Hey... Sanırım onuncu bölüm final olacak. Belki uzatırım ama bilmiyorum.

The Veronicas - Untouched

***

Donakalmıştım. Gerard'ın soğuk dudakları, benim sıcak dudaklarıma değdiğinde ilk başta ürpermiş, sonra şok olmuş, sonra ise bir boşluk oluşmuştu içimde.

Gerard dudaklarını benimkilerden çektiğinde birkaç saniye kendimi toparlayamadım.

"Üzgünüm," dedi. "Benimle aynı şeyleri hissetmediğini bilip de bunu yapmak aptallıktı." Tuttuğu kolumu bırakıp başını eğdi.

"Hissetmediğimi nereden biliyorsun?" Bu cümleyi ağzımdan kaçırmıştım. Ona resmen itiraf etmiştim. Ve kendime de.

Gerard bana tekrar yaklaştı. Artık hem duygularımı, hem de karşımdaki adamı kabullenmeliydim. Haftalardır kendimle verdiğim bu savaş gereksizdi.

"Ne dedin sen?" dedi Gerard. Aramızdaki mesafe oldukça azdı. Ama ben kısaydım ve onun yüzüne bakmak için başımı kaldırmam gerekiyordu. "Sen de mi bana aşıksın yani?" Ses tonundaki heyecan beni etkilemişti.

"Evet," dedim gözlerimi kapatarak. "Üzgünüm." Yalan söylemiştim. Bunun için üzgün falan değildim. Zaten üzgün olmamı gerektirecek bir şey de yoktu. Biraz korkuyordum, evet. Ama buna alışacaktım. Alışmaya başlamıştım bile.

''Özel olduğumu düşündürmen kalbime dokunuyor,'' deyip gülümsedi, Gerard. ''Keşke daha uzun kalabilseydim ama güneş doğacak.''

''Seninle gelebilir miyim?''
Ne diyordum ben böyle? Aklımı kaçırmış olmalıyım. Bunu sormak hem biraz saygısızlık, hem de garipti. Ama ben anahtarımı unutmuştum. Gece eve dönemezdim ki.

''Tabii,'' dedi Gerard. ''Ama acele edelim. Yoksa güneş tenimi yakacak. Bunun verdiği acıyı tahmin bile edemezsin.'' İkimiz de birbirimize bakarak gülümsedik. Mutlu hissediyordum. Bir canavara beraber mutlu hissediyordum.

***

Yaklaşık on dakika içerisinde Gerard'ın yaşadığı eve gelmiştik. Bu kadar hızlı olma sebebimiz, güneşti. Gerard için hayat gerçekten zor olmalı. 
''Uykun varsa uyuyabilirsin,'' dedi Gerard, koltuğa otururken. ''Ben uyumuyorum, bilirsin.'' Vampir olmanın başka bir berbat yanı bu olsa gerekti; uyumamak.

''Hayır,'' dedim. ''Her ne kadar gece uyuyamadığımı düşünsem de, sanırım birkaç saat uyumuşum. Yani uykum yok.'' Gerard'ın karşısındaki koltuğa oturup evi inceledim. Tamamen dolu olan eski bir kitaplık dikkatimi çekmişti.

''Kitaplığına bakabilir miyim?'' dedim utangaçça. 
''Sormana gerek yok.'' İznimi aldıktan sonra ayağa kalkıp kitaplığa doğru yöneldim. Tozlu rafların üstünde elimi gezdirerek kitaplara bakmaya başladım. Genel olarak çok eski zamanlarda yazılmış, gotik korku kitapları vardı.

''Eskiden,'' dedi Gerard. O anda bana baktığını anlamıştı. ''Yani vampir olmadan önce, tam bir çizgiroman hastasıydım. Hatta çizerdim de.'' Bunu duyduğumda biraz şaşırmıştım. Bir çizerden çok, şaire benziyordu.

''Gerçekten mi?'' dedim heyecanlanarak. ''Bu mükemmel. Neden artık çizmiyorsun?''

