2| sokak

41.6K 1.3K 181
                                    

18/03/2018

Bazen bir şeylerin olacağına inanırdım. Hayatımı değiştirecek, devrim niteliğinde herhangi bir şey. Hayatımın eşiğinde durur, gözlerimi dahi kırpmadan sessizce izlerdim. Çocuksu bir heyecan olurdu beklerken. Ne zaman gelecek, ne zaman hayatım değişecek diye beklerken kalbimin çırpınışlarını duyabilirdim.

Şimdi de aynı durumdaydım. Sadece anladığım bir şey vardı. Devrim gerçekleşmişti. Haberim yokken, birden bire merkezime düşen bir adam vardı. İstemeden onu düşünür olmuştum. O sokakta, o gece ilk görüşte aklıma kazındığını çok sonradan fark etsem bile gerçek buydu. Sigara dumanının dudaklarından çıkışını izlerken büyülendiğim zaman olduğu gibi, hala sihirin etkisindeydim. Deri ceketinin sırtını kavradığı gibi ona kollarımı dolamak istiyordum.

Hiç tanımadığım biri için bu denli ileri gitmek benim için bile fazlaydı. Ona karşı yüzsüz davranmış, kendimi rezil etmiş olabilirdim ama ona sarılacak kadar düşmeyeceğimi biliyordum. O adam hayatımın devrimi olsa bile buna gerek yoktu.

Kollarımı kendime doladım. Garip hissediyordum. Midem iyi durumda değildi. İçinde dolaşan küçük kelebekler kendimi daha önce hiç olmadığı gibi hissetmeme neden oluyordu. Bu his banyodan sonraki uyku gibiydi benim için. Huzurlu ve rahat... Kim bilirdi hiç tanımadığım bir adama karşı bu denli derin duygular besleyeceğimi. Şu ana kadar hep çocuksu hislerin sahibi olmuştum. Aşık olduğumu sanmış, yanılmıştım. Bu da öyle miydi?

Yanılsama mıydı karnımdaki kelebekler, yoksa devrimin bir parçası mıydı?

Kaldırımın soğuk tenini bacaklarımda hissederken üşüdüğümü fark ettim. Ne zamandır burada öylece oturuyordum bilmiyorum ama burnum buz tutmaya başlamıştı. Yerimden doğrulmaya çalıştım. Eve gitsem iyi olurdu, ellerimi soğuktan hissedemiyordum. Bacaklarım sızlıyordu, ayağa kalkmak istedim ama kalkamadım.

Biraz daha kalsam donarak ölmezdim herhalde? En azından birkaç dakika kadar. Yanaklarım bilincim haricinde havayla doldu ve gözüm göğe çevrildi.

"Şuradaki bir denizatına benziyor." Diye mırıldandım kendi kendime.

Vay canına. Cidden bir denizatıydı. Gözlerim onun hemen yanında duran buluta kaydı ve, "Bu da bir kalbe benziyor." Dedim hayretle. O sırada aklıma yine o gelmişti.

Günler içinde bir insan ne kadar çok üzülebilirdi?

Gözyaşı bitecek kadar ağlayabilir miydi bir insan, ya da her şeyi bırakıp kaçmak isteyecek kadar?

Kendimi şuan dünyadaki herkesten daha kötü hissediyordum. Karşımda annemi bu şekilde görmek ölmek istememe sebep oluyordu. Onun gözyaşlarına katlanamıyordum.

Onun gözyaşlarının sebebi olan babama daha fazla katlanamıyordum. Gözlerim parke zeminden yeniden anneme döndüğünde onu ilk defa böyle gördüğümü fark ettim. Böylesine yıkılmış, böylesine yılmış.

Her zaman gülmeye çalışırdı, kafasına pek bir şey takmazdı ve sevdiklerini kendisinden önde tutardı ama şimdi yüzündeki bütün kaslar aşağı sarkmıştı. Dudakları titriyordu. Benim burada olduğumun farkında bile değildi. Onu izlediğimi bilmiyordu.

"Neden?" Diye sordu fısıltı halinde çıkan sesiyle. Gözleri arada babama değiyor, sonra yeniden yere döndürüyordu gözlerini. "Üzgünüm." Dedi sadece babam. Neden üzgündü ve neden annemi bu kadar üzmüştü? Annemi bu kadar üzen şey neydi?

"Beni hiç mi sevmedin?" Annemin sorusu içimi sızlattı. Babam sevgisini göstermekte başarılı biri değildi. Sevse bile bunu bilemezdin, anlayamazdın. Annemi sevdiğini bir kere bile söylediğini sanmıyorum. Şimdi ise annem bunu açık açık babama soruyordu.

Karanlıkta Dans EtmekOnde as histórias ganham vida. Descobre agora