Kadın olmanın bedeli

424 24 16
                                    

Merhaba arkadaşlar. Nasılsınız? 11gün aradan sonra yeni bölümümüz geldii (geç olsun güç olsun)
Fakat pek bekliyorsunuzda denmez. Artık bakış sayı çok az olmaya başladı. Belkide sıcaktan dolayı belkide yazımı sevmediğiniz için. Ya da günün taleplerine uygun değil hikayem. Ama bu az bakış benim hevesimi kıra biliyor.
Severseniz sevdiğinizi, sevmezsenizde yanlışlarımı yorumda bana bildirmeyi unutmayın:*
Beğenirseniz lütfen oylamayı unutmayın🌚
Hepinize saygılar sevgiler 🌞

"Bir doktor torunu olarak anladığım kadarıyla bayım,şeker hastasısınız. Haklımıyım? " ses tonu korkunç sertti. İnsanln gözlerine acımasızca bakan bakışları bana  özel sevgi ve merhamet dolu bakışlarla kıyaslanamazdı bile. Sert fakat hâlâ sakin.
Ömer'in annesinin babası bir Doğulu olsada hayatını ve işini Batıda kurmuş, özel hastaneye sahip bir doktor- endokrinoloji uzmanı. Ömer'e on beş yaşından beri bir çok tıbbi kitaplar okutmuş, hastanesinde beraber hastalara bakmışlar. Bu yüzden Ömer'in tıbbi bilgileri bir tıp öğrencisi kadar. Kendisi ne kadar da radyoloji uzmanı olmak istese de dedesi sayesinde endokrinoloji bilgilere daha iyi sahiblenmiş.
"Ağam, bunun ne önemi varki?" Herkesin yüzüne bakarak yanlış birşey yapmış çoçuklar gibi; gözleri dolu, dokunsan nerdeyse ağlayacak gibi "evet, artık on yıldır" dedi.
"O zaman görmeniz baya kötü olmalı?" sorduğunda hayalinde olduğu ve benim de babamın "karısını doktora götürecek kadarda erkekliği yok" demesinler diye annemi yılda bir iki kere hastaneye götürdüğü zaman kasabada gördüğüm doktorlar gibi değil aynı kitaplarda anlattığı özel dedektifler gibiydi; yerinden kalkmış, odanın içinde bu taraftan o tarafa anlamsızca yürüyor ve deniz gözlerini bir an için bile insanın yüzünden çekmiyordu."siz nasıl oldu da karanlık da çitten düşen birini gördünüz? Deminden benim bile nerede olduğumu bilmiyorsunuz"
"Benim görmen çok iyi." Kekeleyerek "Sizi görmediğimide nerden çıkarttınız?" Adam baya öfkeliydi. Ses tonu çok oynaktı;bazen kendini tutamıyor sesini Ömer'e bile yükseltmeye çalışıyordu. Artık Osman amcamlarda Ömere kızmaya başmamıştılar, arkaları bana dönük olsalarda babamla bir-birine çevrilen başlardan, elleriyle yaptıkları keskin hareketlerden; alındaki ellerin şapırtı ile dizlerine düşmesinden,  ellerin yumruklaşarak dize vurulmasından bunu anlamak zor değildi.
"Çünkü hareket ettiğimden sesimin nerden geldiğini anlamadığınız için beni izleyemiyorsunuz." Demesiyle sanki adamla dalga geciyordu. "Sizde impotans olduğu için mi torununuz yaşında kızın ölümünü istiyorsunuz?" Kartal gibi bakışlarını insanın şaşkın gözlerine dikerek "iktidarsızlık" dediğinde adam neye uğradığını şaşırmış gibi duraklasa da sonra Osman amcam yerinden kalkarak "yeter artık! diğer odaya geçelim Ömer!" demesiyle adam kendine gelmiş gibi oldu. " siz ne konuştuğunuzun farkındamısınız" diyordu kekeleyen dil, titreyen el, saniyede on dafa açılıp kapanan gözler ve sertleştirmek istesede bir türlü başaramadığı ses tonuyla.

