4. Bölüm

2.1K 277 146
                                    

Kollarımın arasındaki kıpırtıyla gözlerimi araladım. Hava kararmıştı. Oda karanlığa bürünmek üzereydi ki 2 aydır hiç olmadığı kadar iyi kalkmıştım. Baekhyun iki kolumun arasında hafifçe kıpırdanıp yüzünü bana döndü. Uyandığını biliyordum. Göz kapakları hafifçe titredi. Kalbim de onlarla birlikte. Bembeyaz teni akşam karanlığında parlıyordu. Gün batımını kaçırmadığıma sevindim o an. En sevdiğim şey gün batımındaki ışık oyunlarıydı. Ve o ışıklar şu anda Baekhyun'un giydiği yazlık kıyafetlerden geriye kalan teni üzerinde oyunlar oynuyordu.

"Günaydın." Gözlerinin açılmasını hali hazırda beklediğim için bu beni şaşırtmadı ve ona bakmayı sürdürdüm. "Uyurken beni mi izliyorsun yoksa?"

"Beni yakaladın." Önce ellerimi teslim olmuş gibi havaya kaldırmayı düşündüm. Ama sonrasında ellerimin şu an bulunduğu konumu fark ettim ve onları çekmek en son istediğim şey haline geldi.

"Benimle uyudun, beni uyurken seyrettin. Şimdi sırada ne var?" Yüzünü yüzüme daha fazla yaklaştırdı.

"Ne o şimdi de dudak falı falan mı bakacaksın?" Benim yüzümde kısa süreli bir gülümseme oluşsa da onda herhangi bir tepki yoktu.

"Eğer beni öpersen geleceğin hakkında endişelenmene gerek kalmaz." O bütün insanoğlunu dize getirebilecek olan ses tonuyla ve baştan çıkarıcı bakışlarıyla bir nefes daha yaklaştı yüzüme.

"Niye?" Daha çok konuşsun istiyordum. Hazır vaktimiz varken, onu duymaya bu kadar ihtiyacım varken konuşsun istiyordum. Konuşmaktan ötesine geçemeyecektik, bari konuşup kalbimi bu şekilde yerinden oynatsaydı.

"Çünkü sana cenneti yaşatabilirim. Seni cennette yaşatabilirim." Buna hiç şüphem yoktu. Özellikle böyle kokuyorsa dediği yer, gerçekten yaşayabilirdim. İşin komik tarafı ölmeme rağmen henüz ne cenneti görebilmiştim ne de cehennemi.

"Honey!"

"Sanırım bu cennette annen de var." Kapının dışından gelen kadının sesiyle ikimiz de doğrulduk.

"Yok o zebani oluyor." Kapım Martha tarafından tıklatılırken Baekhyun banyoma doğru ilerledi. Ona ne yapıyorsun diye fısıldadım. "Beni burada görürse peşimizi bırakmaz. Aylarca dalga geçer." Banyoya girip yavaşça kapıyı örttüğünde içimden derin bir keşke geçti. Sonra bu yaptığıma kendim şaşırdım. Hayır Sehun. Buradan en kısa zamanda gitmen gerekiyor senin.

"Honey, orada mısın?"

"Üzerimi giyiniyordum Martha, bir sorun mu var?"

"Rahatsız ettiğim için üzgünüm. Baekhyun'dan haberin var mı diye soracaktım. Yeni geldim ve onu göremeyince endişelendim. Genelde ben yokken pansiyondan pek ayrılmaz." Benim yüzümden hem Baekhyun işini düzgünce yapamamıştı, hem de annesini endişelendirmiştim. Açıkçası Baekhyun'un burada saatlerini geçirmekle ilgili bir sorunu yok gibiydi. Bu nedenle daha az duydum vicdanımın sesini. Çünkü kendisi şu anda yaptıklarımı sorgulamakla meşguldü.

"Bir yere kadar gitmesi gerekiyormuş, benden ilgilenmemi rica etti ama aşağı inmeden önce üzerimi değiştirmek istedim. Birazdan inecektim."

"Sorumsuz çocuk..." Gayet doğal bir refleksle elini beline koyup ayağını yere vurdu. "Her neyse, ben geldim artık. Sen rahatına bak." Kolumun kenarına hafifçe vurup odadan çıktı. Baekhyun da yeniden odaya dönerken yüzündeki gülümsemesi güzel olsa da kesinlikle bahsettiği cennetten fırlama bir gülümseme değildi. Ben buna daha çok şeytani bir gülümseme derdim.

"İyi bir yalancısın demek." Seni iki aydır ayakta uyutacak kadar.

"Kim değil ki?" Omuz silktim. Bütün içsel güdülerim, sezgilerim bana bağırıp çağırsa da yanlış yolda olduğumu söylese de onları dinlemeyerek Baekhyun'a yalan söylediğim için kendimi kötü hissettim. Bunun olmaması gerekiyordu. En son olması gereken şey burada birine takılı kalmamdı.

RescuerWhere stories live. Discover now