1.Bölüm:"Enkaz"

42.8K 1.6K 826
                                    

Kadın yorgunluktan bitap düşmüş çalışma masasında otururken telefonuna gelen mesajla konsantrasyonu dağılmıştı. Hızla telefonuna uzanırken sevdiğinden gelen mesajı okudu. "Buluştuğumuz parkın oraya gel."

Mesajı okur okumaz yüzünü bir tebessüm kaplarken hızla ayaklandı ve dolabının önüne geçip ince bedenine siyah bir pantolon ve üzerine de hardal rengi bir kazak giydi. Evden çıkmadan önce telefonunu cebine atıp botlarını ve montunu giyindi. Uzun boyu, yeşil gözleri, soluk teni ve turuncu saçlarıyla her şeyi kendisine yakıştırıyordu. 

Buluştukları park evine yakın olduğu için kaldırımdan yürümeye başladı. Esen rüzgar yüzünü yalayıp geçerken soğuktan yanaklarının ve burnunun kızardığına emindi kadın, fakat aldırmadı. Kısa bir yürüyüşten sonra parkın önüne geldiğinde bankı kaplayan onun bedenini gördü karşısında. Son zamanlarda araları biraz soğuk gibiydi ama buna aldırmadı kadın. Zaten sevmek dayanmak değil miydi ,zorluklara?

Yavaşça yanına yaklaşırken sesini duyan adam kafasını kadının tarafına döndürdü. Yüzünü pürüzlü gösteren sakalları ve kumral teni uzun boyunu tamamlıyordu. Adam kadının yanına gelmesini beklemeden ayaklandı ve kadının yanında bitiverdi. "Merhaba" diye fısıldadı kadın önünde duran büyük bedene. Fakat adam selamına cevap vermek yerine "şu kafeye girelim üşüme " dedi ve konuşacağı şeyin zorluğuyla derin bir nefes alıp kafeye girdi.

Kadın, adamın onu düşündüğü gerçeğiyle tebessüm ederken başıyla onayladı ve adamın peşinden kafeye girdi. İçerisinin boş olduğunu fark ederken en köşede sürekli oturdukları masaya kuruldular. Bir garson hızla yanlarında belirirken Poyraz'ın bir bakışıyla geldiği hızın iki katı hızıyla geri dönüp gözden kaybolmuştu. Poyraz biliyordu ki bu kadar ciddi bir konuşmayı kimse olmadan yapmalıydı. Baş başa olmalılardı her zamanki gibi. Kadın Poyraz'ın garsona karşı olan hareketiyle onun ciddi bir konuşma yapacağını anlayıp arkasına yaslandı ve sevdiğini düşündüğü adamı dinlemeye başladı.

"Gitmem lazım." Poyraz'ın ağzından hızla dökülen bu iki kelimeyle kaşları hızla çatıldı kadının. Yutkundu. Ne demekti şimdi bu diye düşündü. "Ne?" diye sordu sesinin titrememesi için kısa bir kelime seçerken. Fakat "duydun" dedi adam soğuk bir ses ile. Soğuktu çünkü kamufle etmek zorundaydı adam kendisini. Duymuştu kadın fakat hâlâ algılayamamıştı. Bu kadar kısa ve netti adam fakat kadın hiç bir mantık bulamıyordu bunda. Yine de umutla gülümsedi kadın. Belki kendisi yanlış anlamıştı sevdiği adamı. "Nereye gideceksin sevgilim?" Kadın cümlesini bitirir bitirmez Poyraz'ın masadaki eline uzandı ve tuttu. Poyraz'ın gözlerine tanımadığı bir ağırlık çökerken içinin titrediğini hissetti kadın en derinlerine kadar. Poyraz ağzını açarken elini kadının elinin altından kurtardı ve gözlerinin en derinine bakarken "senden uzağa " diye fısıldadı. Bu kelime dudaklarından tahmin ettiğinden de kolay çıkmıştı. Kadın yerinde sarsılırken elini kendine çekip kucağında birleştirmişti. Damlalara engel olmak için gözlerini kırpıştırmamaya çalışırken "neden?" diyebildi sadece. Neden gidiyordu ki ondan... Neden? "Bitti her şey daha fazla uzatmayalım." Poyraz ağzından çok kolaymış gibi bu cümleyi döktüğün de sadece "beni neden sevmedin?" diye sordu kadın acı içinde, karşısındaki adama.

