7. Bölüm: Aranıyor.

227 39 25
                                    

Güneşin altında uzun bir süre yürüdük. Rüzgârın esinti sesi ve otların savrulması dışında ortam sessizdi. Karan yanımda hiçbir şey konuşmadan yürüyordu ve ben de arada saçlarımın arasından yüzüne bakıp düşüncelerini yakalamaya çalışıyordum. Bunu yaparken birkaç kez yakalanmış olsam da bir kez daha başımı hafif çevirip siyah saçlarımın arasından yüzüne baktım.

"Bunu kaç kez daha yapacaksın?" diye sorduğunda paniklemiştim. Adım attığımda ayaklarım birbirine dolandı ve dengemi kaybettim. Yere çakılacağım an Karan kolumdan yakaladı ve düzelmeme yardımcı oldu.

"Üzgünüm." diye geveledim. Hem yakalanmıştım hem de dengemi kaybetmiştim! Yüzüm yanmaya başladı.

"Nereye kadar yürüyeceğiz? Hâlâ yol göremedim." Gözümün önüne televizyonda gördüğüm uzun, düz yol geldi. "Çünkü yol yok. Anlamıyor musun, 2018 yılında değiliz artık."

"Tamam, belki birden kendimi burada buldum ve senin saçların uzun ama bunların hiçbiri geçmişte olduğumuz anlamına gelmiyor."

Benimle gelince bana inandığını düşünmüştüm, yanılmışım. "Ayrıca geleceğe gelmiş biri olarak gayet doğal davranıyordun. Sana inanmamı bekleme."

Onu burada bırakıp yoluma devam etmeliydim. Teyzemin yardımını alıp uzak bir köye giderdim ve çok çalışarak hayatımı sürdürürdüm. Öfkeyle yüzüne baktım. Düşündükçe ve onun haksız olduğu zihnime iliştikçe daha da öfkeleniyordum.

"Sen," dedim işaret parmağımı yüzüne tutarak. "Sen, çocuk! Yolumuzu ayıralım!"

"Çocuk?" diye sordu şaşkınlıkla.

"Kaç kere açıklayacağım bilmiyorum. Sen bir şey anlamayan aptalın tekisin!" Elimi yumruk yaptım ve suratına vurmak için havaya kaldırım fakat yumruğum yüzünün önünde durdu. Ona vurmak yerine yumruğumu iyice sıktım. İkimizin arasında asılı kalan elime baktı ve garip bir şekilde kaşlarını çattı. Yavaşça elimi indirdim ve ona yan yan baktım.

"Bana güvenmen için hiçbir sebep olmadığını biliyorum. Fakat o kadar dil dökmüşken en azından deneyebilirdin. Kaybedeceğin bir şey yoktu." İfadesini değiştirmeden düz düz suratıma baktı. Ah, o yumruğu suratına patlatacaktım!

"Ben gidiyorum. Bundan sonra ne yaparsan yap, umurumda değil." dedim sinirle. Söylediklerimden dönmemek için hışımla arkamı döndüm. Kendime bu konuda güvenemiyordum. Bu yüzden hızlı hızlı adımlar attım. Kısa bir mesafe kat etmişken ayaklarım devam etmedi. Omzumun üstünden dönüp baktım. Hâlâ bana bakıyordu ama yüzünden hiçbir şey okunmuyordu. Sesimi yükseltip seslendim. "Sen de," dedim. "Sen de beni umursama. Her ne kadar bundan şüpheli olsam da." Sonlara doğru sesim alçalmıştı ve git gide kaybolmuştu. Son kez gözlerinin içine baktım ama o gözler boştu. Öfke tekrar başgösterince önüme döndüm ve ayaklarımı toprağa vura vura ilerledim.

Ayaklarım beni doğruca köye doğru götürürken yolun yarısında durdum. Zihnim bulanıktı ve ne yapmam gerektiğini kestiremiyordum. İnsanlar benim ağaca bağlı olduğumu duymuş olmalılardı. Ve tabii ki kısa saçlarımı. Bu halde köye girdiğim an büyük bir kargaşaya yol açacaktım ve bu da benim için her şeyi zor duruma getirecekti. Başımı kaldırıp gökyüzüne baktım. Hiç bulut yoktu ve gökyüzü masmaviydi. Uzun zamandır gökyüzüne bakmamıştım. Hafiften rüzgar esip uzun saçlarımı dalgalandırırken içimi hüzün kapladı. Karan'ın evinde kendimi garip hissetsem de hep özlediğim aile ortamında olmak beni mutlu etmişti. Gülümsedim. Hasan'ın özgüveni, Ozan'ın huzur veren gülümsemesi, Sinan'ın umursamaz tavırlarına rağmen Hakan'a attığı kaçamak bakışlar ve Hakan'ın bunu görünce bakışlarını kaçırıp eline geçen şeyi Hasan'a fırlatması...

YILDIZLAR ÖLMEK ZORUNDAOnde histórias criam vida. Descubra agora