4. Karan

265 49 59
                                    



Saatler birbirine dolanmış bir ip yumağı gibi zihnime işleyip aklımı karıştırmaya ve endişe içinde olmama sebebiyet veriyordu. Evdeki varlığım anne dışında unutulmuştu, zaten geri kalan herkes kendini dışarıya atmış, evden kurtulmuşlardı. Anne ile ilk baş başa kaldığımızda beni baştan aşağı şöyle bir süzmüş ardından banyoya atmıştı. Beyazlar içindeki banyoya bakarken her şey yabancı gelmişti. Kapaklı bir alan vardı ve yana kaydırınca içeri girebilmiştim. Her şeye elimi atıp suyu bulmaya çalıştım fakat bulamadım. Gördüklerimin aksine çok farklıydı. Bu da bulmamı güçleştiriyordu.

En sonunda dayanamayıp banyodan çıkmış ve utanarak anneyi çağırmıştım. Anne yüzünde bir gülümsemeyle banyoya gelmiş ve ucu sivrileşen bir şeyi yukarı kaldırıp suyun akmasını sağlamıştı. Bu evdeki her şey gibi bunu da ilk kez görüyordum. Aşağı indirince su kesiliyor, yukarı kaldırınca tekrar akıyordu. Uzun bir süre kendimi kaybedip suyla oynadım fakat sonra uzun süre banyoda olduğum aklıma gelince bana verdikleriyle yıkanmaya çalıştım. Her biri oldukça karmaşık olsa da çözmem pek zaman almamıştı. Temiz bir havluyu bedenime sarıp kurulandıktan sonra giyinmem için bıraktığı alt ve üstü hızla giyinip havluyla kısacık saçlarımı kurmuş ve kendimi dışarı atmıştım.

Salondan çıkan anne beni görmüş ve yüzünde kocaman bir gülümsemeyle yanıma gelmişti.

"Şimdi daha çok kıza benziyorsun. Bu iyi bir şey mi kötü bir şey mi kestiremiyorum. Hadi gel, oturup konuşalım." Sıcak eliyle elimi kavradı ve beni salona götürüp oturttu.

"Şimdi bana adını söyle."

Adını söyle. Bu cümleyi duyduğum an uykuya dalan anılarım canlandı. Kader. Ona sarıldığım dakikalar. Ardından bencilce kaçışım ve bedenime dokunan kirli eller.

"Kızım ağlama, niyetim kötü değildi." Biliyordum. Ama hatırlayınca anılarım bana ne kadar da umursamaz olduğumu göstermişti. En yakın arkadaşım ölmüştü ve ben onun için tek damla gözyaşı dökmemiştim. Haftalardır neden ben o adamla evleniyorum diye düşünmüştüm. Şu an hak ettiğimi düşünüyordum. Ben iyi bir hayatı hak etmiyorum.

"Bak, o soruyu sormadım varsay, başına neler geldiğini merak ediyorum. Eğer anlatmak istersen seni dinlerim." Karanlık gece. Zihnimde yankılanan çığlığım. Ay ışığında aydınlanan bir elin saçlarımı kavrayışı...

"Ben... ben zorla evlendiriliyordum." dedim zorla. Artık birlerine yaşadıklarımı anlatmam gerekiyordu. Sustukça anılar daha da güçleniyordu. Her seferimde daha hırçın bir şekilde saldırıya geçiyordu. Cümlelerim ağlamalarımla bölünse de sonunda her şeyi anlattım. Kader konusuna değinemedim çünkü onu anlatacak gücü kendimde bulamıyordum. Anne, ben anlatırken sırtımı sıvazlıyor ve benimle birlikte ağlıyordu. "Kuzum benim..."

Hikayeyi bitirdiğimde, "Ah kuzum..." diye içerlendikten sonra beni kendine çekti ve sarıldı. Gözyaşlarım birbiri ardına aktı. Şu ana kadar hiçbir şeyin farkında olmadığımı o an anladım. Gerçekler o an zihnime düşmüştü ve beni uykunun kollarına itmişti

****************

"Bu ne cüret! Nasıl olur da benim hususi yatağımda uyur!" Gözlerimi yavaşça araladım. Hasan'ın korkuyla bana bakan yüzü netleşti. "Bu ne cüret!" diye tekrarladı. "Bir prensin yatağında bir hizmetkâr! Ah, Tanrım, al canımı."