''Çünkü, Sevgili Frank,'' dedi ayağa kalkarken. ''Artık hayat enerjim çizgiromanlara yetmiyor. Kendimi hüzne boğdum. Hayır, ben değil. Bu istemeden oldu.''
Gözlerindeki boşluk nasıl böyle hüzün kaplı olabiliyordu ki? Bir boşluğun ifade edebileceği çok şey olduğunu bu adamı tanıdığımdan beri öğrenmiştim.

''Keşke seni mutlu edebilseydim.'' dedim. Çünkü ne diyebileceğim hakkında hiçbir fikrim yoktu ya da ben sadece kelimelerden kaçıyordum.

''Sonsuza kadar yaşayacak ve karnını doyurmak için insanları öldürmek zorunda olan bir adamı mutlu etmek imkansız sanırım,'' dedi. ''Sonsuza kadar yaşayacak olmamın en kötü tarafı şu ki; senin ölümünü göreceğim. Sonunda yalnız kalan yine ben olacağım. Sen yaşlanacaksın ve öleceksin. Ben sonsuz gençlikle lanetlendim. Öldüğünü görmek acı olacak.'' 

Kendimi tutamadım ve ona sarıldım. Tanrım, o çok güzeldi. Gördüğüm en güzel kişiydi.

''Frank,'' dedi kulağıma fısıldayarak. ''Ben açım. Ve çok güzel kokuyorsun. Benden ayrıl. Yoksa dayanamam.'' Bu cümleden sonra aşk umurumda bile olmamıştı. Salaklık edip ona sarılmaya devam etmeyecektim. Hemen onu bıraktım.

"Eğer acıktıysan," dedim. "İstersen gidip bir şeyler iç. Ben seni burada beklerim. Yani... Gelirdim, biliyorsun ama... Bu manzarayı görmek istediğimden emin değilim." O, kanla besleniyordu ve bu beslendiği zamanı zaten bir kez görmüştüm. Tekrar göresim yoktu.

''Beni burada bekle o zaman.'' dedi Gerard. Ardından yanımdan çekilip üst kata çıktı. Ben de burada, alt katta gezinmeye başladım. İlk fark ettiğim şey, Gerard ve Mikey'nin fotoğrafının bulunduğu sehpanın üzerindeki bir kağıttı. Gerard'ın özeline bakmam pek hoş bir şey değildi ama merakıma yenik düşüp kağıdı elime aldım ve okumaya başladım:


      Ailemizi lanetlemiş bir canavarsın, Gerard. Kendi hayatın için başkalarını öldüren, bencil bir ucubenin tekisin. Kendi hayatın bu kadar önemli mi? Bir canavarın hayatı, bin insanın hayatından değerli mi?
O insanları kurtaracağım, Gerard. Kardeşimin bir yaratık olduğu düşüncesine dayanamıyorum. Bu yüzden senden nefret ediyorum. Şeytanın vücut bulmuş halisin. Benim kardeşim olduğuna inanmak istemiyorum.
Bekle, zaten değilsin ki. Benim kardeşim sevecen bir insandı, kana susamış bir canavar değil. 

     Ne olursa olsun, Gerard. O insanları elinden kurtaracağım. Kendi kardeşini öldürmüş bir katil değil; insanları bir canavarın elinden kurtarmış bir kahraman gibi hissedeceğim.

-Mikey Way

''Demek sevgili kardeşimin bana yazdığı mektuplardan birini gördün,'' Arkamdaki bu ses beni ürkütmüştü. Hızlıca döndüğümde, Gerard'ın kederli suratıyla karşılaştım. ''Onları okuma. Benden nefret etmeni istemiyorum.''

Dudaklarında kan damlaları bulunan Gerard'a baktım. Ne olursa olsun ondan nefret edemediğimi kabullenmiştim artık. Dudağında bir insana ait kan damlaları olsa bile.

vampires will never hurt you / frerardWhere stories live. Discover now