Cahil annem

752 32 33
                                    

Selamlar. Her kese mutlu gün dilerim.
Öncelikle söylemeliyim hikaye hayat hikayesi değil, yazarın hayal ürünü sadece bu hayatı-  CEHALETDE hayatı dünyada bir çok kadın yaşıyor ve bu onların hikayesi.
Burada kalın, buralar değerlenir :)))
Yorumlarınız benim için çok önemli yorum bildirmeyi unutmayın)
Sağlıcakla kalınız:*
Doğduğum zamandan beri ben hep kötülükler, şanssızlıklarla arkadaş büyümüşüm. Can dostum Şanssızlık kendisini annemin sütündede göstermiş ki,ben üç aylıkken annem yaşadığı streslerden dolayı sütten kesildiğinden bir yaşıma kadar keçi sütü ile beslenmişim. Bebekken kimse beni oynatmaz, abilerim, ablalarım bile benden uzak tutarlarmış, "Allah korusun, ya benim bu anneden geçen "lanetim" onlarada geçerse.. nasıl olur? Ali ağanın soyun kim devam etdirir?" diye düşünmüşler. Annem hep "sen bebekken ağlamaktan ölsen de, kimse sana bir bardak su bile vermezdi" söylerdi. Zaten ölsem kimin umrunda olurduki?.. Babamın mı? O benden doğulurken vazgeçmişti. Onun diğer on çoçuğu zaten ona yeterdi. Belki oğlan doğulsaydım beş oğulu altıya katladığım için  biraz babama değerli olurdum ama ben "lanetli" kızdım ve damarlarımda annemin "lanetini" taşımak zorundaydım. Ben bunları hatırlamasamda yedi yaşımdan sonraki hayatımı net hatırlamaktayım. Babam aşiret ağası  olsada biz "lanetliler"-annemle ben konağın avlusundakı kulubede kalıyor, hiç de güzel şeyler yemiyor, hatta eti yalnız ramazan ve kurban bayramında tada biliyorduk. Artık babamın karılarının gönlünden ne koptuysa "bin bereket" derdik. Ama bazen ablalarımın bir dileyi kabul olduğunda bana bir tabak yemek verirlerdi; etli yemek. Çoçukken Allaha kendi dileklerimden çok ablalarımın dilekleri kabul olsun diye dua ederdim. Biraz büyüdükte beni aslında dilenci yerine koyduklarımı anladığım için bana verdikleri o- etli yemeği siyah ve beyazla süslenmiş "Canda" isminin sahibi konağın sevimli köpeğine vermiştim.

Söylediğim gibi yalnızca yedi yaşımdan sonrakı hayatımı hatırlıyorum ve  hatırlamam  o günden yani,  yedi yaşımın tamamından başlıyor. Neyi hatırladığımı sorarsanız hiç de hoş şeyler hatırlamam. Haziran ayının on beş idi. Sıcak güneşli gündü. Doğum günümdü. Sabah gözlerimi mutlu açmıştım, çünki annem bana "doğum gününde sana etli bir yemek yapacam" deye söz vermişti. Uyandığımda  sanki burnumda etin kokusu, ağzımda tadı vardı. Son zamanlar  galiba ablalarımın dilekleri kabul olmadığı için olsun ki, artık  etli yimek gelmiyor ve bu nedenlede bu gün et yeyeceyimi düşünmek beni dahada mutlu ediyordu. Öyle mutluydumki, artık babamın o suratsız, cellat tek acımasız karıları beni dövseydilerde keyfimi bozamazdılar.

O sabah yatağımdan kalkıp, çok eski elbisemi ve üzerinede o iğrenç kara baş örtüsünü giyerek hemen konağa ordanda annemin yanına koştum. Annem ahırın pisliklerin temizliyor, söylenerek süt için annesine koşan yavru buzağını ayırmaya çalışıyordu. Beni görünce, elini buzağıdan çekerek "ah, güzeller güzelim oyanmış mı?"  beni bağrına basıp saçımı koklarcasına kulağıma "iyiki doğdun" fısıldadı. Annemden çok kötü koku gelse de bu benimçin en güzel kokulardan başda geleniydi. O beni yedi yaşıma kadar bu hayatta seven tek kişinin kokusuydu. Annemin kokusunu içime çekip ayrıldım ondan ve "bana verdiyin  o sözü unutmadin değilmi? dedim şımarıkca.

Annem çok derin nefes alarken,  "unutur muyum hiç?" gözlerini benden kaçırırcasına "bu gece sana dünyanın en bol ve güzel etli yemğini yapacağım" deyip sonra sanki ne isə düşünerek üzüldü. Ardıyca "ama bunun için bu gün bu konaktan her kesden habersiz ayrılmamız lazım" diye ekledi.

"Ama anne neden? Babam görürse döver bizi" başımı pislik kokan kapıya yaslayarak "sende yemek yapamazsın bana" diye üzgünce cevap verdim. O an dövülmekten çok eti itereceğim korkusunu  duymuştum ve bu  o zaman beni hayatta her şeyden daha cok üzüyordu.

"Yavrum zaten evden çıkamazsak da sana o yemeği yapamam ki." Sertleşmiş ve kirden kararmış elleriyle omuzuma dokunarak "Eti kasapdan almazsak ben nasıl etli yemeğ yaparım?" demesi ikna edici tarzdaydı. Aradan zaman geçtikçe Kadının üzüntüsü daha da artıyor, gözlerini daha çok kaçırıyordu.

