II

138 7 0
                                    

II

Catherine Jean-Bart'da bir saattir çalışıyor, vagonları el değiştirme noktasına kadar sürüyordu; terden sırılsıklam olduğu için bir an yüzünü kurulamak üzere durdu.

Damarın ucunda ekip arkadaşlarıyla kazma sallayan Chaval, tekerleklerin gürültüsünü duymayınca şaşırdı. Lambalar ölgün ölgün yanıyor, kömür tozları görmeyi engelliyordu.

"Neler oluyor?" diye haykırdı.

Catherine sıcaktan neredeyse eriyeceğini, yüreğinin daraldığını söyleyince öfkeyle karşılık verdi:

"Ahmak, sen de bizim gibi yap, gömleğini çıkar!"

Yedi yüz sekiz metre derinlikte, yükleme alanına üç kilometre mesafede bulunan kuzeydeki Désirée damarının ilk galerisinde çalışıyorlardı. Madenciler ocağın bu bölümünden söz ederken, yüzleri solar, adeta cehennemden söz eder gibi kısık sesle konuşurlardı; sıklıkla başlarını sallamakla yetinir, toprağın derinliklerindeki o kızgın kordan bahsetmemeyi tercih ederlerdi. Galeriler kuzeye doğru alçaldıkça, Tartaret'ye yaklaşıyor, için için yanarak yukarıdaki kayaları kavurup kireçleştiren ateşin arasına giriyordu. Ocağın bu bölümünde ortalama sıcaklık kırk beş dereceyi buluyordu. Ovadan geçenlerin kükürt ve iğrenç buharlar püskürten yarıkların arasından gördükleri alevlerin, o lanetli bölgenin tam ortasındaydılar.

Önce ceketini çıkaran Catherine biraz tereddüt ettikten sonra pantolonunu da indirdi. Şimdi kolları ve bacakları çıplaktı, gömleğini bir bluz gibi iple beline bağlayıp vagonu sürmeye devam etti.

"Evet, böyle daha rahat olacak," dedi yüksek sesle.

Bunalmasının altında gizli bir korku yatıyordu. Burada çalıştıkları beş günden beri, çocukluğunda anlatılan öyküleri, ağıza alınmayacak şeyler yaptıkları için Tartaret'nin altında yanan o sürücü kızları düşünüyordu. Kuşkusuz artık böyle saçma hikâyelere inanacak yaşta değildi, ama yine de, aniden duvarın içinden gözleri kor gibi yanan, soba gibi kıpkırmızı olmuş bir kızın fırladığını görse ne yapardı? Bunu düşündükçe daha fazla terliyordu.

Damarın seksen metre ötesinde, vagonu bir başka kız devralıyor, o da seksen metre ötedeki yokuşun başına kadar götürüp, bu vagonu da yukarıdaki galerilerden gelen vagonlarla birlikte aşağı gönderecek olan görevliye teslim ediyordu.

"Vay canına! Sen işin kolayını bulmuşsun," dedi otuz yaşlarındaki bu cılız dul kadın Catherine'in gömleğini beline doladığını görünce. "Ben öyle yapamıyorum, çıraklar pis laflarıyla beni taciz ediyorlar."

"Erkekler benim umurumda değil," diye yanıtladı genç kız, "öyle bunalıyorum ki."

Boş bir vagonu iterek geri döndü. İşin kötüsü, dipteki bu galeride, Tartaret'ye yakın olmanın dışında sıcaklığı katlanılmaz kılan bir neden daha vardı. Bu galeri, Gaston-Marie'nin çok derinde bulunan, terk edilmiş bir galerisine bitişikti; on yıl önce bir grizu patlaması nedeniyle o galeride yangın çıkmış, hâlâ da sönmemişti, yıkımı sınırlamak için araya kilden bir duvar örmüşlerdi, bu duvarı ikide birde onarmak zorunda kalıyorlardı. Hava olmayınca yangının sönmesi gerekiyordu, ama nereden geldiği belli olmayan bazı hava akımları ateşi canlı tutuyor olmalıydı, on yıldır inatla sönmeyen ateşin etkisiyle kil duvar bir fırının tuğlaları gibi kızıyor, yanından geçerken yakıcı bir sıcaklık yayıyordu. Vagonlar işte bu yüz metreyi aşan duvar boyunca, altmış dereceyi bulan sıcaklıkta sürülmekteydi.

İki seferden sonra, Catherine yine boğulacak gibi oldu. Neyse ki, bölgenin en kalın damarlarından biri olan Désirée'de galeri geniş ve rahattı. Kömür tabakasının kalınlığı bir metre doksan santim olduğu için ayakta çalışabiliyorlardı. Yine de biraz serinlik uğruna iki büklüm çalışmaya bile razıydılar.

GerminalWhere stories live. Discover now