Babam adamdan özür dileyip avutmak çabasındayken Ömerlerde diğer odaya geçtiler.
Açık pencereden ses dışarıya çok daha aydın geliyordu.
"Ne yaptığının farkındamısın? Bir ağaya yakışmayacak, adımı ayaklar altına salacak bir konuşma yaptığının farkındamısın?"
"Baba adamın yalan konuştuğu belli, neden dinleyelim ki onu? "
"Bir erkeğin karısı için recm istemesi en doğal hakkı" aradan bir kaç saniye daha geçtikten sonra "eğer gerçekten zina yaptıysa"
"Baba dinimizde recm olmadığını biliyorsun"
"Annenin sana bulduğu o Kuran hocasının değişmek vaktinin geldiğini biliyorum"
"Neden? Kuran da olmayan şeyleri bana öğretmediği için mi?" pencereye yaklaşıp dışarı bakarak konuştuğunda duvara sıkışıp onları dinleyen beni görmüştü. Bakışlarındaki öfke bir insanı öldüre bilirdi. O beni izlerken ben başımı eğmiş ayaklarıma bakıyor, birini sabit saklayarak  diğeriyle yeri çiziyordum. Aynı suç işlemiş, annelerinden azar yiyen çocuklar gibi.
"Senin o aptal hocan sana Recm ayetini bir keçinin yendiğini ve o keçinin ayeti neshetdiğini öğretmedimi?"
Pencereden çekilerek "Allah aşkına baba, bu ne zaman olmuş ve onu kim dedi sana? Tam bir saçmalık" dedi. sesinde babasıyla daha doğrusu cahilliğile alay ediyormuş gibi bir ton vardı.
"Sevgili Peygamberimiz öldükten sonra ayetler Hz.Aişenin evindeydi. O murdar keçi eve girerek Recm ayetin yedi ve ayeti neshetmiş  oldu." araya nedensizce  bir kaç saniye sessizlik çöktü sonra "bunu buradaki beş yaşında çocuklar bile bilerken nasıl olmuşta o Avrupalı hocan sana öğretmemiş?" eklediğinde sessizliğin nedeninin Ömer'in duydukları karşısında donup kalması olduğunu anlamıştım. Buraya geldikten sonra onun babası ile ilgili bütün düşünceleri çöp olmuş, o günse çöpler çöp kutusuna gitmişti.
"Bu manasız ve esassız sözleri dediğine inanmıyorum, baba. Sen hiç mi Kuran okumadın? Kur'an Peygamberimiz vefat ettiği zaman zaten tamamlanmıştı, o ayeti keçi nasıl yesin?" Sakinleşip "24-Nur-2'de zina eden kadına ve ya erkeğe 100 celde vurun yazıldığını sen de biliyorsun ve biliyorsunki celde derini incitecek  değnek, bir sopa bile değil. Ve bilmelisinki burda amaç asla o suçlunu öldürmek değil, hedef sadece toplum önünde teşrih edilerek cezalanmalarıdır." sonra bir patırtı duyuldu, kapıya değen bir tekme sesi. "Ve burada o kadın suçsuz" deye bağırdı Ömer.
"Kes bu iğrenç saçmalıklarını". Artık dışarıdaki insanlar umurlarında bile değildi. Bir gök gürültülüsü gibi bağırmalar bütün konağa yayılmıştı. "Bir kadının canı ne zamandan beri bir erkeğin, bir köyün ve daha öte bir aşiretin namusundan önemli olmuş?" Sözlerini duyduğumda vücudumdan elektrik geçmiş gibi oldum. Ölümle karşı-karşıya gelmişdim sanki. "Etrafında bak! Yalnız bu konağa bak! Kaç kadın görüyorsun? Sence bu köyde kaç kadın var? Ama yalnız bir köy, bir aşiret var ve onun da namusun korumak benim boynumun borcu. Bir kadının ölümü kimin umurunda?" Artık çöpler çöp kamyonetine dökülerek hızla Ömer'den uzaklaşıyordu.
