16| çiçek mezarlığı

23.6K 831 100
                                    

05 / 09 / 2020

Sia – Breathe Me

Upuzun bölümler yazmak ve sizinle paylaşmak istiyorum ama hiçbir zaman tam olarak bu isteğimi gerçekleştiremiyorum çünkü zaman o kadar yetersiz geliyor ki... Keşke bir gün 24 saat olmasaydı, resmen saatler yetmiyor!

* Beğenerek ve yorum yaparak bana destek olabilir ve ailemizin büyümesine yardımcı olabilirsiniz. Lütfen eksik etmeyin.*

Kendimi güçlü bir fırtınanın ortasında kalmış, ardından o fırtınadan kaçmak için yıkık dökük bir eve saklanmış gibi hissediyordum. Sığındığım evin kendine yararı yokken beni fırtınadan biraz olsun koruyabiliyordu. Soğuktan ve dehşetten titreyen bedenimle o evin köşesine sinmiş dışarıda kopan fırtınanın bitmesini bekliyordum ama geçen her saniye beklentilerimden uzaklaşıyormuşum gibi hissediyordum. Fırtına şiddetleniyordu, yıkık harabenin kırılmış pencerelerinden sert rüzgârlar esiyor ve cılız bedenime savruluyordu.

Fırtına yıkıcıydı.

Evi üzerime yıkmak istiyormuş gibi uğuldayan rüzgâra karşılık parmağımı bile kıpırdatamıyordum.

Ne yapabilirdim ki? Nereye kaçabilirdim? Bu evden başka gidecek neresi vardı, kimim vardı? Belki ilk başta sığınmak için seçtiğim ev yanlıştı ama iş işten çoktan geçmişti. Artık uzaklaşamazdım, dışarı çıkamazdım veya kaçamazdım.

Bana zarar vereceğini, beni bazı şeylere karşı koruyamayacağını bilsem bile buradan gidemezdim. Beni fırtınadan koruyordu, dışarıdaki rüzgâra karşı beni sarıp sarmalıyordu.

Evren bu yıkık eve benziyordu.

Sığınmak, korunmak için çok iyi bir tercih değildi, bunun farkındaydım ama o an için bana bir kurtarıcı gibi görünmüştü. Bir yerden sonra bana zarar verebileceğinin farkındaydım, her zaman ondan aynı sıcaklığı göremeyecektim. Zaman ilerledikçe daha çok üşüyecektim. Onun davranışları, yanlışları, doğruları kalbimi buz tutturacaktı belki de ama kaçamazdım. Ne olursa olsun o sığınağımdı. Onu tercih etmiştim. Onu yanımda istemiştim.

Dudağımı dişlerim arasına çekerken göz ucuyla yanımda yatan adama baktım. Kollarını kafasının altında birleştirmiş öylece tavana bakıyordu. Yaklaşık on dakikadır bu şekildeydik. Yanağımı öptükten sonra üzerimden doğrulmuş ve yatakta yanıma uzanmıştı. Bir şey dememişti, ben de konuşmamıştım. Sessizlik aramızdaki köprüyü her dakika daha çok güçlendirmişti. O köprüden atlamak istiyordum. Dediklerine, yaptıklarına ve isteklerine karşı bir şeyler demem gerekiyordu ama dudaklarım arasından tek bir kelime bile dökülemiyordu. Sanki zihnim kendini kapatmıştı. Bu konuda asla konuşmak istemiyor, yorum bile yapmama izin vermiyordu.

Derin bir nefes aldım. Bir şeyler sormam gerekiyordu. Sessizlik saniyeler geçtikçe daha da can sıkıcı bir hale gelmeye başlamıştı. Dudaklarım araladığında birkaç saniye ne demem gerektiğini düşündüm. Aklımdaki soruları toparlamak istedim. Soracağım şeylerin cevapları pek umduğum gibi olmayabilirdi. Bana, "Sana ne, seni ilgilendiren bir şey yok." diyebilirdi çünkü durum tam olarak buydu. Beni ilgilendiren hiçbir şey yoktu. Onun hayatındaki yerimi tam olarak bilmiyordum. Beni yanında istediğini söylemişti ama bunu neden demişti hiçbir fikrim yoktu. Beni yanında hangi sıfatla istediğini bile bilmiyordum. Belirsizlikle dolan zihnimi susturmak için konuştum. Daha fazla kendime eziyet çektirmek istemiyordum.

"Orada ne yapıyordun?" diye sordum gözlerimi yüzünde gezdirirken. Sorum üzerine gerilirken kemikli çenesini sıkmasından dolayı yanakları çukurlaşmıştı. Konuşmamı, soru sormamı istemediğini fark ettim ama artık çok geçti. Dudaklarımı aklımdaki sorulardan kurtulmak için aralamıştım.

Karanlıkta Dans EtmekDonde viven las historias. Descúbrelo ahora