18.Bölüm:" Tatil yolu"

21.4K 985 337
                                    

İyi okumalar💦

Girilmemesi gereken köşeler vardır.
Görülmemesi gereken yerler.
Söylenmesi gereken sırlar vardır ve saklanması gereken gerçekler.
Hayat karmakarışık bir satranç tahtası gibidir bazen. Ne nereye oynaman gerektiğini bilirsin ne de kimden kaçmam gerektiğini. Her şey göz önündedir lakin sen körsündür bazen gerçeklere.

Dudakları morarmış , teni solmuş, saçları bile kendinden geçmiş olan küçük bedenli kız Araf'ın kucağındaydı. Araf'ın onu bırakmaya niyeti yoktu. Buz gibi bedenin hayata tutunmasını sağlayacaktı mutlaka. Fakat Araf onun belki de ölmüş olma ihtimalinin olduğunun farkındaydı. Ve bu ihtimalin üzerine büyük bir çizik atmak istiyordu. Bu küçük kadının onu bırakmasına izin vermeyecekti. Bu defa olmazdı...

"Nefes alıyor."diye bağırdı bir polis memuru ve o anda herkesin dikkati Sahra'nın dudaklarına kaydı. Mor dudaklarının arasından kesik kesik ve ufak tefek buharlar çıkıyordu. Ve bu şekilde biraz daha kalmaya devam ederse o nefesler onun son nefesi olurdu.

"Çıkar kızı şu çukurdan! " diye polis arkadaşı Emir ona komut verdiğinde şu an düşünemeyecek durumda olan Araf kucağında sarıldığı bedenle mezarın içinden çıktı. Bir an önce Sahrayı hastaneye götürmeliydi.

Araf arabaya hareket ederken bir yandan da Sahra'nın sarsılmamasına çok dikkat ediyordu. O sırada başka bir polis memuru Sahra'nın yanına gelip solmuş yüzünü inceledi. Araf hala hareket halindeyken polis memuru elini kızın yanağına değdirdigi an
"hipotermi geçirmiş olmalı. Bedeninin sıcaklığı çok düşmüş. Hastaneye gidene kadar onu sıcak tutmaya çalış."dedi.

Araf hızını kesmeden arabasının arka koltuğuna bindiğinde Mirza sürücü koltuğuna yerleşmişti ve Araf'ın son duyduğu cümleler "o şerefsiz buralarda olmalı. Ormandaki bütün arabayla girilen yerleri arayın." diyen arkadaşı Emir'in sesi olmuştu.

Araba son sürat patika yolda ilerlerken Araf'ın tek düşünebildiği şey Sahrayı ısıtması gerektiğiydi. Cansızmış gibi yatan bu kadın bu haldeyken bile nasıl bu kadar güzel olabiliyordu ki?

Araf aklının karışmasına izin vermeden kucağındaki kızın üzerindeki ince kıyafeti çıkardı. Araf ,Mirza'nın Sahrayı böyle görmesine ihtimal bile vermeden kızı kendisine daha çok çekti ve kendi kazağının diplerini kaldırıp kızın bedenini kendi kazağının içine soktu. Bir kazakta iki beden birbirine yapışık halde dururken boyun kısmından kızın kafasını çıkartıp boynuna yaslamıştı.

Mirza aynadan arkaya baktığında yüzünde bir sırıtma belirip " beden ısınla ısıtmaya çalışman harika bir yöntem "dedi ve arabanın ısıtıcısını da açtı.

Araf ona kaşlarını çatarken kazağının ıslak kollarından kollarını sıyırdı ve bedenine yapışmış olan kızın bedenine sardı kollarını. Kız buz gibiydi. Fazlasıyla soğuk. Bir ölü gibi...

"Hızlı sür şu koduğumun arabasını!"

Araf birden celallenirken Mirza gaza yüklenmeye çalıştı ama zaten bu ormanlık yolda en hızlı şekilde gidiyordu. Mirza aynadan bir kez daha arkada duran ikiliye baktı. Sadece Araf'ın yüzünü görmesine rağmen fazlasıyla şey okumuştu kuzeninin yüzünden. Rahatlama, endişe, merak... Ama en önemlisi sevgi.

Ormanlık yoldan araba çıkarken şehir yoluna girmiş ve hala yağmakta olan yağmur hızını artırmıştı.

Poyraz'ın ise bu yağmur sonu olmak üzereydi. Arabasıyla kaza yapan poyraz kendisini arabasının dışına atmıştı ve yağmurun altında buz gibi bedeniyle durmuş kendisine gelmeyi bekliyordu. Sahi kimse yaptığını yaşamadan ölmezdi değil mi? Ve Poyraz'ın yaptığını yaşaması fazla kısa sürmüştü. Sahrayı buz kütlesine çeviren adam yavaş yavaş buz kütlesine dönüyordu.

Çıkmaz Sokak  (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now