"Mahzen"

62 5 0
                                    


 

           Bir şeyleri kırıp dökmeden sinir harbimin bitmeyeceğini anladığımda henüz 15’imde falandım. Kendimi korkmadan yaralamayla başlayan bu öfke kontrol tekniğim ilerleyen dönemlerde yerini boksa bıraktı. Ailem başlarda ricamı kırmayıp hobi olarak başladığım boks kursuma gittiğim için mutlu bile olmuşlardı. Çünkü kursum haftanın 4 günü olmasına rağmen neredeyse her gün okul çıkışlarında kursa giderek kendimi orada tanıştığım Kuzey ve bazen de bize katılan Toprakla iyice geliştirdim.

 Hal böyle olunca haftanın 7 günü de eve yorgun dönmem annemin işine gelmişti. Tabiri caizse sessiz , sakin kuzu gibi bir evlat olmuştum.

 Şimdi yaptığım şeyse tamamen aklımdaki boş düşünceleri def etmek amaçlıydı. Son vuruşumla daha fazla gücüme kuvvetime direnemeyen kum torbası duvarda durmasını sağlayan son zincir parçasından da firar edip tabanı boyladı. Vücudumun her yerinden fışkıran terler ve hiç yerinde durmadan sürekli yüzüme düşen bir tutam saç beni fazlaca rahatsız etmeye başladığı an ben de kendimi kum torbasının üzerine attım . Yorgunluktan yanan ve batmaya başlayan gözlerimi sımsıkı kapatıp ellerimi kaldırmaya mecalim olmadığından birkaç kez açıp kapatım.


 Geldiğimden beri başımdan ayrılmadan sakince odanın bir köşesinden beni izleyen Lina ayaklanıp yanıma yaklaştı. Elimden tutup “  Hadi abla kalk. Duş alıp hazırlan. Okula geç kalacağız ” dedi. Ama gücü beni kaldırmaya yetemedi ve hızla yere düşerek kafamı maalesef ki parkeye çarptım.

 Bir yandan acıyla inleyip bir yandan da Linaya saydırırken o çoktan yere oturmuş ve özürlerini sıralamaya başlamıştı. Feryat figan bağırışıma gelen İpek elimi tutmaya çalışınca “ Aman bırak. Zaten tüm beyin hücrelerim az önceki düşüşten nasibini aldı. İkinci bir çarpmayı kaldırmam ” dedim ve başımı tutarak ayağa kalktım.

 Kollarını göğsünde birleştirmiş benim odadan çıkışımı izleyen İpek arkadan “ Beyin var mı ki hücre olsun ?” dese de pek aldırış etmeden odama doğru ilerledim .

 Odaya varınca hızla boy aynasının karşısına geçip üzerimdekileri çıkardım. Daha geçen geceki izler silinmeden bir de az önceki düşüşümde göğsümü hızla zincirlerin takılı olduğu demir halkaya çarptığım için yeni bir morluk daha kazanmıştım.

 Kaşlarımı çatarak banyoya ilerleyip küvete suyun dolmasını bekledim. Çok geçmeden soğuk suyla buluşan kaslarım ve heba olmuş sinir sistemim gevşerken fazla oyalanmayıp kısa bir duş alıp çıktım. Okul formalarımı giyip saçıma sardığım havluyla saçlarımı kurutup havluyu sandalyenin üzerine bıraktım.

 Saçlarımı zorlanarak tarayıp kendi halinde kurumaya bıraktım. Yüzümdeki taze yara izlerini kapatacak kadar fondöten sürüp biraz da allık ve dudak kalemiyle makyajımı tamamladım. Çantamı bu güne uygun hazırlayıp nihayet ayakkabılarımı da giyinerek seslerin geldiği mutfağa indim.

 Ben gelince sessizleşen kahvaltı masasında baş köşedeki yerimi alarak annemle bakışmaya başladım. Soracağı şey canımı sıkacağından gözgöze gelmemeye çalışarak önündeki servis tabağına yiyip yiyemeyeceğim her türlü şeyi aldım. Sessizlik sürerken tamamen kahvaltıya gömüldüm.

 Annem içindeki volkanik patlamayı daha fazla tutamamış olacak ki sabrından taşan lavlar eşliğinde   “ Dün nerelerdeydiniz Arafla ? ” dedi. İlk soru çalıştığım yerden gelince başımı ağır çekimde kaldırıp elimdeki çatalı da tabağın kenarına bıraktıktan sonra

“ Ortamdan sıkılınca hava almak için dışarı çıktık. Yolda yürürken de bir kafe gördük oturduk. Sohbet,  muhabbet dalıp saati unutmuşuz ” dedim.

BUKALEMUNWhere stories live. Discover now