3. Ruh

348 56 107
                                    

Derin bir nefes.

Göğsümde hissettiğim güç.

Ve ses tellerimin hafiften karıncalanması.

Çıplak bacaklarıma baktıktan sonra vücudumun gösterdiği tepkiler tam olarak buydu. Çığlığım dudaklarımdan çıkacağı an karşımdaki adam eliyle ağzımı örttü. Bu yüzden garip boğuk bir ses çıkardım. Korkuyla tekrar çığlık atacağım sırada adam hızla içeri girip sert bir şekilde sırtımı duvara çarpmıştı. Gözlerim kocaman açılırken kumral adam yüzüme doğru eğilip işaret parmağın kendi dudağının önüne yerleştirip "Bağırma." diye fısıldadı. Korkudan göğsüm yukarı aşağı inip kalkıyordu.

"Şimdi elimi çekeceğim, bağırma, tamam mı?" Bir sapıkla karşı karşıyayım!

"Çekiyorum..." Yakın mesafeden suratına bakarken, ela gözler dikkatimi dağıtıyordu. İlk kez bir erkekle bu kadar yakın bir konumdaydım ve bu yüzden elini çektiği an yapabileceklerim hakkında net düşünemiyordum.

"Çektim." Paralel olarak elini çekip uzaklaştı. Kötü bir hamlede bulunmasını bekledim ama yalnızca elini pantolonuna silip garip bakışlar atmaya başladı. Gözleri aşağıya kayınca da hemen eğilip altımı çekip sıkıca kavradım.

"Sen de kimsin?" diye sordu yüzümü incelerken. Kim olduğumu çıkarmaya çalışıyor gibiydi. Kalbim deli gibi çarparken, sesimi kalınlaştırıp, "Bilmiyorum." diye geveledim ağzımın içinde.

"Ne?"

Başımı eğip yere baktım. "Bilmiyorum."

"Hırsız mısın yoksa? Gece vakti evden ayrılıyordun." Bana doğru bir adım attı. Şimdi yine yüzünü yüzüme yaklaştırmıştı. "Tanıdık da gelmiyorsun."

"Karan!" Aynı anda dönüp baktık. Anne, karşıda kollarını iki yana açmış, mutlulukla parlayan gözleriyle adama bakıyordu.

"Geri dönmüşsün! Şükürler olsun, seni bir daha göremeyeceğimi düşünmüştüm." Anne o kadar mutlu olmuştu ki, bir an ben de onunla aynı hisleri paylaşırken bulmuştum kendimi. Adamın yanına gelip kendine doğru çekip sıkıca sarıldı.

"Karan'ım..." Karanım mı? Bu bir tür şifre miydi acaba?

"Babam içeride mi?" dedi adam mesafeli bir şekilde. "Uyumaya gitti, dur haber vereyim."

"Gerek yok. Odam boş mu?" Annenin gözleri o an bana kaydı ve yüzündeki gülümseme soldu. Varlığımı unutan adam da bu şekilde beni hatırlayıp kısa ruhsuz bir bakış attı. "Bu kız kim?"

"Kız, kız mı? Hangi kız? Ha, şu oğlanı diyorsun." Bileğimden tutup beni yanına çekti. Bu şekilde adamın tam karşısına geçmek zorunda kalmıştım. "Bu çocuğu sabah bahçede baygın halde buldum. E ben de bir anneyim. Gönlüm el vermedi dışarıda kalmasına, içeri aldım."

Yüzüme dikkatlice baktı. "Evet, haklısın, kıza benzemiyor... Her neyse, ben odama geçiyorum. Rahatsız edilmek istemiyorum. İyi geceler."

Aramızdan geçip ilerledi ve bir odaya geçip kapıyı kapattı. "Bugün gelmesi çok kötü oldu, seni o odada uyutacaktım. Şimdi ne yapacağız?"

"Şey..."

"Efendim."

"Acaba tuvalet nerede?"

**********

"Ağabey şu surata bak... Resmen asalet akıyor. İngiliz Prensi olmayı bir puanla kaçırmış olmalıyım."

Göğsüm daralıyordu. Çocukluğumdan beri babamın misafirlerine hizmet etmek dışında erkeklerin ortamın bulunmamıştım. Bir süredir yere serilmiş minderin üzerinde oturuyordum. Henüz dikkatlerini üzerime çekmemiş olsam da sohbetlerine ortak olmak bile sinirlerimi geriyordu.

YILDIZLAR ÖLMEK ZORUNDAWhere stories live. Discover now