7. Bölüm

1.5K 246 259
                                    

"Başka değiştirilmesi gereken ampul var mı Martha?"

"Hayır tatlım, uzun boyundan yeterince faylandım zaten. Neden gidip Baekhyun'dan sana çay yapmasını istemiyorsun?" İşte bu iyi fikirdi. Oldukça iyi bir fikir.

"Sen de içer misin?"

"Baekhyun'dan çay istemek mi? Tatlım, oğlum bana bir bardak su bile vermez."

"Abartma. Baekhyun seni seviyor."

"Hiç sanmıyorum Honey. Bana karşı sonsuza dek sürecek bir ergenlik dönemi yaşıyor." Güldüm ve cevap vermedim. Aile ilişkilerine yeterince burnumu sokmuştum zaten.

Bir haftam gerçek anlamda boş geçmişti. Defterim oldukça boştu. Yapmam gereken hayat kurtarma görevi falan yoktu. Böyle zamanları oldukça severdim. Özellikle şu duygusal karmaşıklığımın içinde gerçekten en sevdiğim günler bunlar olmalıydı.

Öğlene kadar odamda ya da kahvaltı masasında tembellik yapıp sonrasında Martha'ya pansiyon işlerinde yardım ediyordum. Baekhyun'la alışveriş yapmak, Baekhyun'la hesap defterlerini kontrol etmek, Baekhyun'la devlet dairelerine gitmek de bu pansiyon işlerine dahildi ki en iyi kısmı buydu sanırım. Bir haftalığına normal biri gibi yaşamak, öyle hissetmek içimdeki kara bulutları dağıtmış, daha neşeli, daha dışa dönük birine dönüştürmüştü beni.

Daha önce de böyle boşluklarım olduğu ve turistik gezi yapmaya fazla hevesli olmadığım için pansiyonda vakit geçirmekten Martha ile yakınlaşmıştım. Baekhyun'la da tabii. Ama Baekhyun benimle yakınlaşmaya fazlasıyla hevesli olduğu için boş vaktim olmasa da onunla bu noktaya geleceğimizden emindim.

Baekhyun... Aklımı başımdan alan, güzel adam.

Bir hafta içinde onunla uğraşmak daha da çekilmez ve daha da keyifli olmuştu. Yalnız kaldığımız her anı, ki bu oldukça fazlaydı, bana yakınlaşmak ve beni güldürmek için kullanıyordu. Şikayetim yoktu. Her şeyi bir kenara bıraktığımda, kim olduğumu göz ardı ettiğim bu bir hafta içinde hiçbir şeyden şikayetim olamazdı.

Ama önümüzdeki hafta içinde 11. görevim beni bekliyordu. Sonrasında geriye bir kalacaktı. Geri sayımın içindeydim ve daha acınası bir şey varsa geri sayımın sonunda kim kazanacaktı bilmiyorum. Ben yeni bir can kazanacaktım, fakat kaybedeceğim şeyler de bir can kadar değerli olacaktı. 11. görevimden gitmeme günler kalacaktı. 12'yi tamamlayınca bana ne olacaktı? Toz bulutuna mı dönüşecektim? Bedenime ne olacaktı? Hemen mi gidecektim yoksa uykumda mı?

Hiçbir şeyin cevabını bilememek beni yoruyordu. İlk zamanlar bitmesi için gün saydığım şeyin sonuna geliyordum ve her geçen gün zamanım daraldığı için nefesim ciğerlerime dar geliyordu. Gitmeyi istiyor muydum gerçekten? İstemesem ne olacaktı? Gitmeme gibi bir şansım var mıydı?

İşte tam olarak bu hafta içinde bunları düşünmeyi sonraya bırakmıştım. Belki 11'den sonra. Şimdi değil. Gitmemin önüne geçemeyeceğimi biliyordum. O yüzden hak ettiğim mutluluğu kısa süreli de olsa yaşamak istemiştim. Hayatımda hiç yaşamadığım mutluluğu.

Baekhyun'un kapısının önünde dikilmek bile yüzümü gülümsetiyordu. Bu yüzden pişmanlık duymayacağıma emindim. Kapısını çaldım ve açmasını bekledim. Kapı aralanıp da beni gördüğü anda parlayan yüzü, pek çok şey için cevabımdı.

"Buraya gel!" Selam vermeme bile fırsat tanımadan yakama yapıştı ve beni içeri çekti.

"Yavaş ol! Sadece geceden beri görüşmedik." Gülerek beni yatağa itmesine izin verdim.

"Saçmalamayı bırak da nasılım, onu söyle." Kendimi toparladıktan sonra ona baktım. Bir erkek için kısa denilebilecek keten bir şort, üzerinde ise açık mavi kareli bir gömlek vardı. Saçları her zaman olduğu gibi dağınıktı.

RescuerWhere stories live. Discover now