V

164 6 0
                                    

V

Aradan bir hafta geçti, her an çıkabilecek bir çatışma beklentisi içinde, çalışma kuşkulu ve tatsız bir havada sürüp gidiyordu.

Maheulerin bir sonraki on beş günlük ücretleri daha da düşük olacakmış gibi görünüyordu. Bu yüzden, ılımlı ve sağduyulu bir kadın olmasına rağmen Maheude hırçınlaşmaya başlıyordu. Kızı Catherine bir geceyi dışarıda geçirmemiş miydi? Üstelik ertesi sabah öyle yorgun ve hasta dönmüştü ki madene gidememişti. Kız ağlıyor, bunun kendi suçu olmadığını, Chaval'in kendisini zorladığını, kaçmaya çalışırsa dövmekle tehdit ettiğini söylüyordu. Chaval kıskançlıktan çılgına dönmüştü, ailenin kızlarını kendi elleriyle Étienne'in koynuna soktuğunu iddia ediyor, Catherine'in eve dönmesine engel oluyordu. Gözü dönen Maheude kızına böyle bir hödükle görüşmeyi yasakladıktan sonra, Montsou'ya gidip onu tokatlayacağını söyledi. Ama o işgünü yanmıştı bir kere, üstelik kız bir sevgili bulmuşken başkasını aramayı istemiyordu.

İki gün sonra, ortaya başka bir sorun daha çıktı. Pazartesi ve salı günü Voreux'de akıllı uslu çalıştığını sandıkları Jeanlin, işten kaçmış, Bébert ve Lydie ile birlikte bataklıklarda ve Vandame Ormanları'nda dolaşmaya gitmişti. Bu iki çocuğu da ayartmıştı; neyi çalıp çıpmaya gittikleri, erken gelişmiş çocuklara özgü hangi oyunlara daldıkları belli değildi. Jeanlin ceza olarak dayak yedi; annesi sokaklarındaki kaldırımda, ödleri patlayan mahalle çocuklarının gözleri önünde bir güzel dövdü onu. Görülmüş şey miydi bu! Doğdukları günden beri bir sürü masraf çıkaran çocukları tam eve para getirecekleri zaman böyle yapacaklardı ha! Bu çığlıkta zor geçen gençliğinin, her çocuğu ilerisi için bir gelir kaynağı olarak gören kalıtsal sefaletin izleri vardı.

O sabah, erkekler ve Catherine madene gitmek üzere evden çıktıklarında, yatağında doğrulan Maheude, Jeanlin'e seslendi:

"Haylaz velet, bir daha böyle bir şey yaparsan, kıçının derisini yüzerim, bilesin!"

Maheu'nün yeni şantiyesinde çalışma koşulları çok çetindi. Filonnière damarının bu bölümü öyle daralıyordu ki tavanla duvar arasına sıkışan madenciler kazmalarını sallarken dirseklerinin derisi yüzülüyordu. Ayrıca, nemlilik giderek artıyordu, her an kayaları patlatarak insanları önüne katıp sürükleyecek bir su baskınından korkuyorlardı. Daha bir gün önce, kazmasını sertçe indirip geri çeken Étienne'in yüzüne su fışkırmıştı; ama bu yalnızca bir uyarıydı, ocakta sadece ıslaklık biraz daha artmış ve çalıştıkları ortam daha sağlıksız bir hal almıştı. Zaten Étienne bir kaza olasılığını aklından bile geçirmiyor, tehlikeyi umursamadan arkadaşlarıyla çalışmayı sürdürüyordu. Grizunun içinde yaşadıkları halde, gözkapaklarına yaptığı ağırlığı, kirpiklerinde ördüğü örümcek ağını hissetmiyordu. Bazen lambaların alevi solup daha da mavileştiğinde herkesin aklına grizu geliyor, kulağını damara dayayan bir madenci çatlaklardan bir gaz sızıntısı sesi, fokurdayan hava kabarcığı gürültüsü gelip gelmediğini kontrol ediyordu. Ama her zaman yaşanabilecek olan asıl tehlike toprağın göçmesiydi, çünkü payandalamanın yetersiz olması dışında, su içinde kalmış olan toprak sağlam bir zemin oluşturmuyordu.

Maheu gün boyunca üç kez payandaları takviye etmek zorunda kalmıştı. Saat iki buçuktu, paydosa az kalmıştı. Yan yatmış olan Étienne bir kaya kütlesini sökmeye çalışırken uzaktan gelen şiddetli bir gümbürtü tüm madeni sarstı.

"Bu da ne böyle?" diye haykırdı, kazmasını bırakıp kulak kabartırken.

Arkasındaki galerinin çöktüğünü sanmıştı.

Maheu, eğimli zeminden kayarak aşağıya inmişti bile.

"Göçük var... Acele edin, çabuk!" diye bağırıyordu.

GerminalHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin