III

157 6 0
                                    

III

O pazar günü sekizden itibaren, Souvarine, Avantage'ın salonunda tek başına her zamanki yerine oturmuş, başını duvara yaslamıştı. Kömür işçileri bira içecek iki meteliği nereden bulacaklarını bilemiyorlardı, meyhaneler hiç bu kadar boş kalmamıştı. Madam Rasseneur sinirli bir sessizlik içinde tezgâhın başında hiç kımıldamadan otururken; dökme demir ocağın önünde dikilmekte olan Rasseneur dalgın bir ifadeyle kömürün kızıl dumanını izlermiş gibi görünüyordu.

Aniden, çok sıcak odalara özgü o derin huzurun ortasında, bir pencere camının üç kere tıklatılması üzerine Souvarine başını o yana çevirdi. Ayağa kalktı; dışarıdan, Souvarine'i boş bir masaya oturup sigarasını tüttürürken gördüğünde Étienne'in onu çağırmak için defalarca kullandığı bu işareti tanımıştı. Ama makinist oraya varana kadar Rasseneur kapıyı açmıştı bile; pencereden yansıyan aydınlıkta görüp tanıdığı adama seslendi:

"Seni ele vermemden mi korkuyorsun?.. İçerde daha rahat sohbet edersiniz."

Étienne içeri girdi. Madam Rasseneur'ün kibarca teklif ettiği birayı bir el hareketiyle geri çevirdi. Meyhaneci ekledi:

"Uzun zamandır nerede saklandığını tahmin ediyorum. Arkadaşlarının dediği gibi ispiyoncunun teki olsaydım, bir hafta önce jandarmaları oraya gönderirdim."

"Kendini savunmana gerek yok," diye karşılık verdi genç adam, "o türden bir adam olmadığını biliyorum... Aynı fikirleri paylaşmasak da birbirimize olan saygımızı koruyabiliriz."

Salona yeniden sessizlik hâkim oldu. Tekrar iskemlesine oturup sırtını duvara yaslayan Souvarine'in gözleri sigarasının dumanına dalıp gitmişti; ama sinirli sinirli kıpırdayan parmaklarını dizlerinde gezdiriyor, o akşam ortalarda gözükmeyen Polonya'nın ılık tüylerini arıyordu; içten içe bir huzursuzluk duyuyor, tam olarak ne olduğunu anlayamadığı bir eksiklik hissediyordu.

Masanın diğer tarafına oturan Étienne sonunda şöyle dedi:

"Voreux'de yarın işbaşı yapılıyor. Belçikalılar bastıbacak Négrel'le birlikte geldiler."

"Evet, işçileri hava karadığında getirdiler," diye mırıldandı ayakta duran Rasseneur. "Umarım yine çatışma çıkmaz!"

Sonra sesini yükseltti:

"Hayır hayır, yeni bir tartışma başlatmak istemiyorum, sadece daha fazla inatlaşırsanız, işin sonunun kötüye varacağını söylüyorum... Bak! Şu anki durumunuz tıpatıp Enternasyonal'inkine benziyor. Geçen gün bazı işlerim için gittiğim Lille'de Pluchart'la karşılaştım. Sanırım örgütte işler yolunda gitmiyor."

Ayrıntılar vermeye başladı. Birlik, burjuvaziyi hâlâ tir tir titreten bir propaganda hamlesiyle dünyanın dört bir yanında işçileri örgütledikten sonra, şimdi hırs ve kişilik çatışmalarının tetiklediği iç kavgalarla her geçen gün biraz daha güçten düşüyor, kendi kendini yok ediyordu. Anarşistlerin ağırlıklarını koyup evrim yanlılarını yönetimden uzaklaştırmalarıyla, ilk hedef olan ücretlerin iyileştirilmesi hizip çekişmeleri arasında unutulmuş, disiplinin yarattığı kin yüzünden birikimli kadrolar örgütten ayrılmışlardı. Çürümüş köhne düzeni bir solukta yerle bir edecek duruma gelmiş olan kitlesel şahlanışın sonu görünmüştü artık.

"Pluchart bu yüzden hastalanmış," diye devam etti Rasseneur. "Sesi iyice kısılmış. Yine de konuşmaktan geri durmuyor, bir konuşma yapmak için Paris'e gidecekmiş. Bana tam üç kere, bizim grevin çuvalladığını söyledi."

Başını öne eğmiş olan Étienne, araya girmeden, onun konuşmasına izin veriyordu. Bir gün önce arkadaşlarıyla sohbet ederken, başının üzerinde kin ve kuşku rüzgârlarının estiğini hissetmişti; bozgunun habercisi olan bu rüzgârlar, gözden düştüğünü gösteriyordu. Şimdi kara kara düşünüyor, hayal kırıklığına uğradığında halkın kendisinden hesap soracağını önceden söylemiş olan bu adam karşısında yenilgisini itiraf edemiyordu.

GerminalWhere stories live. Discover now