurt çıkacakmış gibi hissediyordum. Korku, inanılmaz bir duyguydu. Ve ben bu duyguyu daha önce hiç bu kadar derinden hissetmemiştim. 

Telefonum çekseydi şu ana kadar yüz defa çalmış olurdu. Anne ve babam bana ulaşamayınca Ray'i, daha sonra ise üniversitede kaldığım yurdu aramış olmalılardı. Tek sorun şuydu: Kimse bana ulaşamıyordu; ben de kimseye ulaşamıyordum. Yürürken ormanın derinliklerine geldiğimi hiç fark etmemiştim.

Ellerimi birbirine sürterek ısınmaya çalıştım. Tanrım, burası çok soğuktu! Bir kurt tarafından yenmesem bile donarak ölebilirdim. 

''Gecenin bu saatinde, ormanda ne işiniz var?'' Arkamdan gelen bu donuk sese karşı irkildim. Ama daha sonra kurtulmuş olabileceğimi düşünerek sevinçle arkamı döndüm. Karşıma çıkan kişinin görüntüsü ürpermeme sebep olmuştu. Siyah saçları omzuna değen, soluk beyaz tenli ve hafif kırmızı dudaklı bir adamdı bu. Ay ışığında parlayan gözleri dehşet verici, ama bir o kadar da güzeldi.

''Ben-'' derken sözümü kesti:
''Korkmayın,'' dedi. ''Zor durumda olduğunuzu gördüm ve yardım etmek istedim. Yorgunsanız biraz oturun.'' Ses tonundaki ve suratındaki donukluk her ne kadar beni ürpertiyor olsa da, oturup biraz dinlenmeyi tercih etmiştim. O da benim yanıma oturdu.

''İsminiz nedir?'' dedi, doğrudan yüzüme bakarak. 
''Ben Frank.'' dedim ellerimi bacak arama sokup ısıtmaya çalışırken. Yanımdaki yabancının yüzüne bakmak istemiyordum. Onun şeytani bir güzelliği vardı.

''Ormanda yürüyüş yapmak için kötü zamanlama, Frank.'' dedi.
''Biliyorum. Ben-'' Titreyen sesimi kontrol etmekte güçlük çekiyordum. ''Ben kayboldum.''

''Biraz dinlenin. Daha sonra size çıkış yerini gösterebilirim,'' dedi. Derin bir oh çektim. Kurtulmuştum. ''Bu sırada bana burada ne yaptığınızı anlatmak ister misiniz?'' Sesindeki duygusuzluğa yavaş yavaş alışıyordum.

''Ben biraz sinirliydim ve ormana doğru yürümek istedim. Nasıl oldu da kayboldum, hiçbir fikrim yok.'' Son birkaç saati korku dolu geçirdiğim için neden sinirli olduğumu unutmuştum bile. Ve hala hatırlayamıyordum. ''Peki siz neden buradasınız?''

Sadece sustu. Bir katile benzediğini düşündüğüm için sorumu tekrarlayıp onu sinirlendirmek istemedim. Ortam sessizleştiğinde kendimi rahatsız hissetmiştim. ''Telefonum çekmiyor,'' dedim. ''Ailem ve oda arkadaşım beni merak etmiştir. Gitsem iyi olacak.'' Suratını bana çevirdiğinde göz göze gelmiştik. 

Tanrım! Onun ölümcül güzelliği kanımı donduruyordu.

''Öyleyse sizi götüreyim.'' dedi ayağa kalkarken. Aynı şekilde ben de ayağa kalktım. Ondan kısa olmam beni rahatsız etmişti. Gerçi... Ben herkesten kısaydım.

Yürümeye başladık. Arada sırada benim hakkımda soru soruyordu. 
''Neden sinirliydiniz?'' dedi, gözünü yoldan ayırmadan. Neden sinirli olduğumu düşündüğümde aklıma gelmesi çok da uzun zaman almadı. Sahte bir gülümseme oluşturarak cevap verdim:
''Birisiyle kavga ettim. Önemli bir şey değil.'' 
''Ormanda kaybolmanıza yol açtığına göre önemliymiş.'' Cevap vermedim. Ben cevap vermediğim için ortamda oluşan sessizliği bozmaya tenezzül etmemişti. Bu yüzden bu kasvetli ormanda sadece yürüdük. Onu takip ediyordum ama nereye gittiğimizi bile bilmiyordum.

O anda kafama dank etti. Biz gerçekten ormanın çıkışına mı gidiyorduk?

Yürümeyi kestim. ''Şey-''
''Endişelenme, Frank. Seni kandırmadım. Çıkışa geldik.'' Eliyle gösterdiği yere baktığımda, ormanın burada bittiğini gördüm. 

''Ben... Teşekkür ederim, Bay...'' Onun ismini bilmediğimi o anda fark etmiştim.
''Gerard,'' dedi. ''Tanıştığımıza memnun oldum, Frank. Eğer bir daha karşılaşırsak, umarım bu daha az acınası bir halde olduğunuz zamana denk gelir.''

''Evet,'' diyerek güldüm. Gözüm onda değil, karşıdaydı. ''Teşekkür ederim, Bay Ge-'' derken ona döndüm. Ama orada yoktu. Ne zaman gitmişti ki?

vampires will never hurt you / frerardWhere stories live. Discover now