"Sen eti kasapdanmı alacaksın? Babam vermiyecek mi?" Oysaki daha dün yatağıma uzandığımda babam için değerli olduğumu düşünüp sevinmiştim.."E ama senin paran yok ki" dedim. Bir parça ekmek için bile paramız yokken annemin et alacağını duyduğumda Rebabın(babamın karısı) hep şeytan gözü dediği gözlerim yerinden çıkacak gibi olmuştu.

Annem konuşmanı bitirmek isteğinden "sen her şeyi boş verde gece eti yeyeceğin ana odaklan" söyledi. Beni neyin mutlu edeceğini biliyordu.

"Pekala sen nasıl diyorsan öyle olsun"dedim eteğimden tutup etin hayallerile ahırda dans yaparmış gibi döndüğümde.

Annem öğleye işini ancak bitirebildiğimden Kahvaltımızıda o zaman yaptık. O gün annem çok tedirgin gözüküyordu. Herhalde konaktan nasıl çıkmamızı düşünüpte rahatsızlanıyor deye düşündüm, çocuk aklımla. Yemeği bitirir bitirmez "koş dışarıya bak, gör kimse var mı? yoksa hemen çıkalım" dedi son lokması daha ağzında kekeleyerek annem. Tedirginliği diline de dökülmüş, rengise bembeyaz olmuştu. Ama günden kararmış tenine  beyaz cok yakışarak yer etmişti.

Geçen hafta gelmiş ve artık yeteri kadar kurumuş ekmeğin son parçasını sofraya koyup baş örtümü alarak hemen dışarıya fırladım. Her tarafa baktım. herkes öğle yemeğinde olduğundan dışarıda kimse yoktu, babamın sevimli köpekleri ve arka taraftaki tavuklar hariç. İçeriye kosup aneme haber verecekdimki, annemin sesini duyduğumdan kapı arkasına kenetlenerek dinlemeye başladım. Ellerini uçacakmış gibi olan tavanımıza doğru uzatarak dua ediyordu. "Allahım beni affet!! Sana yalvarıyorum bu edeceğim çok büyük günaha için bana büyük bedeller ödetme! Mecburum! Mecburum Allahım!"hep şikayetlendiği dizlerini kaldırarak "Benim yüzümden bütün hayatı mahv olmuş o yavruya bu mutluluğu yaşatmalıyım. Yalvarırım affet!" Söylerken sözler dilinden, yaşlar gözünden dökülüyordu. Çok çaresizliyi her halinden belliydi; aramsız akan göz yaşlarından, daha dün mandanın tepiğinin değdiği kanamış dizinin yere atmasından, gökten medet umurmuş gibi tavana dikilmiş gözlerinden. Çocukda olsam vücudumun bir yerinde vicdan vardı. Bir gecelik et için annemin çektiği istıraba sakin kalamazdım.

Anneme yaklaştım, arkadan sarıldım.  "anne!" dedim "bunu yapmak zorunda değilsin!" daha da başımı boynuna bastırarak "bende senin gibi konakdan ayrılmakdan korkuyorum. Gitmeyelim"sonra annemin yaşlarını silerek devam ettim "hem gitmezsek ne babam bize kızar, ne Allah seni cezalandırır. Hem bence babam bu günü unutmamışdır, aksama bize yemekde yollar. Belki  de etli olur. ne diyorsun?"

Annem saçlarımi okşayarak "güzelim,keşke dünya senin bildiğin gibi bir masumm yer olsa" deyip,  öptü yanağımdan. Sonra ayağa kalkarak "dışarda kimse varmı?" diye sordu.

"Hayır, galiba her kes yemek de"

"Güzel! hadi çıkalım!"

Konağın arka kapısından dışarıya çıksakta  kimseye yakalanmayalım diye   ara mahelleler ile hareket etmeye başladık.  her kes siyaha büründüğü için dışarda kimin kim olduğu bilinmesede annem yinede tedbiri elden bırakmıyor, kimseden selam bile almıyorduk. 10 dakika yürüdükten sonra kasap Sadık'ın dükkanına ulaştık. Annem hemen içeriye geçip "eti götürmeye geldik" dedi, korku karışık fısıltıyla.

Adam iğrenç bakışları ile annemi baştan ayağa süzerek "Fatma hanım,ne acele ediyorsunuz?" Bıyıklarını eliyle oynatarak "verdiğiniz sözü unutdunuzmu yoksa? Biliyorsun dediğimi yapmadan sana beş gram et bile yok" söyledi.

"Delimisin, Sadiq? Görmüyormusun yanımda çocuk var?" diye, kekeledi annem. Nerdeyse ağlayacaktı ama ne fayda karşısında ki adam kocasındanda acımazsızdı.

"Sen o küçük beyninle nelerde düşünmüşsün, aklın sıra beni oyunamı getireceksin, Fatma hanım? Tabi çocuğun yanında sana acıyacağımı düşündün, ama yok öyle şey."

Annem çok yalvarıp yakarsa da adam bir türlü inadından vaz geçmedi. İstediğim hemen olsun diyordu. Ben hiç bir şey anlamazcasına  bir kenarda durup annemle adamın kısıt seslerle olan kavgasını izliyordum. Adam sanki tehditkarcasına sesinin tonun kaldırınca  annem aksini yaparak fısıldıyordu. Sonunda kasabın istediği olmuştu; annem adama teslim oldu " sen istediyin gibi olsun" demekle yetindi çaresizliğinde.
Yazımı sevmezsenizde yanlışlarımı düzeltmem için yorumunuzu bildirin:)
Hoşçakalın :*

CEHALETde KADINWhere stories live. Discover now