IV

147 6 1
                                    

IV

Rasseneur'ün meyhanesinden çıkan Étienne ve Catherine sessizce yürüdüler. Buzlar çözülmeye başlamıştı, soğuk havada karı eritmeksizin çamura bulayan ağır bir çözülmeydi bu. Kurşuni renkli gökyüzünde, çok yükseklerde esen şiddetli bir fırtına rüzgârının önüne katıp sürüklediği siyah paçavraları andıran iri bulutların ardında dolunayın varlığı seziliyordu; aşağıda ise tek bir esinti bile yoktu, kar topaklarının yumuşakça yere düştüğü çatılardan süzülen suların şıpırtısı duyuluyordu bir tek.

Kendisine bırakılan bu kadının varlığı Étienne'i tedirgin ediyor, genç adam söyleyecek bir şey bulamıyordu. Onu da Réquillart'a götürüp birlikte gizlenme düşüncesini saçma buluyordu. Kızı mahalleye, ailesinin yanına götürmek istemiş, ama Catherine korkuya kapılarak reddetmişti: Hayır hayır, onları alçakça bırakıp gittikten sonra, yanlarına dönmektense her şeye razıydı! İkisi de hiç konuşmadan, çamurların sel gibi aktığı yollarda körlemesine yürüyorlardı. Önce Voreux'ye doğru inmişler, sonra sağa dönüp moloz tepeciği ile kanalın arasından geçmişlerdi.

"Ama kalacak bir yer lazım sana," dedi Étienne sonunda. "Benim bir odam olsaydı, seni oraya götürürdüm..."

Ancak anlam veremediği bir çekingenlikle sözünü yarıda kesti. Geçmiş günleri, birbirlerine duydukları güçlü arzuyu, utanç ve nezaket kuralları yüzünden birlikte olamayışlarını hatırladı. Bu kadar allak bullak olduğuna, yüreği yavaş yavaş yeni bir istekle tutuştuğuna göre, bu kızı hâlâ arzuluyor olabilir miydi? Gaston-Marie' de yüzüne indirdiği şamarlar aklına geliyor, bu hatıra içini öfkeyle dolduracağı yerde şimdi onu tahrik ediyordu. Catherine'i Réquillart'a götürüp orada ona sahip olma düşüncesi gözüne gayet doğal ve kolay görünüyor, bu duygusundan ötürü de şaşkınlığa kapılıyordu.

"Hadi, karar ver, seni nereye götürmemi istiyorsun? Benimle kalmayı reddettiğine göre benden bayağı nefret ediyorsun demek?"

Pabuçları yoldaki tekerlek izlerinde kaydığı için geride kalan Catherine, ağır ağır Étienne'i izliyordu; başını kaldırmadan mırıldandı:

"Canım zaten yeterince sıkkın, bir de sen üstüme gelme. Bu istediğin neye yarayacak bundan sonra? Artık benim bir sevgilim, senin de bir kadının var."

Mouquette'ten söz ediyordu. On beş gündür ortalıkta dolaşan söylentilere bakarak, genç adamın o kızla birlikte olduğunu sanıyordu; Étienne öyle olmadığına dair yemin edince, başını iki yana sallayarak, onları dudak dudağa öpüşürken gördüğü geceyi hatırlattı.

"Tüm bu saçmalıklar ne hazin değil mi?" dedi kısık sesle Étienne, olduğu yerde durmuştu. "Seninle ne güzel anlaşabilirdik!"

Catherine hafifçe ürpererek karşılık verdi:

"Boşver, üzülme, pek bir şey kaybetmiş sayılmazsın; sen benim ne kadar hastalıklı, ne kadar eften püften olduğumu bir bilseydin! Öyle hapı yutmuş durumdayım ki hiçbir zaman tam bir kadın olamayacağım!"

İçini dökmeye devam etti, ergenliğinin bu kadar gecikmesini kendi kusuru olarak görüyordu. Bu durum bir erkeği olmasına rağmen onu küçük düşürüyor, bir çocuk gibi görülmesine neden oluyordu. Bir çocuk doğurabilse kusuru bir ölçüde telafi edilmiş olurdu.

"Zavallı yavrum!" dedi alçak sesle Étienne, yüreği büyük bir acıma hissiyle dolmuştu. Moloz tepeciğinin dibinde, bu koca yığının gölgesinde gözlerden uzaktılar. Mürekkep renkli bir bulut ayın önünden geçtiği için birbirlerinin yüzlerini bile seçemiyorlardı, solukları karışıyor, aylardır arzusuyla yanıp tutuştukları o öpücük için dudakları birbirini arıyordu. Ama aniden ay tekrar ortaya çıktı, tepelerinde, ışıkla aydınlanan kayaların üzerinde Voreux nöbetçisinin dimdik karaltısını gördüler. Öpüşemeden, bir utangaçlıkla birbirlerinden ayrıldılar; içinde öfkeyi, belli belirsiz bir tiksintiyi ve büyük bir dostluğu barındıran eski utangaçlıkları depreşmişti. Ayak bileklerine kadar battıkları çamurda ağır ağır yürümeye başladılar.

GerminalМесто, где живут истории. Откройте их для себя