Mahmur bir halde yataktan kalkıp söylediklerini anlamaya çalıştım. İşaret parmağını bana doğru sallayıp "Sen köle, sen öldün!" dedi. Gözlerim kocaman açılırken yatağa fırladı ve boğazımı pek sıkı olmasa da sıkmaya başladı. Ellerini tutup kurtulmak için çabaladım ama bırakmamakta ısrarlıydı.

"Yeter artık Hasan." Kocaman gözlerle Hasan'a bakarken Sinan, Hasan'ı ensesinden yakalayıp üzerimden aldı. "Sadece uyumuş oğlan, bunu neden sorun ediyorsun?" Abisinin elinden kurtulup asil bir şekilde durdu.

"Sen ne anlarsın ağabey! İngiliz Prensliğine atanacağım sırada soruşturmada yatağımdan başka bir oğlanın saçı çıkarsa ne yaparım?!"

Boğazımı ovuşturup doğruldum. Sinan, "Kıçımın Prensi." Diye mırıldanıp odadan çıkmak için yöneldi. "Köse'ye bulaşma."

"Seni hain!" dedi abisine fakat sözü abisinin sırtına çarpıp düştü. Odadan çıkan abisine daha fazla bakmadı. Bana dönüp kısık gözlerle yakınlaştı. "Bana bak Köse, ayağını denk al yoksa adını senden alırım. Ben ki, asil bir insanım. Alelade bir insan benim yatağımda uyuyamaz."

Sesini fazla yükseltmişti, kalbim kırılmıştı. Alt tarafı uyumuştum. Bu kadar bağırması ve gururumu kırması hiç mantıklı değildi. "İnsanların eşyalarını kullanmadan ônce onlara bir sor, kabul ediyorlar mı? Biraz saygı ama- hey köse, neden ağlıyorsun?" Burnumu çekip elimin tersiyle gözyaşımı sildim. "Ağlamıyorum." diye yalan söyledim. Söylediği onca şeyden sonra bir de karşısında ağlamak istemiyordum. Hem... Bu kadar kaba olmak zorunda mıydı?

Boğazını temizleyip yumuşak bir ifadeyle bana baktı. "Vazgeçtim. Uyuyabilirsin, zaten Prensliğe atama olmuyor." Hemen arkasını dönüp hızlı adımlarla ilerledi. Odadan çıkarken kendi kendine homurdansa da, son anda "Neden alındı ki buna?" dediğini yakalamıştım. Ani ruh hali değişimine anlam veremesem de onu anlamıştım. Kalbimi kırmak istememişti.

Yataktan kalkıp örtüyü düzelttikten sonra peşinden ben de odadan çıktım ve salona doğru ilerledim fakat ev halkının çoğu dış kapını önünde ayakkabılarını giyiniyorlardı. En büyük kardeş olduğunu düşündüğüm ağabey, "Babam çıktı mı?" diye sordu Ozan'a. Aynada kendine bakan Ozan üzerindeki garip siyah kıyafeti düzeltip "Hı-hı." diye mırıldandı.

"Acele etsene o zaman, serseri." Ozan'ı kolundan kavrayıp dışarı çıktı. Ardından Hasan ve Sinan ellerini ceplerine sokup karizmatik bir yürüyüşle onları takip ettiler. Geriden gelen telaşlı ayak sesleri duyunca başımı çevirip baktım. Anne şık kıyafetlerle acele ederken yanımdan geçip dış kapının yanındaki dolaptan yeni bir ayakkabı çıkardı ve giyinmeye koyuldu.

"Bizim bir akrabanın düğünü var, o yüzden gidiyoruz. Karan evde, bir şeye ihtiyacın olursa ondan isteyebilirsin." Ayakkabılarını giyindikten sonra arkasını dönüp kapıya yöneldi ama hemen sonra bir şey hatırlamış gibi döndü. Sesini alçaltıp, "Çok fazla yakınında bulunma, göz temasından kaçın. Karan zeki çocuktur, anlayabilir." dedi. Başımı sallayıp onu onayladım. Fakat hemen sonra merdivenlerden bir ses geldi.

Ve sonra Karan, "Neyi anlayabilirim?" diye sordu. "Neyi anlayabilirim?"

YILDIZLAR ÖLMEK ZORUNDAWhere stories live. Discover now