Ölüm sessizliğini bozarak " o Felda, Annem olsa dahimi?" sordu pencereden bana bakan,iki damla yaşını akıttığı gözlerile.
Ve sonra örtülen kapı sesi duyuldu, güçsüz ve çaresiz Ömer'in görüldüğü gibi; net ve aydın. Artık yüzüne dağılan sarı saçlarını elile geri itmiyor, yüzünün hızla kızarmasını ve akan göz yaşlarını durduramıyordu. Öldürerek kalbine gömdüğü on yedi yıllık babasının yasını saklarcasına. Her şeyi yapacağına dair inandığınız adamı böyle güçsüz görmek sizin dünyanınızı değirmende kalmış,  son buğday tanelerini uçuran rüzgar gibi savura biliyor.
"Şahit lazım" diye ses duyuldu herkesin toplandığı odadan. Ömer göz yaşını silmiş, saçını arkaya itmiş, adamla  karşı-karşıya durmuş şahit talep ediyordu. "Dört şahit" dedi "Keçinin neshettiği ayette buyrulduğu gibi"
"İki şahit yeter" diye babamın  eklemesi kadını kazılmış çukurdaki taşlanmakla olan ölümüne iki adam daha yaklaştırmıştı. Sonra "Akşam üstü iki adam zar zor bulunur Bağırın evinin etrafında" dedi kadını çukura itermiş gibi.
"Var elbet. İki kadın bir erkek şahidim var. " uzun aradan sonra konuştu adam "Zaten iki kadın şahitliği bir erkeğe beraber" diye ekleyerek.
Kadınlardan biri gelini diğeri komşu karısıydı. Gelin daha genç komşu karısısa ses tonuna esasen gelinden yaşlı olduğu söylene bilirdi. Gelin,kızı yaşında olan 'kayınvalide'sini yeşil örtüde gördüğüne dair şahitlik yaparken, komşu karısı kadını konuşmalarındaki kocasını beğenmez tavrıyla suçluyordu. Adamın şahitliği akşam üstü net bilmediği bir saatte Bağır denilen adamın evi olduğu sokakta koşan bir erkeği gördüğüne dairdi. Şahitler dinlenildikten sonra sıra karardaydı. Yabancı adamlar dışarıya çıkarılarak odada hep beraber; babam, amcam, oğulları karar almaya çalıştılar. Ömer çok çırpınsada güçsüzdü çünkü yalnızdı,kimse onun fikirlerini umursamıyordu. Artık karar verilmiş, şahitlerin sözleri yeterli kanıt olarak kabul edilmiş, Aşiret ağaları Avrupalı oğlanı yenmişti; on iki yaşında 65 yaşlı erkeğe karı olmuş on yedi yaşlı kadın Recm edilecekti. Kocasının artık hastalığı sebebiyle erkekliğini kaybedip torunu yaşındaki kıza küçük düşmek istememesi nedeninden, dedesi yaşındaki erkeğin ona iftira atması yüzünden onun için kazılmış kuyuda taşlanarak öldürülecekti. Çırpınışlarına, yalvarışlarına, ağrıdan sızlayan vücudundaki haykırışlara, her taş atımındaki bağırtılarına rağmen mahv edilecekti. Sonra baharda hep beklediği kırlangıçlar dönünce, o en çok sevdiği bol etli köfte pişince, toplamağa bayıldığı salatalıklar yetişince kimse onu hatırlamayacak, hiç olmamış, yaşamamış gibi unutacaktı. Yüzlerle,illerdeki binlerle kadınlar gibi yok olacaktı. Artık sonbaharın hazanını göremeyecek, aralığın sonuna doğru yağan karın soğukluğunu hiss edemeyecek, yazda nadiren olan yağışdan sonraki gökkuşağının sevinçini duyamayacaktı. Bütün arzuları, ümitleri, sevdası, hayalleri ve vücudundaki her hücreyle beraber taşa gömülecekti.

CEHALETde KADINWhere stories live. Discover now