The Pretty Reckless - House On A Hill

***

"Dostum, şu kapıyı ne zaman açmayı düşünüyorsun?"
Bob ve Ray, kapıya, kıracak şiddette vuruyorlardı. Bense odayı ele geçirmiş ve kendimi kilitlemiştim.

"Beni biraz yalnız bırakın!" diye bağırdım. "Birazdan yanınıza gelirim." Bu süreçte onlara söyleyebileceğim bir yalan uydurmayı planlıyordum. Ne diyebilirdim ki? İnsan olmayan bir varlığın işlediği cinayete tanık oldum. Ya da ben bir şizofrenim.
Ah! Kesinlikle yalan söylemek daha kolaydı.

Oturduğum yerden kalkıp odada birkaç tur attım. Burada kendimi güvende hissediyordum ve ayrılmak istemiyordum. Aslında birkaç gün boyunca buradan çıkmamak güzel olabilirdi. Ya da hiç çıkmamak.

Son birkaç saat boyunca zihnimi ondan uzak tutmaya çalışmıştım ama bu hiçbir fayda etmiyordu. Düşünmek istediğim ama düşünmekten korktuğum şeyler vardı. Zihnimi daha fazla zorlamak yerine serbest bırakmalıydım belki.

Hızlı bir şekilde odadan çıkıp salona gittim. Bob ve Ray televizyon izliyorlardı.
"Odadan çıkmana sevindim. Tanrı aşkına, bütün gün orada ne yaptın?" dedi Ray. Doğrudan onun yüzüne baktım.

"Senin yarın dersin yok mu? Neden hala buradasın?" Konuyu değiştirerek sadece zaman kazanmaya çalışıyordum. Bu sırada bir türlü uyduramadığım bir yalan düşünüyordum.

"Yarın pazartesi. Dersim geç başlıyor." dedi Ray. Yarın dersim yoktu ve Ray'inkinin geç başladığını unutmuştum. Yalan uydurmak konusunda acele etsem iyi olacaktı. Çünkü açacak daha ilgi çekici ve farklı bir konu bulamıyordum.

"Her neyse," dedim. "Ne izliyorsunuz?" Bob'ın bir elinde kumanda, diğer elinde patlamış mısır vardı. Ray de diğer uzun koltukta yatıyordu. Yani bana kalan yer tekli koltuklardan biriydi. Televizyona en yakın olana oturdum.
"Aslında henüz işin 'izleyecek bir şey bulma' kısmındayız," dedi Bob. Bir kanalda durdu. "Uzun zamandır televizyonda vampir filmlerine rastlamıyordum." diyerek kumandayı elinden bıraktı.

"İzleyecek daha iyi bir şey yok mu?" dedi Ray.
"Böceklerle ilgili belgeseller, saçma diziler ve çoğunlukla pop müzik çalan müzik kanalları dışında mı? Hayır, yok."

Hiçbir şey söylemeden filmi izlemeye başladım. Soluk tenli, kırmızı gözlü ve ağzı kanlı olan vampire birkaç saniye bakınca kafama dank etti.

Vampirler, dedim içimden. Olabilir mi?

Hayır, hayır. İmkanı yoktu. Gerard'ın vampir olma olasılığını düşünmemeliydim bile. Vampirlerin gerçek olduğunu düşünmek bile aptalcaydı.
Ama içimdeki korku ve şüphe, gerçeği öğrenmeden asla geçmeyecekti. Peki bu histen ne zaman kurtulacaktım? Merak etmek bana zarar veriyordu.

Yerimden kalkarak pencereye doğru yöneldim. Işıklar kapalı olduğu için gökyüzündeki yıldızlar daha belirgin gözüküyordu. Onlara baktım. Uzunca baktım. Yanıp sönen ışıkları yüzünden, onların bana göz kırptığını düşünürdüm hep.
Gözümü aşağı çevirdiğimde onu gördüm. Karanlığın içinde, Gerard bana bakıyordu. Göz gözeydik. Beni beklediğini anlayabiliyordum. Belki de bu işi bitirmek en iyisi olacaktı. Yoksa eminim ki, Bob veya Ray onu fark edecekti.

''Ben bakkala gideceğim.'' dedim camın önünden ayrılırken. 
''Bak bu iyi bir fikir,'' dedi Bob. ''Hazır gitmişken iki paket Camel al.''

vampires will never hurt you / frerardWhere stories live. Discover now