Neden sevmemişti ki adam onu?
Oysa kadın çok sevmişti karşısındaki bedenin içinde ki ruhu.
Kadın yanmıştı karşısındaki adamla.
Hislerinin bir zamanlar karşılık bulduğu adam şimdi bırakmıştı kızı yapayalnız kocaman bir bilinmezliğin içinde. Kız tek başına yanmıştı, kavrulmuştu, karanlığa kavuşmuştu...
Çok sevmişti... Gidemeyecek kadar çok hem de. Fakat gidilebilecek birisi olmuştu. Canından çok sevdiği adam gitmişti gözlerini bir defa bile kırpmadan. Bir zamanlar aşk ile harlanan o gözler şimdi ifadesizlikle tarihine geçmişti kadının.

Adam kadının yüzünde gezdirdi gözlerini sonra gözlerini sıkıca yumdu ve fısıldadı "kalbim artık sana yanmıyor Sahra. Hoşça kal."

Ve bu sözler kadının kulaklarında yankılar bırakırken kalbinde bir daha hiç kapanmayacak yaralar açtı. Adam kalktı yerinden ve yavaşça arkasını dönerek uzaklaştı savaş alanından. Kadın ikinci kez terk edildi en sevdikleri tarafından. Acıyla yanan ve güçlü durmaya çalışan kalbinden dudaklarına ulaşan hisler fısıltılar halinde döküldü dışarıya.

"Gülüşler değişir, acılar, hisler, mutluluklar... Sevişler bile değişir. Fakat anılar aynı kalır. Sen git bu gece anılar yeter bana. Bir hoşça kala sığdır her şeyi. Bakmadan arkana uzaklaş buralardan. Ben buradayım. Sahip çıkarım senden arta kalanlara. Şimdi sonsuza dek elveda."

Kadın öldü adamın peşinden, adam arkasına bakmadan uzaklaştı savaş alanından...
Kadın kaybetti. Adam kadının en değerli varlığını, kalbini siyaha boyayarak bilinmezliğin içinde gözden kayboldu.
Kadın güçlü kalmaya çalıştı ikinci kez. Adam kadının yaşadığı her şeyi bile bile bir kez bile duraksamadı.
Kadın harap oldu, adam vedayı kazandı.

Sahra'nın ağzından:

Poyraz çıktıktan sonra ve biraz daha kendime geldikten sonra hızla çıktım bulunduğum yerden. Başım dönerken zorla attım kendimi dışarıya. Boğazımı yırtarcasına içimde tuttuğum çığlığı saldım karanlığın üstüne. Düştüm dizlerimin üzerine. Neden? Neden ben? İsyan etmem asla. Ama yoruldum. Ağlamaktan, her hikayenin sonunun acı olmasından çok yoruldum. Ne olurdu sanki kitaplardaki gibi mutlu son olsa benim hayatımda. Olmaz mıydı? Olmuyormuş...

Ellerimi saçlarıma götürüp çekiştirmeye başladım. Acı vardı her türlü bana.

Gökyüzünde insanı ürperten bir heybet yer aldı o anlarda. Sanki gökyüzü benim halime açıyormuş gibi, benim halime benimle ağlıyormuş gibi saldı yağmurlarını büyük bir gök gürültüsü eşliğinde üzerime. Kattı karıştırdı gözyaşlarımı kendisine. Pencere arkasından çocukların izlediği yasaklı hava beni bir kez daha sırılsıklam etti duygularım ile birlikte.

Ya bana acıyordu bulutlar ya da gidenin yüzüne tükürüyordu...

İlk defa korkmadım gök gürültüsünden, ilk defa kaçıp saklanmak, kulaklarımı tıkamak istemedim. Tam tersine bana eşlik etsin beni yalnız bırakmasın diye yalvardım içimden. Yağmur sırılsıklam etmişken üzerimi hala dizlerimin üzerinde yerdeydim. Ne zaman kalksam tekrar bu yerde sürünüyordum zaten. Ağladım içim çıkana kadar. Kal demedim onun peşinden. Çünkü gidişler ya daha büyük dönüşler getirirdi peşinden ya da iyi ki hayatımdan gitmiş dedirtirdi. Saat kaç olmuştu? Neredeydim onu bile unutmuştum. Artık yere temas eden bedenimin tahriş olduğunu hissediyordum. Bu yüzden yavaşça doğruldum yerimden. Gitme zamanı gelmişti artık. Yavaşça adımladım evime doğru. Yüzümde kırık dökük bir tebessüm...

Tebessümümün için de terk edilmişlik ve acı...



Çıkmaz Sokak  (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now