27. Bölüm (Final)

1.3K 147 108
                                    

Ühühühühü başlığa final yazısını yazmak beni hep hüzünlere boğuyor.

İyi okumalar


----


Aradan ne kadar zaman geçtiğini bilmiyordum. Saymamıştım. Saymaya gönlüm elvermediği gibi saymaktan korkmuştum. Onsuz geçen günlerimin sayısal değerini bilirsem onu gerçekten geride bıraktığıma da inanmaya başlardım.

Ben onun yanımda olmadığına inanmak istemiyordum. Günleri, haftaları, ayları saymaya başlamak onu kaybettiğimi kabullenmem demekti. Ben ise başka bir rüyanın içinde olduğunu düşünüyordum. Bu seferki biraz kötü bir rüyaydı. Baekhyun yoktu. Bu sefer uyuyup uyandığımda ne rüyamdan uyanıyordum ne de uyanınca her şey geçmiş oluyordu.

Bu sefer sonu bitmek bilmeyen, sonu olmayan bir rüyanın içindeydim.

Yapılması gerekenin elbette bu olması beni teselli eden şeydi. Onların hayatında değildim ve güvendelerdi. Hapishane yangını hayaleti yüzünden kafalarının karışmasına gerek yoktu artık.

Endonezya'ya geleli ne kadar olmuştu bilmiyordum kısacası. En az 2 en fazla 3 aydı belki. Daha buraya tam olarak alışamamıştım bile. Buraya uyum sağlamaya çalışırken, sıtma olmuş, ateşlenmiş, yaralanmış yerel halk ile ilgilenirken bir şekilde zaman geçiyordu.

Her şeye rağmen en azından huzurluydum. Mutlu değildim. Kalbim Baekhyun'un yanında attığı gibi atmıyor ya da onunla olduğumdaki gibi gülemiyordum kimseye. Ama Baekhyun ve Sunhee'nin bir yerlerde iyi olduğunu biliyor, doktorluk mesleğimi o kadar zaman sonra yeniden yerine getirebiliyordum.

Burada selden, salgın hastalıktan, doğal felaketlerden zarar görmüş halkı iyileştirmek geçmişte işlediğim günahlar için kendimi bağışlama yöntemim gibiydi. Kardeşim yerine burada başka kardeşleri tedavi ediyordum.

Baekhyun bu noktaya kadar düşünmüş müydü bilmiyorum ama bir şekilde buraya gelmem bana verilmiş bir ceza ama aynı zamanda tedavi gibiydi.

Ceza olan tarafı sadece Baekhyun'dan ayrılma kısmıydı. Aramızda güzel şeyler başlamıştı, güzel şeyler yapabilirdik birlikte, güzel bir hayatımız olabilirdi ama ben onlar için hep bir tehlike oluşturacaktım. O benim her sabah uyandığımda yanımda gördüğüm kişi olamayacaktı. Kardeşi, kardeşim yerine koyacağım kişi olamayacaktı. Ben iyi biri değildim ve onlarla ilgili hiçbir iyi şeyin içinde var olamayacaktım.

Masamda duran, Baekhyun ve Sunhee'nin gerçekten var olduğunu bana kanıtlayan tek şey olan fotoğrafa bakarak her gün yaptığım gibi onları düşündüm. Baekhyun'u, tatlı sesini ve anlamlı bakışlarını hayal ederek sabah rutinimi tamamladım.

Fakir ama kalabalık bir adada yeni açılan küçük bir hastaneye yerleştirilmiştim. Benim dışımda sadece 7 sağlık personeli daha vardı. Civar adalardan da sürekli gelenler olduğu için 8 kişi bütün sorunlarla uğraşmaya çalışıyorduk. Yoğunduk ve bu yoğunluk beni dinç tutan, kafayı yemememi sağlayan tek şeydi.

Diğer personeller de benim gibi yabancıydı. Birlikte yemek yiyip birbirimizi gördüğümüzde selam versek de ortak bir bağımız olmadığı için bunun dışında bir iletişim kuramıyorduk.

Yalnızdım ve yalnız olmak da benim cezalarımdan biriydi.

Saatimden gelen alarm sesi ile çerçeveyi bırakıp masama geçtim. Saat sekizdi ve günün ilk hastasını karşılamaya hazırdım.

Günün ilk hastasını karşılamamla birlikte gün su gibi akıp geçti. Merkezdeki daha büyük bir hastaneye sevk etmem gereken birkaç hasta dışında her şey oldukça rutin geçmişti. Vücudumda tatlı bir yorgunlukla saat 5 olduğunda önlüğümü çıkartıp evraklarla dağılan masamı toparladım.

RescuerWhere stories live. Discover now