Bölüm - 1

16.2K 1.1K 91
                                    

Samsun – 2017 Eylül

Ölüm. Tek bir kelime olarak içerdiği anlam öylesine büyük, öylesine yakıcıydı ki. İnsanı mahvediyor, yıkıyor ve acımıyordu hiç. Yüreğini parçalara bölerken ya da canından can alırken arkasına dönüp bakma gereği bile duymuyordu. Ölüm. Baran için hayatının son iki günü bu kelimeye küfretmek, yok etmek ve parçalara ayırmaya çalışmakla geçmişti. Gözyaşları kuruduğu her an, bu kelime bir yenisini daha ekletiyordu. Ağlıyordu. Gözyaşları biraz olsun yüreğindeki acıya fayda etsin diye uğraşıyordu fakat ne akıttığı gözyaşlarının ne de yüreğinden kopan parçalar hiçbir işe yaramıyordu. Yaramasını da beklemiyordu zaten. O toprağın altına yüreğini bırakmıştı. Artık iyi olması gibi bir ihtimal yoktu.

Kader gülünç derecede acımasızdı. Herkesten, her şeyden kaçmışlardı lakin kaderden kaçamamışlardı işte. Sevdiği kadın uğruna kendi ailesini karşısına almıştı. Tüm hayatını elinin tersiyle itip, sadece sevdiği kadınla olabilmek için çabalamıştı. Bunu başardığını da sanıyordu. Son iki yıl bunu başardığına dair ona umut dolu günler gösteriyordu. Fakat iki gün önce bu umutları yerle bir oldu. Sevdiği kadını bir trafik kazasında kaybettiği an kaderin ona en büyük oyununu oynamış olduğunu gördü.

Omzuna dokunan el ile bakışlarını mezar taşından kaldırdı. Son iki gününü geceleri hariç neredeyse hep karısının mezar taşının başında geçirmişti. Ne telefonlarına bakmış ne de başka şeylerle ilgilenebilmişti.

Karşısındaki adamı görünce şaşırdı ve daha sonra gözyaşlarına yenik düşerek kardeşi gibi gördüğü Fırat'a sımsıkı sarıldı. Onun nasıl haber aldığını bilmiyordu ama burada olması kendini biraz olsun iyi hissettirmişti. Acısını paylaşabileceği birisi vardı artık yanında.

"Çok acıyor..." dedi boğuklaşan ses tonuyla. İçindeki acıyı anlatmaya bu iki kelime yetmiyordu, yetmezdi. Başka bir kelime de yetmezdi ki. Bunu yaşamayan bilemezdi. Etinden et koparıyorlardı adeta. Canını kaybetmişti. Cananı...

Fırat hiçbir şey söylemeden sımsıkı sarılmıştı ona. Her ikisi de biliyordu ki söylenecek hiçbir kelime acıyı hafifletmeyecekti. Giden gitmişti. Gidenin arkasından kalan boşluğu da hiçbir temenni kelimesi doldurmayacaktı.

"Daha birkaç gün önce yanımdaydı..." diye fısıldadı. "O gün o kaza olmasa şimdi biz kızımızla evdeydik..."

Fırat hiçbir şey söylemeden sabırla karşısında çaresizce ona bir şeyler anlatmaya çalışan adamı dinliyordu.

"Fırat bebeğimiz daha çok küçük... Daha üç aylık bir bebeğe ben nasıl annen öldü derim... Nasıl anlatırım?"

Sorularının cevabının hiç kimsede olduğunu biliyordu ama yine de sormaktan kendini alıkoyamıyordu. İçine düştüğü bu kâbus gibi durumdan bir çıkar yol, bir kurtuluş istiyordu. Sevdiği kadından ayrı kalmayı aklı kabul etmiyordu. İki gündür onun kokusunu duyumsamadığını hatırladıkça ölmek istiyordu. Sözde değildi... Yüreği zaten karısıyla ölüp gitmişti bir tek bedeni kalmıştı.

"Kızın için güçlü durmak zorundasın."

Fırat'ın onu hatırlattığı gerçekle derin bir nefes aldı. Sevdiği kadına, karısına sahip çıkamamıştı. Eğer onun bıraktığı emanete de sahip çıkamazsa karısı onu asla affetmezdi. Toparlanması gerekti. Kızları için... Ona sevdiği kadından kalan tek hatıra için hayatına devam etmek zorundaydı. Yüreği olmayan bir adamın hayatına devam etmesi ne kadar olursa o kadarını başarabilmek için çabalayacaktı.

****

Gaziantep – Temmuz 2014

Davullar zurnalar hiç durmadan çalmaya devam ediyorlardı. Baran'ın her dakika sabrı biraz daha taşarken, sakin kalmak için kendisiyle büyük bir savaşın içerisine girmişti. Bitecekti. Birkaç saat sonra özgünlüğüne, sevdiği kadına kavuşacaktı. Gidecekti buralardan. Annesi ve babasının istediği gibi evleniyordu işte. Sevmediği, kardeşinin sevdiği kadınla evleniyordu. Bu kadardı. Daha fazlası yoktu. Onların istediği gibi düğünüyle, duvağıyla Asiyeyi evinden çıkarıp kendi evine getirmişti ama daha fazlası yoktu. Kıyılan imam nikâhından ibaretti evlilikleri. Onun bile kıyılmasını kabullenmek istememişti ama elinde değildi.

Yangın YeriWhere stories live. Discover now